<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Almanya'dan mektup aldım... "Türkiye'deki Ayşe Hanım Teyzeniz ile Ali Rıza Bey Amcanıza yardımcı oluyorsunuz... Burada da Ayşe Hanım'lar, Ali Rıza Bey'ler var... Onlar paralarını ne yapsın?"
İşte bu yazıyı Almanya'da yaşayan Ayşe Hanım ve Ali Rıza Bey için yazıyorum...
Almanya'da ve diğer Batı ülkelerinde yaşayanlar için en önemli iki sorun "vergi sorunu" ve "kara para soruşturması"dır... Almanya'daki veya diğer Batı ülkelerindeki vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerdeki bankalarda hesap açtırmak için veya havale yaptırmak için büyük miktarda (diyelim ki 10 bin euro veya dolar dolayında) parayı nakit olarak yatırdıklarında iki soruya muhatap olabilirler: (1) Bu parayı nereden buldunuz? (2) Bu para vergisi ödenmiş para mı? Dikkat buyurunuz bu sorular sadece "nakit" ödemede söz konusu... Para bir defa banka sistemine girdikten sonra sorun yok. Banka hesabında ister ise 100 bin euro olsun... Bu parayı başka banka hesabına veya Türkiye'ye havale edilirken bu tür sorular sorulmuyor. Çünkü sisteme yeni para girişi yok. Soru, sisteme para girerken sorulmuş.
Demek
"Bakınız işte gene beni hafakanlar bastı" der demez, annem koşarak bir bardak su ile "Nevrol Cemal" şişesini ve de Hasan Limon Kolonyası'nı getirirdi. Suya birkaç damla Nevrol Cemal damlatılır, büyükannem onu içer, Hasan Limon Kolonyası ile de yüzünü siler, bileklerini ovardı...Hafakanlar sadece büyükannemi basmazdı. Yaşıtlarının, büyükannem kuşağının ve hatta annem kuşağının tamamı hafakan basmasından, kalp çarpıntısından yakınırdı... Yeni kuşak için "hafakan" kelimesi ve "hafakan basması" yabancı kelime ve deyim... Yeni kuşak "kalp çarpıntısı" denilince "aşk"tan başka şey düşünmüyor. Hafakan, Arapça yürek çarpıntısı demektir. Hafakanlar basması deyimi, çok sıkılmak, bunalmak anlamında kullanılır. Acaba günümüzde insanları neden "hafakanlar basmıyor", neden insanların "çarpıntısı tutmuyor"? Veya basıyor ve tutuyor da insanlar artık neden bunlara eski kuşaklar kadar önem vermiyor?Durup dururken bunlar da nereden çıktı diyeceksiniz... Efendim bunlar "Hafakan Ruhu"ndan çıktı... Hafakan Ruhu'ndan geçen hafta haberim oldu. Eczacıbaşı İlaç Pazarlama Bölümü, bu yıl Eczacılar Günü nedeniyle, Eczacıbaşı Süleyman Ferit Bey'in 1920'lerde üretmeye başladığı ve 1960'larda üretimine son
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Hoşuna gitmeyen bir olayla karşılaştığında, hoşuna gitmeyen bir söz işittiğinde, büyükannemi hemen "hafakanlar basar", "kalp çarpıntısı tutar"dı.
"Bakınız işte gene beni hafakanlar bastı" der demez, annem koşarak bir bardak su ile "Nevrol Cemal" şişesini ve de Hasan Limon Kolonyası'nı getirirdi. Suya birkaç damla Nevrol Cemal damlatılır, büyükannem onu içer, Hasan Limon Kolonyası ile de yüzünü siler, bileklerini ovardı...
Hafakanlar sadece büyükannemi basmazdı. Yaşıtlarının, büyükannem kuşağının ve hatta annem kuşağının tamamı hafakan basmasından, kalp çarpıntısından yakınırdı...
