Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Olayların içinden Böylece Avrupa piyasalarında likidite sorununu çözdü. Yatırımcıları rahatlattı.Eğer Avrupa Merkez Bankası Avrupa piyasasını rahatlatmasaydı, Avrupalı yatırımcılar likidite sıkışıklığıyla Türkiye piyasası gibi uç piyasalardan çıkma arayışına girecekti.Avrupalı yatırımcılar Türkiye piyasasından çıkma arayışına girince de bizde borsada satış baskısıyla fiyatlar düşecek, bono faizi tırmanışa geçecek, belki de dolar fiyatı 1.70 YTL olacaktı. Bizim Merkez Bankamız, yatıp kalkıp Avrupa Merkez Bankası'na dua etsin. Avrupa Merkez Bankası geçen perşembe piyasaya 130 milyar dolar, cuma günü 80 milyar dolar, pazartesi günü 65 milyar dolar, salı günü 10 milyar dolar akıttı. Unutmayınız, borsadaki hisse senetlerinin yüzde 70'i yabancıların portföyünde. Yabancıların Türkiye'de 60 milyar dolarlık hisse senetleri, 35 milyar dolarlık bonoları, 5 milyar dolarlık mevduatları var. Yabancıların Türkiye'ye getirdikleri 100 milyar doların büyük bölümü Avrupa ülkelerinden yönetilen fonların yatırımı.Fonlara para verenler, fonların para bağladıkları büyük piyasalarda varlıkların değerindeki düşmeyi görünce paniğe kapılıyor. Fonlardan paralarını geri almak istiyor. Fonlara daha önce destek veren bankalar kredilerini kesiyor. İşte bu tabloda merkez bankaları piyasaya para akıtarak fonları rahatlatıyor. Fonların likidite arayışında, ellerindeki kâğıtları her ne pahasına olursa olsun satmak zorunda kalmamalarını sağlıyor.Çünkü fonlara para bağlayan tasarruf sahipleri ile bankaların nakit talebi karşısında fonların ellerindeki kâğıtları her ne pahasına olursa olsun satmaya mecbur kalmaları borsalarda çöküntüye, sonuçta, ekonomilerde krize yol açıyor. Yabancılar satıp kaçmıyor Bu noktada uygulanabilecek politikalarla ilgili iki farklı görüş ve öneri var. Dün bu köşede Deniz Gökçe'nin desteklediği, ABD Merkez Bankası başkanlarından W. McChesney Martin'in önerisini nakletmiştim. Martin, "Şenliğin zirveye ulaştığı ve de sürdürülemez noktaya geldiği görüldüğünde, merkez bankalarının içkileri ortadan kaldırmak zorunda olduğunu" (açık anlatımıyla, parayı kısarak faizi artırmak zorunda olduğunu) söylüyor.Ege Cansen'in desteklediği, Nobel ödülü sahibi iktisatçı Rubert Mundell ise farklı görüşte. "Kriz tehlikesi ortaya çıktığında merkez bankaları piyasanın likidite ihtiyacını karşılamalı ve faizi düşürmelidir. Piyasanın likidite ihtiyacı karşılanır ve faiz düşerse varlıkların nakde çevrilmesi ve nakit sıkışıklığından varlık değerlerindeki büyük düşmeler önlenir" diyor.Alternatif (farklı) politikalardan doğru olanı seçmek çok önemli. Çünkü hisse senedi fiyatlarının ve varlık fiyatlarının düşmesi, faizin inip çıkması, paranın değer kazanması veya kaybetmesi ekonomileri büyük ölçüde etkiliyor.Varlık değerleri düşmeye başlayınca, kriz havası yayılınca insanların ve şirketlerin morali bozuluyor. Harcamaları kısıyorlar. Harcamalar kısılınca ekonomilerde yavaşlama (resesyon) ortaya çıkıyor. Resesyon üretimin yavaşlaması, işsizlik, refah artışında duraklama anlamına geliyor.ABD Merkez Bankası (FED), Japon Merkez Bankası (BOJ) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) geçen perşembeden beri piyasalara işte bu nedenle para akıtıyor. İşte bu nedenle bu tedbire ek olarak faiz indirimine gidilmesi gündeme geliyor. guras@milliyet.com.tr Nakit bolluğu krizi önlüyor