Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bizim halkımız eskiden beri birikimlerini “altın”a bağlamaktan hoşlanır. Almanya’ya işçi kardeşlerimiz gidince “Alman Markı”nı öğrendi. Derken “dolar”ı sevdi. Çünkü markı, doları saklamak ve gereğinde nakde çevirmek, altından kolay. Enflasyonun yüksek olduğu dönemde, halkımız faizi/getiriyi unutarak, anaparanın erimemesi için dolara yöneldi.
Dolar fiyatı nasıl olsa arttığı için halkımız da rahat uyuyordu. Derken beklenmedik bir tablo ortaya çıktı. Şimdilerde dolar fiyatı ucuzluyor. Dolar değer kaybediyor. Dün 1.70 TL’den dolar satın alan bugün 1.46 TL’den dolarını satamıyor. Doların fiyatının daha da düşeceği, 1.20 TL’ye ineceğini duyanlar ne yapacağını şaşırıyor.

Tam değil, az kaçış
ABD’nin dolar basarak dünya piyasalarına sürmesi uluslararası finans otoritelerinin kafasını nasıl karıştırıyorsa bizim saf ve bakir halkımızın da kafasını karıştırıyor.
Halkımız bu durumda ne yapmalı? Acaba bundan sonra dövize para yatıracaklar dolar yerine euro mu almalı? Doları olanlar euro’ya mı geçmeli?
Sadece insanların kafası karışmıyor. ABD dışındaki ülkelerin merkez bankalarının da kafası karışıyor.
Dün medyaya yansıyan bir haberde, merkez bankalarının rezervlerinin yılın 2’nci üç aylık döneminde 413 milyar dolar arttığı, merkez bankalarının rezervlerini şimdilerde dolar yerine euro’ya bağlamaya başladıkları belirtiliyordu. Eskiden merkez bankaları rezervlerini artırırken artışın yüzde 63’ünü dolara bağlarken, şimdilerde yüzde 63’ünü euro’ya ve Japon Yeni’ne bağlıyormuş.
Ülkeler, şirketler, insanlar birikimleri korumak için “aşınmayan, yok olmayan” bir “değer”e bağlamak isterler. Dolar değerindeki oynamalar, dolara güvenin yitirilmesine yol açıyor ama... Bu yeni bir şey değil...
Baştan başlayarak kısa bilgi arz edeyim: İkinci Dünya Savaşı’nda, dünya para sistemi bütünüyle çökmüştü. ABD’de Bretten Woods şehrinde toplanan ülke temsilcileri, savaş sonrası uluslararası para sistemini düzenleme işini IMF’ye ihale etti. Bretten Woods veya IMF Sistemi denilen bir para sistemi oluşturuldu.
Önce dolar altına bağlandı. Sonra da her ülke parasını dolara bağladı. 1 ons (31 g) altın = 35 dolar denildi. ABD’ye 1 dolar kâğıt para veren istediği takdirde, ABD Hazinesi 1 doları geri alacak, yerine 31 gram altın verecekti. O nedenle dolara “Altın kadar iyi para” deniliyordu.
Bu sistemin işlemesi ABD’nin cari açık (esas itibariyle bütçe açığı ve dış ticaret açığı) vermemesine bağlıydı. 1950’lere kadar ABD açık vermedi. Dünyada dolar kıtlığı yaşandı. Ama daha sonra (özellikle 1958’den sonra) kıtlık bolluğu dönüştü. O ara yatırımcılar dolar yerine Alman Markı’na dönmeye başladı. ABD’nin açığı arttıkça dolar devalüe edildi. 1971’de 1 ons altın karşılığı 38 dolar, 1973’te 42.2 dolar oldu. Büyük ülkeler doları ve sabit kur sistemini korumaya çabaladılar. Başaramadılar. Altına bağlı sabit kur sistemi 1973 yılında sona erdi.

Belirsizlik var
Bütün bu kaza belalara rağmen dolar bugüne kadar önemini korudu. ABD’nin bütçe ve dış ticaret açıklarının giderek artması, finansal sistemi desteklemek için ABD’nin devamlı dolar basıp piyasaya sürmesi şimdilerde doların hızla güven yitirmesine yol açıyor. Ama bir gerçek var. Dolardan çözülecek olanlar paralarını hangi para birimine bağlayacaklarını bilemiyor. Halk da bilemiyor. Dünyanın en güçlü ülkelerinin merkez bankaları da bilemiyor.