Midyat'ın Gelinkaya beldesinden 12 kardeşin en büyüğü 32 yaşındaki Fehmi Çiftçioğlu, bana Söğütlü ve Gelinkaya beldelerinin erkeklerinin ekmek parası peşinde kaçak olarak, Suriye üzerinden Beyrut'a nasıl ulaştıklarını anlatmıştı. 1994 yılından beri Beyrut'ta yaşayan Fehmi Çiftçioğlu gündüzleri kapıcılık yapıyor, akşamları kahvede çalışıyordu. Karısını da Beyrut'a getirmişti. İki çocuğu Beyrut'ta, 2 çocuğu Midyat'ta aile ocağında idi. Türkiye'deki çocuklarının biri üniversiteye, öbürü liseye girecekti.Fehmi Çiftçioğlu ile birlikte olan Türkler de diğer Gelinkayalılar idi. "Beyrut'a kaçak olarak gelenlerin çoğu bizim beldedendir. Çocuklarımızı okutabilmek için para kazanma peşindeyiz" demişlerdi. Geçen yıl haziranda Beyrut'ta Muhammed El-Emin Camii önünde sohbet ettiğim Türklerin hikâyesini sayın okuyucularıma aktarmıştım (26 Haziran 2005). Beyrut bombalanmaya başladığından bu yana geçen yıl Beyrut'ta rastladığım Midyatlı Türklerin ne yaptıklarını merak ediyordum. Gelinkaya Belediye Başkanı Mehmet Salih Altınkaynak'la konuştum. Başkan, Beyrut'tan yaklaşık 1500 Gelinkayalının değişik yollardan Türkiye'ye döndüğünü anlattı.Gelinkaya, Midyat'a 5 km uzaklıkta 1000 haneli bir belde. Şimdilerde nüfusu 4500 dolayında. Yaklaşık 12 bin Gelinkayalı Adana'ya, 200'ü İstanbul'a, 1500-3000'i Beyrut'a göç etmiş. Gelinkaya'nın suyu bol, toprağı verimli ama, toprağın artan nüfusu beslemesi imkânsız. Nüfus çok hızlı artıyor. Her ailenin 7-9-12 çocuğu var. Bu nedenle çocuklar Gelinkaya'dan ayrılarak başka yerlerde ekmek parası peşine düşüyor. Gittikleri yerlere de yerleşiyor.Belediye Başkanı Mehmet Salih Altınkaynak diyor ki: "Gençler ayrıldığı için belde yaşlılara kaldı. Yaşlılar hayvancılık yapamıyor. Toprak eskisi kadar iyi işlenemiyor." Gelinkayalılar iş ve aş peşinde İç savaş öncesi Beyrut "Ortadoğu'nun Paris'i" idi. O dönemin Beyrut'unu görmüştüm... Otelleri, gazinoları, kumarhaneleriyle zengin bir şehirdi. 1975-1990 arası iç savaşta yerle bir oldu. Geçen yıl Beyrut'a gittiğimde yeni yapılaşmayı görünce şaşırdım. Hariri, Beyrut'u pırıl pırıl yapmıştı. Eski günlere benzer bir canlılık göze çarpıyordu. Geçen yıl markalı eşya satan lüks dükkânları, lokantaları, sokak kahveleri, sokaklarda dolaşan insanlarıyla Beyrut'a gene hayran olmuştum. Beyrut 24 saat yaşayan bir şehir haline gelmişti.Medyanın aktardığı görüntüler, İsrail bombardımanı sonunda Beyrut'un tekrar yerle bir olduğunu ortaya koyuyor.İsrail bombalarla o güzelim şehri enkaz haline getirir, insanların evini, işini, hayatını yok ederken kimsenin sesi çıkmıyor.İlginç olan şu ki, şimdi Batılılar "Beyrut'a insani yardım"dan söz ediyor. İnsani yardım denilen, İsrail'in bombaları altında evini, işini, yakınlarını kaybedenlere un-şeker göndermek için para toplamak.Batılılar, İsrail'e para ve silah verecek. Bunlarla İsrail Beyrut'u bombalayacak, yakıp yıkacak, insanları öldürecek. Batılılar, İsrail'e "Durma... Sonuna kadar git" diyerek arka çıkacak. Sonra aynı Batılılar vicdan "gargarası" için, "insani yardım" çağrısı yapacak... İşte "dünya düzeni" bu... Karşı çıkabilecek gücü olmayan sesini keserek düzene razı olmak zorunda. guras@milliyet.com.tr Güçlü olan istediğini yapıyor