Hazine’nin borçlanırken Türk lirasına ve de dövize ödediği faiz, özel sektörün de faiz oranlarını belirliyor. Başka anlatım ile ekonomide faizi yukarıya çeken de, aşağıya indiren de Hazine’nin borçlanma gücüdür. Bakınız, Hazine’nin iç borç faizleri ortalama olarak nasıl değişti:
1999 yılı % 109.5
2000 yılı % 38.1
2000 yılı % 38.3
2001 Ocak % 64.9
2001 Şubat % 144.2
Hazine ise 1999 yılında yıl boyu ortalama yüzde 109.5 faiz ile borçlanırken istikrar programı sayesinde 2000 yılında yıl boyu ortalama borçlanma faizi yüzde 38.1’e düştü.
Ama yıl sonundaki kriz, Hazine faizini ocak ayında yüzde 64.9’a çıkardı. Dün Hazine’nin yüzde 60’ın altında faiz ile 12 ay vadeli bono satması beklenirken, Hazine 1 ay vadeli bonoyu yüzde 144.2 faiz ile satabildi.
Hazine’nin 28 milyar doları kısa vadeli olduğu için devamlı yenilenmesi gereken toplam 110 milyar dolarlık dış borcu var. Faizi ile birlikte iç borç yükü 50 milyar dolar dolayında. Bu iç ve dış borçların faizi halktan toplanan vergi geliriyle ödeniyor. Halkın dolmuş ücreti içinde ödediği vergi, tüpgaza ödediği paranın bir bölümü, maydanoz ve ekmek alırken kesilen KDV bu faize gidiyor. Toplam vergi ödemelerinden faize giden pay 1999 yılında yüzde 71 idi. 2000 yılında yüzde 88 oldu. İstikrar tedbiri uygulaması sonucu 2001 yılında Hazine’nin yıl boyu ortalama yüzde 20 faiz ile borçlanabileceği ve bunun sonucu faizin toplam vergi içindeki payının yüzde 52’ye gerileyeceği tahmin ediliyordu. 2000 yılı sonundaki krizin etkisinde 2001 Ocak ayında yüzde 38.3’ten yüzde 64.9’a tırmanan faizin, dünkü ihalede gerilemesi beklenirken Sayın Ecevit’in panik yaratan beyanatı sonucu çıkan kriz nedeniyle Hazine faizini yüzde 144.2’ye tırmandırdı.
Bütçe ile fakir halkın geliri artırılamaz, ülkedeki bozuk gelir dağılımı düzeltilemez ama, bütçe ile fakir halk daha da fakirleştirilebilir, bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulabilir.
Bütçedeki faiz yükü arttıkça, fakir halkın kullandığı malların, yararlandığı hizmetlerin üzerindeki vergiyi artırırsınız. Faiz yükü arttıkça, bütçeden fakir halka yönelen sağlık, eğitim, sosyal yardım hizmetlerini kısarsınız. Memur, işçi, emeklinin maaş ve ücret ayarlamalarını enflasyonun altında tutarsınız. Buna karşılık enflasyonun çok üzerinde reel faizi, "parası olan kesimlere" aktarırsınız. Fakir halk daha da fakirleşir, parası olanın geliri ve varlığı artar, bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulur.
Halbuki bütçedeki faiz yükü azalır ve de, Hazine’nin iç ve dış borçlanma faizi artacak yerde geriler ise, bütçedeki faiz baskısı azalır. Bütçe açık vermez. Fakiri fakir yapan, gelir dağılımını bozan enflasyon ortadan kalkar. Bütçeden ve vergi gelirlerinden faize giden paranın, faiz yerine fakir halka dönük hizmetlerde kullanılması mümkün olur. Faizden sağlanan tasarruflar ile memur, işçi ve emeklinin maaş ve ücretinde düzeltme yapılır. Alt gelir gruplarının üzerindeki vergi yükü azaltılır. Parası olan kesimlere faiz yoluyla rant transferi durur. Açık anlatımıyla gelir dağılımı düzelmez ama, daha da rezil hale dönüşmez.
Devletin tepesinde kapalı kapılar arkasında başlayıp, sokağa dökülen kavganın faturasını işte bunun içindir ki, fakir halk ödeyecek. Fakirler daha fakirleşecek. Yükselen faiz "parası olanın cebine akacak." Parası olan enflasyonun çok üzerinde "reel faiz geliri" elde edecek. Yıllarımızı peşinden koşarak harcadığımız, ümidimiz, "Halkçı Ecevit", halkını perişan etmede bir başarıya daha imza atmış bulunuyor. Vatana, millete hayırlı olsun!..