Yılda 10 milyon dolarlık ihracatım var. Üretimin tamamını ihraç ederiz. İç piyasaya sadece defolu malları satarız. Bizim pazarımız İngiltere ve Almanya'daki ünlü markalar. Onlar için payetli, taşlı, boncuk işlemeli tişörtler üretiriz. Bizim tişörtlerimizin parça başı satış fiyatı 8-14 euro'dur. Katma değeri yüksek mallardır" dedi.Merak ettim. "Fabrikada çalışan 300 işçiyi anladım da, fabrika dışında çalışan 3 bin kişi ne ola ki?" diye sordum. Anlattı: "Bizim müşterilerimiz üzeri işlenmiş tişört ister. Biz ayda 100 bin, 125 bin parça örme yaparız. Bunların yüzde 80'ini işli olarak ihraç ederiz. Örme üzerindeki işlemeler fabrikada yapılmaz. Bizimle bağlantılı hanımlar vardır. Onlar fabrikaya gelir. Modelleri, malzemeyi onlara teslim ederiz. Onlar kendi mahallelerinde bunları 200-300 eve dağıtırlar. O evlerdeki kadınlar, işin ağırlığına göre günde 5-10-50 örmenin üzerine taş işler, boncuk işler. İşin ağırlığına göre, hanımlar parça başı 1-4 YTL ücret alır. Bu tür işleri yapanların evine günde 50-60 YTL para girer. Masaya oturduk. Çay içiyoruz. "Beyefendi siz ne iş yaparsınız?" diye sordum. "Ben 25 yıldır örme ve konfeksiyon işi yaparım. Fabrikamda 300 kişi çalışıyor. Ama ben fabrika dışında, kayıt içi ve dışı en az 3 bin kişiye devamlı iş ve aş imkânı sağlıyorum. Tekstil ve konfeksiyon sanayiinin istihdam etkisinde sadece fabrikada çalışanların sayısına bakmamak gerekir. İhracata dönük tekstil ve giyim sanayii, kayıtlı ve kayıtsız çok sayıda ev kadınına iş imkânı sağlar. Evlere bu sayede önemli gelir girer.""Kayıtlı veya kayıtsız derken ne demek istiyorsunuz?" diye sual edince cevapladı: "Bizden işlenecek parçaları alarak evlere dağıtan hanımların çoğu, kaydı kuydu olmayan, becerikli ev hanımlarıdır. Onlar iş dağıttıkları evlerden makbuz veya fatura alamadıklarından, genelde bize de fatura veya makbuz veremezler... İşin en zor yanı da budur. Çünkü, fabrika olarak onlara yaptığımız ödemeleri belgeleyemeyiz. Bu ödemelerin vergisini de genelde biz öderiz. Bu ek vergi de maliyeti yükseltir.""Dolar ve euro fiyatı yükseldiğine göre keyfiniz kıtırdır!" diyecek oldum. "Yok hocam, öyle değil" diyerek anlattı: "Üç yıldır döviz fiyatı değişmedi. Üç yıldır maliyetler arttı. Biz yüksek katma değeri olan kaliteli üretim yapıyoruz. Yönetici ücretimiz pahalı. Asgari ücretli işçi sayımız az. İşçilerimiz kıdemli işçi. Emek fiyatı artıyor. Evde iş yapan da kazanıyor Diğer girdi fiyatları artıyor. Dışarıya yaptırdığımız işlerin fiyatı artıyor. Müşterileri kaçırmamak için paşa paşa, eyvallah diyerek bugünlere geldik. Yurtdışından 2 milyon dolar alacağımız vardı. Döviz fiyatı artınca onları yüksek kurla getirdik. İşte kârımız o oldu. Bugünkü döviz fiyatı, bu fırtınada yerinden oynayan maliyetleri karşılayamaz.""Talep durumu nasıl? Dışarıya mal satma imkânı var mı? Çin rekabeti işleri durdurdu mu?" diye sordum. "Kaliteli mala her zaman talep var. Maliyet sorunumuz olmasa, döviz kuru ihracatçıya kazandırsa daha çok üretir, daha çok ihraç ederiz. Daha çok insana iş imkânı yaratırız" diyerek sorumu cevapladı.Sayın okuyucularım, bu ülke ucuz dövize dayalı ithalatla kalkınamaz. Üretmek zorundayız. Üretim demek istihdam demek, gelir demektir. İç pazarımız küçük. Üretimi artırmak için ihracat yapmak zorundayız. İhracat yapmak ancak döviz fiyatının gerçek değer çizgisinin altına düşmemesiyle mümkündür. guras@milliyet.com.tr Döviz, ya köstek ya destek