Ayşe Hanım Teyzem diyor ki, “Sabah akşam Suriye ile yatıp kalkıyorduk... Şimdi de Mısır... Mısır... Mısır... Tabii ki komşularımızın evlerinde huzur olmasını, iyi olmalarını isteriz ama... Bizim Anadolu’da bir söz vardır: ‘Önce can... Sonra Canan’ derler. Büyük Türk Büyükleri komşulardaki karı - koca kavgaları ile uğraşmaktan bizim mutfaktaki sorunlarımızla ilgilenmeye vakit bulamaz oldu...”
Sordum, “Ayşe Hanım Teyzeciğim, mutfak sorunu dediğiniz nedir ki?”
Cevapladı, “Benim derdim, mutfakta tencerenin ateşinin sönmemesi, tencerenin içine koyacak yağı, bulguru, pirinci, eti satın alacak paramın olması. Bankadaki üç - beş kuruş ölüm kalım paramın güme gitmemesi, kolumdaki altın bileziklerin değerinin erimemesidir. Dolar pahalanıyormuş. Dolar ile işim yok ama dolar pahalandığı için fiyatlar yükselecekmiş. Üretim düşünce, işsizlik artacakmış. Durup dururken ne oldu? Bütün bunların sebebi bizim üç beş çocuğumuzun Gezi Parkı’nda toplanması, çadır kurması mı?”
Enflasyon hortlamasın
Ayşe Hanım Teyzem’e anlatmaya çalıştım. “Biz mutfak masrafını, zenginlerden borç alarak, zenginlere onu bunu satarak denkleştiriyorduk. Zenginlerin işleri bozulunca, onu bunu satmak zorlaştı. Zenginler paralarını bize gönderecek yerde başka yerlerde kullanır oldu. Bize vermek için getirdikleri paraları geri götürmeye başladı. Falan filan... Uzun lafın kısası, mutfaktaki tencerenin kaynaması için para bulmak zorlaştı. Para bulmak pahalılaştı.”
Ayşe Hanım Teyzem, “Daha düne kadar Türkiye’ye ihtiyaçtan fazla dolar giriyor diyerek önüne gelen şikayet ediyordu. Merkez Bankası dolar daha fazla ucuzlamasın diyerek piyasadan dolar topluyordu. Merkez Bankası doların fiyatını ucuzlatmamakta o kadar başarılı oldu da, şimdi dolar yükselirken artışı neden frenleyemiyor?” dedi.
Anlatmaya çalıştım.
“Ayşe Hanım Teyzeciğim, dünyada para piyasaları dalgalanıyor. Parası olan parasını bir yerden alarak öbür yere taşıyor. Bu arada dolar ve euro gibi bizim için önemli para birimlerinin değerleri değişiyor. Yabancıların parasını Türkiye’ye çeken borsanın karlılığı, faizin yüksekliği idi. Şimdi borsanın da faizin de cazibesi kayboldu. Tersine borsa da faiz de riskli hale geldi. İşte bu nedenle döviz fiyatının tırmanmasında ölçü kaçtı.”
Dövizsiz yapamaz hale geldik
Ayşe Hanım Teyzem sordu: “Yabancılar getirdikleri dövizleri götürse, yeniden döviz getirmese ne olur?”
Güldüm; “Ayşe Hanım Teyzeciğim, siz mutfakta tencereyi kaynatamazsınız. Ateşi yakacak gaz, tencereye koymak için dışarıdan ithal ettiğimiz kuru fasulyeye ödeyecek döviz bulamayız. Bizi dövize böyle göbekten bağlayanlar utansın” dedim ve anlattım:
“Döviz harcamamız fazla, gelirimiz az. İkisi arasında her ay 6 - 8 milyar dolar açık var. Yabancılar bugüne kadar para kazanmak için, hisse senedi ve bono satın almak, kredi vermek için bol bol döviz getiriyorlardı. İhtiyacımızdan fazla gelen döviz nedeniyle döviz ucuz ucuz satılıyor, ihtiyaçdan fazla gelen dövizi Merkez Bankası rezervine ekliyordu. Mayıs ayında cari açığımız (olağan döviz giderleri ile olağan döviz gelirleri arasındaki açık) 7.5 milyar dolar oldu. Aynı ay ülkeye giren döviz musluğu birden kapandı. Ülkeye sadece 500 milyon dolar dolayında döviz girdi. Açık 7.5 milyar dolar, giren döviz 500 milyon dolar olunca ne olur? İşte böyle olur.”
Sorunu kim, nasıl çözecek?
