Opera çok pahalı bir sanat dalı. Operanın yaşaması devletin, özel şirketlerin ve sanatı desteklemek için kurulan vakıfların parasal desteğine bağlı. Batı'nın en güçlü operalarından biri olan New York'taki Metropolitan operasının program kitabının son sayfalarında bu operayı yaşatan şirketlerin, kişilerin ve vakıfların isimleri ile yıllık katkı miktarları yazılıdır.
Yılda her biri 250 bin dolar ve daha fazla parasal destek sağlayan 40 dolayında şirket, vakıf ve şahıs var. Her biri 100 bin dolar ve daha fazla destek sağlayanların sayısı 50 bin dolayında. 60 bin dolardan fazla destek sağlayanların sayısı 100 dolayında. 300'den fazla şirket, vakıf ve kişi de 20 bin dolardan 100 bin dolara kadar destek sağlıyor. Metropolitan'da Mademe Butterfly Operası'nı izledim. Orkestrayı Julius Rudel yönetiyordu. Pinkerton rolünde Franko Farina, Konsolos'ta Juan Pons, Cio - Cio San'da Diana Soviero sahne aldı.
Bu gösteriyi F sırasından izlemek için 115 dolar bilet parası ödedim.
İlk defa 17 Şubat 1904 günü İtalya'da La Scala'da seyirci karşısına çıkarılan G. Puccini'nin Madame Butterfly Operası şimdilerde İstanbul'da Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından Atatürk Kültür Merkezi'nde sahneleniyor.
Gösteriyi İstanbul'da F sırasında izlemek için bilete sadece 9.5 milyon lira ödenecek. Yaklaşık 7 dolar. (Öğrencilerin 3.5 milyon ödeme ile operayı izleme şansı var.)
İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Prof. Mesut İtku'ya, "Operanın nasıl yaşayabildiğini" sordum. "Büyük ölçüde devlet yardımı ile, az miktarda şirketlerin parasal desteği ile..." dedi. Bana anlatılana göre, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 700 çalışanı var. Bunların 600'ü sanatçı. Orkestra, bale, koro sanatçısı. Solist, rejisör, şef ve sahne elemanı. Kurum geçen yıl 200 gösteri ile 200 bin seyirciye ulaşmış. Yarım trilyon lira gişe hasılatı sağlamış. Ama bu hasılat operanın giderlerini karşılayamıyor.
Bana anlatıldığına göre bir oyunun programa alınması 70 - 80 milyar lira ek harcamayı gerektiriyor. Madame Butterfly'ın sahnelenmesi için Ak Emeklilik 30 milyar lira parasal destek sağlamış. Ak Emeklilik şirketi, Atatürk Kültür Merkezi'nin ses ve ışık düzeninin tamiri için de 110 bin dolar yardım yapmış. Prof. Mesut İktu, Batı'da "sponsorhip" denilen bu tür parasal desteklerin operanın yaşaması için önem taşıdığını söylüyor.
"Her şey bitti de sıra opera için para bulmaya mı kaldı?" diyecekler olabilir. Butterfly temsili için çok güzel bir program kitapçığı hazırlanmış. Kitapçıkta Butterfly'ın 1941 yılında Ankara Halkevi'nde ilk temsili ile ilgili resimler, haberler var... İkinci Dünya Harbi'nin en kötü günleri. Ekmek karneye bağlanmış. Ankara'da karartma var. Para yok... Ama Ankara Devlet Konservatuvarı öğrencileri Ankara'da Butterfly'ı sahneliyor. İlk temsili Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, "frak" giyerek izliyor. Temsil sonunda İnönü sanatçılara sesleniyor: "...bütün milletin, her ferdine sanat duygusunu aşılayarak hep birlikte yükselmeyi düşünmelisiniz..." Ulus gazetesinde Vedat Nedim Tör, şunları yazıyor: "...Güzel sanatları lüks telakki eden, önce mide sonra ruh, diyen münevverlerin bile var olduğu bir cemiyet içinde Devlet Konservatuvarı, Türk inkılabının bir şeref bayrağıdır."
İstanbul'da izlediğim Butterfly operasında, orkestrayı Antonio Pirolli yönetti. Çok iyi idi. Cio - Cio San'da Ayşe Tek, Suziki'de Aylin Ateş oyunları ve sesleri ile başarılı idi. Konsolos'ta Kevork Tavityan oyunu ve sesi ile Pinkerton'da Efe Kışlalı sesi ile alkış topladı... Ama Efe Kışlalı'nın az yiyerek biraz zayıflaması gerek. Tombul vücudu ile sahnede koşmak kolay olmuyor. Oyun için hazırlanan dekorun vıcır vıcır rengi ve de şıkır şıkır akan çeşmenin sesi izleyiciyi yoruyor.
Bütünü ile başarılı ve de izlenmesi gereken bir oyun ortaya çıkmış. İmkanı olanın izlemesini tavsiye ederim.