Mağazaya girdim. Tezgah üzerindeki porselen çay kahve takımları dikkatimi çekti.
Bembeyaz, yabancıların "fine porcelaine" dedikleri ince porselenden üretilmiş. Şekilleri alışılmışın dışında. Satıcı, "Bunlar Faruk Malhan"ın yeni tasarımı. 'İstanbul' serisi cam çay fincanlarından sonra şimdi de porselen çay takımı ile kahve fincanları tasarladı" dedi.
Japonlardan öğrendim. İyi porseleni iki elinizin arasına alacaksınız.
Önce parmaklarınız ile porseleni kavrayacaksınız. Eğer parmaklarınızla dokunmak size bir hoşluk veriyor ise, iki avucunuzun arasında bir süre tutacaksınız. Yavaş yavaş okşayacaksınız. Kaliteli, ince porseleni okşamak, avuçlarınızın içinde hissetmek sizi rahatlatacaktır. O an başka düşüncelerden kurtulacaksınız, bambaşka dünyalarda (kısa süre de olsa) dolaşacaksınız.
Japonlar evlerinde çay ikram ederken, porselen bardaklara çayı boşaltmadan önce çay içecek olanlar, porselen çay bardaklarını ellerine alır, çaydan önce porselenin keyfini yaşar.
Ben de Japon usulü porselen çay fincanını elime aldım. Şekli kadar porselenin kalitesi de hoşuma gitti. Tabak olsun, fincan olsun, bardak olsun hoşuma giden porselenleri kimin ürettiğini öğrenmek için ters çevirir, altındaki yazıya bakarım. Kahve fincanını ters çevirdim. Altındaki yazıya baktım. O da nesi?
"Made in Bangladesh" yazıyor.
İthalat ucuza geliyor
Kafam karıştı. Faruk Malhan'ı aradım. Porselen takımları neden Bangladeş'te ürettirdiklerini sordum. "Biraz moral, biraz maliyet rüzgârıyla" dedi. Anlattı. "Bangladeş çok fakir bir Müslüman ülke. Bazı şeyleri yapmaya çalışıyorlar. Fuarda iyi niyetli birkaç müteşebbisi ile tanıştım. Yaptıkları işin kalitesini ve fiyatlarını beğendim. Bir ölçüde onlara destek veriyorum. Ama her şeyin ötesinde bu porselen takımları bu fiyat ile Türkiye'de ürettirme şansım da yok. Maliyet çok önemli."
Bir hafta sonra İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın (İKSV) Deniz Palas binasının tarasındaki X Restaurant'da yemek yerken, masadaki oval porselen tabaklar hoşuma gitti. İnce ve kaliteli porselen idi. Japon usulü ellerimin arasına aldım. Altını çevirdim. Kocaman harflarle "Paşabahçe" yazıyordu. Hoşuma gitti. Fakat "Paşabahçe" markasının altında ufak harflerle bir yazı daha vardı: "Made in U.A.E." (United Arab Emirates /Birleşik Arap Emirlikleri).
Hayret ettim. Paşabahçe'nin internet sitesine girdim. Paşabahçe eskiden kendi ürettiği porselen yemek, çay, kahve takımları yerine şimdilerde Porland ve Güral Porselen firmalarının ürünlerini satıyor. Sordum soruşturdum. Öğrendim ki Paşabahçe, Dubai'deki bir porselen fabrikası ile anlaşma yapmış. Şimdilerde iyi kalite porselenleri Dubai'de ürettiriyormuş. Maliyeti daha düşük imiş.
Başkalarına iş yaratıyoruz
İftihar ettiğimiz en büyük cam üreticiniz Paşabahçe bunu yapar ise başkaları ne yapmaz...
Önce Faruk Malhan'ın Bangladeş'de porselen ürettirmesine şaşırmıştım. Paşabahçe'nin Dubai'de porselen ürettirmesine büsbütün şaşırdım. Tekrar Faruk Malhan'ı aradım. Paşabahçe'nin Dubai'de üretim yaptırmasına nasıl üzüldüğümü anlatacaktım. "Daha da acısını anlatacağım. Daha çok üzüleceksiniz" dedi. Meğer Faruk Malhan, kendi tasarımı yarı kristal cam bardaklarını Türkiye'de Paşabahçe'de değil, Polonya'da eski rejimden kalma bir cam fabrikasında ürettiriyormuş.
"Ne yapalım... Maliyet daha ucuz. Mecburiyetten!" dedi. Camda, porselende büyük kapasiteye, en ileri teknolojiye sahibiz. Ama günümüzde teknoloji, kalite tek başına bir anlam ifade etmiyor. Maliyet önemli. İçeride ürettirme imkânı var iken, mecbur kalmasa kim dışarıdaki fabrikalara iş yaratmak ister? Ucuz dövizin yerli üretimi nasıl öldürdüğünü, döviz harcamalarını nasıl artırdığını bilmem görebildiniz mi?