Ayşe Hanım Teyzem, yüzünü buruşturdu. “Bu durum ne kadar devam eder?” diye sordu. “Bilemem Ayşe Hanım Teyzeciğim” dedim, “Önemli olan belirsizliğin, güvensizliğin önlenmesi. İnsanlar Büyük Türk Büyükleri’nden yarın ne olacağını öğrenmek, onların sözlerine güvenmek istiyor. Büyük Türk Büyükleri ise sabah akşam Suriye’deki Mısır’daki ve diğer komşu ülkelerdeki karı - koca kavgaları ile uğraşınca Ayşe Hanım Teyzem, Ali Rıza Bey Amcam için en önemli sorun olan mutfak sorunu ile ilgilenmeye, sorunun önemini anlayarak soruna çözüm arayışına yönelmeye vakit bulamıyorlar” dedim.
Ekledim:
“Büyük Türk Büyükleri, inşallah mutfakta olan bitenle ilgilenmeye başlarlar. İşin ciddiyetini fark ederek, doğru politikalar uygularlar. Belirsizliği bir ölçüde önlerler. Çünkü, ekonomiye çözüm arayışını gündemin ilk ve tek konusu haline gelinceye kadar piyasadaki belirsizlik, güvensizlik devam edecek.
* Ramazan kardeşlik, sulh, sevgi ayıdır. Ramazanı sen - ben kavgası ile geçirmek yanlış olur. Gündemimizin en önemli maddesi ekonomidir. Suriye ile uğraşarak aylar geçirdik. ™imdi Mısır sorununu kendi sorunumuz haline getirerek ekonomiyi unutmayalım.
Belirsizlik kafa karıştırıyor
Ölçüyü kaçıran Ankara’daki Büyük Türk Büyükleri’nin ilgisizliği. Belirsizliği giderecek yerde artırması. Belirsizlik artınca piyasada döviz fiyatının daha da artacağı bekleyişi ortaya çıkıyor.
Döviz fiyatının daha da artacağı bekleyişi yaratılınca da:
1 - Dövizi olup da satacak olanlar, fiyat daha da yükselecek diyerek döviz satmıyor.
2 - Döviz ihtiyacı olanlar, döviz daha da yükselecek diyerek döviz satın alıyor.
3 - Türkiye’ye döviz getirecek olanlar, döviz fiyatı devamlı artıyor, ucuza bozdurup zarar etmeyelim, diyerek döviz getirmiyor.
Bu durumda zaten dar olan döviz piyasası sığlaşıyor. Sığ piyasada talep artmasa da, arz olmadığı için döviz fiyatı tırmanışını sürdürüyor.
Suç kimde?
Ayşe Hanım Teyzem sordu: “Piyasayı bu duruma getiren kim?” Cevapladım. “Merkez Bankası. Geçen gün Merkez Bankası eski başkan yardımcılarından Ercan Kumcu, bu mekanizmanın nasıl işlediğini uzun uzun yazdı.” Gene sordu: “Merkez Bankası ne yaptı?” Anlatmaya çalıştım:
“Böyle durumlarda Merkez Bankası’nın hem döviz fiyatını, hem de faizi dengeli biçimde yükselterek ateşi söndürmesi gerekiyor. Ne var ki Büyük Türk Büyükleri’nden korkan Merkez Bankası faize dokunamıyor. Piyasada ufak ufak miktarlarda döviz satarak, döviz fiyatındaki hızlı yükselişi frenlemeye çalışıyor.
Açık anlatımıyla Merkez Bankası iki araçtan sadece birini kullanarak, faiz aracına dokunamadan sadece döviz fiyatı ile oynayarak soruna çözüm bulma arayışını sürdürüyor.
* Merkez Bankası, daha önceleri, döviz fiyatının ucuzlamasını önlemek için bu arada da döviz rezervini zenginleştirmek için bankaların TL olarak tesis ettikleri kanuni (zorunlu) mevduat karşılıklarının altın ve döviz olarak tesisinin yolunu açmıştı.
* Bankalar yurtdışından döviz ile borçlanarak Merkez Bankası’na dövizleri sıfır faiz ile devrettiler. Piyasadan yüksek fiyatla altın toplayarak Merkez Bankası’na devrettiler.
* Şimdi altın fiyatı düşüyor. Dövizin TL fiyatı ve faizi yükseliyor. Bankalar zor durumda.
* Merkez Bankası ise, döviz ucuzlamasın diyerek topladığı dövizleri, döviz pahalanırken piyasaya salmakta tereddütlü davranıyor.
* Sonuç, olarak yarım doların ve yarım euronun TL fiyatının toplamı anlamına gelen döviz sepeti. 2.02’den, 2.25’e çıktı. Döviz pahalandı. Bunun ekonomiye yükünü, bankalar, sanayici sırtlayacak ama sonunda faturayı enflasyon olarak ‘saf ve bakir Türk halkı’ ödeyecek.
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025