Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Malatya’dan Adıyaman’a giderken otobüsümüz Erkenek’te ihtiyaç molası verdi. Yol boyu sıralanan tezgâhlarda Erkenekliler bahçelerinde yetiştirdikleri kuru fasulye ve meyveleri satıyor. Şeftaliler dikkatimi çekti. Şeftalinin yaz meyvesi olduğunu sanırdım. Bu yörede sonbahar meyvesi imiş.
Tezgâh sahibi Abuzer Porsuk ve arkadaşları Bilal Çetintaş ve Mehemet Kısacıak ile önce bayramlaştık. Sonra kriz sohbeti yaptık. Erkeneklilerin krizden haberi var mı? Krizi nasıl yorumluyor?
Amerika’da ekonominin karıştığını biliyorlar. “Amerika her işimize burnunu sokmuş. Oradaki kötülükten bizim etkilenmememiz imkansız” diyorlar. Ancak nasıl etkileneceğimizi bilemiyorlar.

Para yok ki korkalım!
“Bizim tasarrufumuz yok. Onun için kriz bizi etkilemez diyorlar. Paramız olursa karıya bilezik, zincir alırız... Daha fazla olursa tarla alırız. Bankaya koyacak para nerede?” diyorlar. Fakat ilginç bir değerlendirmeleri var... “Bizde halk onun bunun lafına bakar, kriz olacak diye bankalardan parasını çekmeye kalkar. Düşünmez ki kriz esas o zaman olur.”
Bayramın ilk gününden bu yana Elazıp, Malatya, Adıyaman ve Urfa’da sokaktaki insanda kriz korkusu, paniği görmedim. Amerika’da bir şeyler olduğunu, fırtınanın Avrupa’yı sallamaya başladığını duymuşlar. Ama o kadar...

Sadece parası olanı vurmaz
Önceki krizlerde görüldü ki, kriz sadece parası olanı vurmaz. Sadece bankalar batmaz. Üretimi yavaşlatır. Üretimin yavaşlaması işsizliktir, fakirliktir.
Ekonomide bekleyişler önem taşır. İnsanlar kaybetme endişesine ve paniğine kapılır ise, ekonominin çarkı durur. Alın teri ile oluşan birikimleri kaybetmemek için tedbir almak doğal ancak eksik ve yanlış bilgiye ve gereksiz kuşkuya dayalı davranışlar ekonomide dişlilerin kırılmasına, hiç neden yok iken krize girmesine yol açabilir.
Dünyada bugünlerde gündemin başında kriz konusu var. ABD, Avrupa ve Asya’da parlementolar, devlet başkanları, bakanlar, merkez bankaları, iktisatçılar sadece bu konuyla uğraşıyor. Halka her gün birkaç defa bilgi veriliyor. İnsanların devlete, mali kuruluşlara, bankalara, ülke parasına güveninin yok olmamasına çalışılıyor.
Bizde de Başbakan, bakanlar, Merkez Bankası Başkanı ve BDDK Başkanı’nın halka güven verecek, doğru bilgileri vermeleri gerekir. Halkın endişesi artar ve panik başlar ise o zaman kim konuşursa konuşsun işe yaramaz.

Yabancılarda sorun yok
Bazı bankalarımızın hisse senetlerinin bir bölümü veya çoğunluğu yabancı bankaların elinde. Yabancı bankaların bazıları ise sarsıntı geçiriyor. Acaba bundan Türkiye’deki yabancı sermayeli bankalar etkilenir mi?
(1) Yabancı sermayeli bankalar da Türkiye’deki bankacılık mevzuatına tabi. Türk sermayeli bankalardan farkları yok. (2) Bu bankalar da BDDK tarafından denetleniyor. (3) Bu bankaların Türkiye’de topladıkları mevduat Türkliye’de kredi olarak kullandırılmış durumda. (4)Yabancı ortak batsa da kimse bu bankalara el koyamaz. Sadece hisse senetlerinin sahipliği değişir. O da mevduat sahibini ve kredi kullananı etkilemez.
Bu nedenle yabancı ortaklı bankalarda mevduatı olan, kredi kullanan kişi ve kurumların paniğe kapılmasına gerek yok. Dışarıdaki finansal kriz, birim bankaların dışarıdan döviz kredisi bulmasını güçleştirir. Maliyetini artırır. Şimdilik o kadar bir risk var. Bizim bankalarımızın portföylerinde Amerikan kaynaklı dandik bonolar, tahvil yok.
Bizim banka sistemimiz için en büyük risk halkın gereksiz paniği ve para çekmesi olur. İşte o zaman kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz. Bunları ben yazıyorum ama bunları halka anlatmak Başbakan’ın, BDDK Başkanı’nın görevi.
Bankalara güvenmeye mecburuz. Kredi kartı kulanan, bakkaldan alışveriş yapan, elma, limon satan, işçilik yapan, emekli maaşı alan... Kim olursa olsun, banka sistemi hem ekonomi için hem de onlar için önemlidir. Onun için Amerika ve Avrupa’da hükümetler sistemi ayakta tutmak için çırpınıyor...
Bizim de sistemimizin herhangi bir sorunla karşlaşmaması için gereken tedbirleri almamız, güvenin sarsılmaması için halkı aydınlatmamız şart.