Yeni kuşak için "hafakan" kelimesi ve "hafakan basması" yabancı kelime ve deyim... Yeni kuşak "kalp çarpıntısı" denilince "aşk"tan başka şey düşünmüyor. Hafakan, Arapça yürek çarpıntısı demektir. Hafakanlar basması deyimi, çok sıkılmak, bunalmak anlamında kullanılır. Acaba günümüzde insanları neden "hafakanlar basmıyor", neden insanların "çarpıntısı tutmuyor"? Veya basıyor ve tutuyor da insanlar artık neden bunlara eski kuşaklar kadar önem vermiyor?
Erkekler bölümünün giriş kapısı daha görkemli. Girişteki kocaman mermer havuzlu avlu insanı etkiliyor. Oradan hamam bölümüne geçiliyor. Erkekler bölümü sorumlusu Sadık Bey, siftah yapmadıklarını söyledi. Ben siftah parasını vererek hamamı dolaştım. Bölümlerin büyüklüğünden, kubbelerdeki ufak cam pencerelerden hamama süzülen ışıktan çok etkilendim. Bana anlattıklarına göre şu aylarda kadın ve erkek bölümünü ısıtmak için her gün 1 ton odun yakıyorlarmış. Bir ton odun 120 milyon lira imiş. 1 ton da su harcanırmış. Halbuki vakfiye senedine göre hamamın günde 50 ton su hakkı varmış. Unkapanı'ndan Zeyrek Yokuşu'na girdim. Fatih'in kadınlar pazarının hemen başındaki kocaman tarihi hamam dikkatimi çekti. "Kadınlar Hamamı" levhasının altındaki küçük kapının önünde, kaldırım üzerine koyduğu iskemlede oturan Lütfiye Hanım, hamamın kadınlar bölümünün sorumlusuymuş. "Eskiden gelen giden çok olurdu... Şimdi günde 5 kişi, 10 kişi gelir. En fazla 40 kişi gelir. Hamam patrası 4 milyon, sabun, kese, bahşiş... Bir kişi 10 milyon liraya çıkar" dedi. Kötü örnekler var Çünkü çok kötü başka örnekler var. Örneğin, Sadrazam Kara Ahmed Paşa'nın kethüdası Hüsrev Kethüda tarafından Ortaköy'de Mimar Sinan'a
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Unkapanı'ndan Zeyrek Yokuşu'na girdim. Fatih'in kadınlar pazarının hemen başındaki kocaman tarihi hamam dikkatimi çekti. "Kadınlar Hamamı" levhasının altındaki küçük kapının önünde, kaldırım üzerine koyduğu iskemlede oturan Lütfiye Hanım, hamamın kadınlar bölümünün sorumlusuymuş. "Eskiden gelen giden çok olurdu... Şimdi günde 5 kişi, 10 kişi gelir. En fazla 40 kişi gelir. Hamam patrası 4 milyon, sabun, kese, bahşiş... Bir kişi 10 milyon liraya çıkar" dedi.
Erkekler bölümünün giriş kapısı daha görkemli. Girişteki kocaman mermer havuzlu avlu insanı etkiliyor. Oradan hamam bölümüne geçiliyor. Erkekler bölümü sorumlusu Sadık Bey, siftah yapmadıklarını söyledi. Ben siftah parasını vererek hamamı dolaştım. Bölümlerin büyüklüğünden, kubbelerdeki ufak cam pencerelerden hamama süzülen ışıktan çok etkilendim. Bana anlattıklarına göre şu aylarda kadın ve erkek bölümünü ısıtmak için her gün 1 ton odun yakıyorlarmış. Bir ton odun 120 milyon lira imiş. 1 ton da su harcanırmış. Halbuki vakfiye senedine göre hamamın günde 50 ton su hakkı varmış.
