Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

IMF’siz bir yıl geçti.   Türkiye-IMF ilişkilerinde bu bir yıl boyunca o kadar git-gel oldu ki, işin ciddiyeti kaçtı.
Fakat bu dönemin bir özelliği var. “Hükümet IMF ile ha anlaştı, ha anlaşacak” ümidi canlı tutuldu.
Şimdilerde de iyimserler “Sonbahar’da IMF ile anlaşma imzalanır”, kötümserler ise, “IMF ile anlaşma yapılmayacak” diyor.
Bugüne kadar farklı çevreler “IMF ile ilişkideki belirsizliği kendilerine göre değerlendirdi”. 
-  Hükümet “ipleri koparmamaya özen göstererek”, gerektiğinde IMF desteğinin alınabileceği havasını bastı. 
-  Yabancılar, döviz ve hisse senedi piyasasında, “IMF ile anlaşılıyor-IMF ile anlaşılamıyor” söylentilerine dayalı olarak spekülatif kazançlar sağladı. 
-  Dolar fiyatları ve hisse senedi fiyatları bu söylentilere bağlı olarak indi çıktı.
Önceleri, hükümetin IMF ile anlaşmayı mahalli idare seçimleri sonunda imzalaması bekleniyordu.
Seçimlerden sonra ise, “Büyük bir tehlike olasılığı belirmedikçe hükümetin IMF ile masaya oturmayı düşünmediği” görüntüsü ortaya çıktı.
Kriz öncesi “ekonomide işler parlak görüntü verirken”, IMF ile iyi ilişkileri sürdürmeye çalışan hükümet, kriz sonrası, krizin ekonomide yarattığı hasara ve ortaya çıkan risklere rağmen acaba neden IMF ile anlaşma imzalamıyor?

Hükümet gönülsüz
Üç olasılık var:
(1) Hükümet, krize rağmen bir yılın IMF’siz geçirilebildiğinden cesaret aldı. Önümüzdeki yılın da IMF’siz geçirilebileceğini düşünüyor.
(2) Hükümet ekonomideki bozulmayı ve riskleri küçümsüyor.
(3) Hükümet bütün riskleri göze alarak bundan böyle IMF ile ilişkiyi kesmeye karar verdi. 
-  Hükümet ekonomiyi (1) Doların fiyatına, (2) Borsadaki hisse senetleri fiyatlarına, (3) Hazine’nin kolaylıkla borçlanıp borçlanamadığına bakarak izliyor.
İşsizliğin artması, 2008 yılının ilk 3 ayını 652 milyon TL toplam kârla kapatan 147 sanayi şirketinin 2009 yılının aynı döneminde toplam olarak 722 milyon TL zarar açıklaması, tüketici kredisi ve kredi kartını ödeyemeyenlerin artması, karşılıksız çek sorunu, kapanan işyerleri hükümet tarafından önemsenmiyor.
Bu olumsuz göstergelere rağmen hükümeti (daha doğrusu, Sayın R. T. Erdoğan’ı) cesaretlendiren bazı gelişmeler var:
(1) IMF’siz geçen bir yıl boyunca ve de kriz döneminde Merkez Bankası‘ndaki döviz rezervi büyük ölçüde erimedi. 78 milyar dolardan 65 milyar dolara indi. (Döviz rezervinin 65 milyar dolar olması fena değildir. Bir yılda yarıdan fazlası eriyebilirdi.)
(2) Dolar fiyatı bir yılda, krize rağmen 1.24 TL’den 1.55 TL dolayına oturdu. (Dolar fiyatının 1.55 TL’de tutunması fena değildir. Bir yılda dolar fiyatı 1.80-2.00 TL olabilirdi.)

Resmin tamamına bakılmıyor
(3) Yabancı sıcak para IMF’siz geçen bir yılda ve de kriz kriz döneminde büyük ölçüde kaçmadı. Hisse senedi, kamu borç senedi ve mevduat toplamı geçen nisan 80 milyar dolardı. Şimdilerde 52 milyar dolar. (Krize rağmen 52 milyar dolar sıcak paranın ülkede kalması fena değildir. Tamamı kaçabilirdi.)
Bunlar hükümeti cesaretlendiren gelişmeler oldu.
Anlaşıldığı kadarıyla, Sayın R. T. Erdoğan “Kriz teğet geçiyor” derken bu göstergelere bakıyor, ekonominin diğer sorunlarını umursamıyor.
Böyle geldi, böyle gider mi? Mümkündür. Türkiye’nin IMF desteği olmadan, dış kaynağa bağlı kalmadan ekonomisine çekidüzen vermesi mümkündür. (Bu ise yeni bir ekonomi politikasını gerektirir. Pahalı döviz, ucuz faizle belli bir dönem küçülmeyi ve fakirleşmeyi göze alarak, ekonominin yeniden yapılandırılması sonucu ekonomi makul bir cari açıkla sürdürülebilir büyüme imkânına kavuşabilir.)