Paniğe gerek yok, devlet adamları halkı aydınlatsın

Anadolu’da bayram töreleri yaşıyor
Bayramın birinci günü kahvaltıyı Harput’da yaptık. Bayram yemeğini Pincirik Yaylası’nda bir Ağa Evi’nde yedik. Harput, eski Elazığ... Ama eskiden bir şey kalmamış. Çöküntüler içinde eskiyi yaşatan tek bina Şefik Gül Kültür Merkezi. Yöneticisi Mustafa Alçiçek ve eşi Şefika Alçiçek bayram namazından sonra bize tandırda ekmek, saçta yufka hazırlattı. Kaymaklı, ballı ekmeği ve patilalı nefis bir kahvaltıdan sonra Malatya’ya doğru yola çıktık.
Pincirik Yaylası, Elazığ-Malatya yolunda. Yemyeşil bir yayla. Kışın kar kalınlığı 2 metreyi bulurmuş. Dostum Elazığlı Şeref Özgencil sayesinde yaylada bir çiftlikte, bir Ağa Evi’nde bayram kutlamasını görme şansımız oldu.
Şeref Özgencil, “Elazığlı Necdet Ulucan’ın çiftliğine uğrayalım. Bir ağa evinde bayramın ilk günü yaşam nasıl olurmuş görürsünüz“ dedi. Çiftliğin kapısından girince gördüklerimize şaşırdık. Düğün varmışçasına uzun uzun masalar dizilmişti. Etrafında çok sayıda erkek oturuyordu. Çiftlik evinde de çok sayıda bayram tebrikine gelen kadın vardı.

Ağa evinde bayram
Ağanın bayramını kutladıktan sonra ayrılacağımızı sanıyorduk. Meğer bayram kutlamasına gelenler yemek yemeden ağa evinden ayrılamazmış. Bahçede çardağın altında uzun bir yemek sofrası kurulmuştu. Fırında peynirli ve kıymalı patila hazırlanıyor, Elazığ biberi ve domatesi közleniyordu. Bayramlıklarını giymiş insanlar giriyor, birbirleriyle bayramlaştıktan sonra masalara geçiyordu.
Derken misafirler bahçenin öbür yanındaki sofralara buyur edildi. Erkekler ve kadınlar ayrı masaların başına dizildi. Merak edenlere bilgi vereyim. Başları Anadolu törelerine göre örtülü yaşlı hanımlar vardı ama, türban denilen politik simge haline gelen şekilde başını bağlamış tek bir kadın yoktu.
Ağa evinde bayram kutlamasının bir başka yanı daha varmış. Yöresel müzik yapan sanatçılar geldi. Siyah şalvar, beyaz gömlek giymiş erkeklerdi. Davul zurna ile başlayan ‘Kürsü Başı’ diye adlandırılan, sazla sözle devam eden gösteriyi izledik. Yörenin en ünlü yaşlı ses sanatçısı Osman Bulut’u dinledik.
Değişik kesimden, değişik gelir gurubundan insanların, bayramın birinci günü birbirlerine gösterdikleri yakınlık, sevgi, büyüklere gösterilen saygı etkileyiciydi. Anadolu’da  geleneklerin törelerin, en önemlisi birlik ve dirliğin yaşadığını görmek insanı sevindiriyor.