Bu hamam Osmanlı
Diyarbakırlı kadınlar iki ay içinde 4 farklı boyda 6 farklı desende bin kutu üretti.Bu iş, Diyarbakırlı kadınlara örnek oluyor. Diyarbakırlı kadınlar yakında daha başka şeyler üretmeye başlayacak. "Dekoratif kutu ve ev tekstil atölyesi" Diyarbakır'da faaliyet gösteren KA - MER (Kadın Merkezi) ve GAP - GİDEM'in Güneydoğu Anadolu Projesi - Girişimcileri Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri) bölge kadınlarının sorunlarını birlikte ele aldıkları "Kadın Girişimciliği Projesi" kapsamında 2002 yılında kuruldu. Atölyede öncelikle kutu üretimine başlandı. Ancak bazı yetersizlikler nedeniyle üretim beklenen şekilde gelişemedi.Beymen grubuna dahil Çarşı Mağazaları, Diyarbakır'da açacağı mağaza için bölgede çalışmaları sürdürürken bu projeyi destekleme kararı aldı. Kutuların tasarım süreçlerine destek verirken iletişim ve pazarlama imkanlarını da kullanarak, atölyede üretilen kutuları geniş kitlelere ulaştırma fırsatını yarattı. Diyarbakırlı kadınlar "kutu" yapıyor. Bu kutular bildiğiniz kutulardan değil. Hediye kutusu. Ömür boyu kullanılabilecek üzeri kumaş kaplı, cicili bicili kutular. Her bir kutu, büyüklüğüne göre Çarşı Mağazaları zincirinde 9 milyon lira ile 40 milyon lira arasında
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Diyarbakırlı kadınlar "kutu" yapıyor. Bu kutular bildiğiniz kutulardan değil. Hediye kutusu. Ömür boyu kullanılabilecek üzeri kumaş kaplı, cicili bicili kutular. Her bir kutu, büyüklüğüne göre Çarşı Mağazaları zincirinde 9 milyon lira ile 40 milyon lira arasında satılıyor.
Diyarbakırlı kadınlar iki ay içinde 4 farklı boyda 6 farklı desende bin kutu üretti.
Bu iş, Diyarbakırlı kadınlara örnek oluyor. Diyarbakırlı kadınlar yakında daha başka şeyler üretmeye başlayacak. "Dekoratif kutu ve ev tekstil atölyesi" Diyarbakır'da faaliyet gösteren KA - MER (Kadın Merkezi) ve GAP - GİDEM'in Güneydoğu Anadolu Projesi - Girişimcileri Destekleme ve Yönlendirme Merkezleri) bölge kadınlarının sorunlarını birlikte ele aldıkları "Kadın Girişimciliği Projesi" kapsamında 2002 yılında kuruldu. Atölyede öncelikle kutu üretimine başlandı. Ancak bazı yetersizlikler nedeniyle üretim beklenen şekilde gelişemedi.
Beymen grubuna dahil Çarşı Mağazaları, Diyarbakır'da açacağı mağaza için bölgede çalışmaları sürdürürken bu projeyi destekleme kararı aldı. Kutuların tasarım süreçlerine
Halbuki ülkemizde genel olarak verimlilik, gelişmiş ülkelere göre 3 - 4 kat daha düşüktür. Sektörler itibariyle verimlilik ölçüleri farklıdır. Türk ekonomisinde büyük ağırlığı olan hazır giyim, gıda, ayakkabı, ağaç mobilya gibi emek yoğun sektörlerde verimlilik çok çok düşüktür. Halbuki bu sektörler, Türkiye'nin toplam ihracatında büyük ağırlığı olan sektörlerdir.Ülkeler arasında verimlilik karşılaştırmalarında kullanılan gösterge milli gelirin (GSYİH) çalışan toplam nüfusa bölünmesiyle bulunan rakamdır. Tereddütlere kapıyı kapama arayışında bu hesaplama bir de satın alma gücü paritesine dayalı milli gelir rakamı ile yapılmaktadır.Milli Prodüktivite Merkezi'ne göre, 1998 yılı itibariyle Türkiye'de çalışan kişi başına verimlilik 6.202 dolardır. Avrupa Birliği ülkelerinde 22.144 dolar. Yunanistan'da 14.989 dolar. Türkiye'de çalışan kişi başı yaratılan katma değer 6.202 dolar olunca, işçinin payına düşen ücret de, müteşebbisin kârı da düşük olmakta.Satın alma gücü paritesi ile Türkiye'de kişi başı verimlilik 19.627 dolardır. Satın alma gücü paritesi ile hesaplandığında Avrupa Birliği'nde ortalama verimlilik 52.003 dolara, Yunanistan'da 37.562 dolara çıkmaktadır. Bizim başka