Hazine borçlanmak için yüksek reel faiz ödüyor. Bankalar Hazine'nin ödediği faiz ile yarışmak için onun da üzerinde faiz ödüyor.
Hazine'nin borç stoku giderek büyüdüğü için Hazine giderek daha fazla faiz ödüyor. Bir yandan Hazine'den, öte yandan bankalardan piyasaya faiz akıyor.
Piyasaya akan faiz, halkımızın hepsinin cebinden çıkıyor ama, hepsinin cebine girmiyor. Hepsinin cebinden çıkıyor, parası olanların (parasını faize yatıranların) cebine giriyor. Halk anlatımıyla "para parayı çekiyor". O zaman ne oluyor? Parası olan daha zengin, parası olmayan daha fakir oluyor.
2004 yılı bütçesinde yurtiçinden Hazine'ye borç verenlere 59 katrilyon TL faiz ödemesi yapılması öngörülüyor. Bu ödeme 2004 milli gelirinin yüzde 14'ü büyüklüğündedir. Demek ki, 2004 yılında bu ülkede mal ve hizmet üreterek 100 TL gelir elde eden herkes bu gelirinden 14 lirasını faiz ödesin diyerek devlete verecek. O da bu 14 liraları toplayarak parasını faize yatıranların cebine koyacak. 14 TL'lerin 70 milyon insanın tamamı ödeyecek ama, devlet topladığı parayı faiz olarak sadece 500 bin, bilemediniz 1 milyon insanın cebine koyacak. İşte bu nedenle de 69 milyon insanın serveti azalırken, faiz geliri olan 1 milyon insanın serveti büyüyecek...
Bunun nereden çıkarıyorsun diyerek sual edenlere ben de yandaki iki tabloyu vereceğim: (1) Türkiye'de yerleşik kişilerin (firmalar hariç gerçek kişilerin) Türk lirası ve döviz mevduat hesaplarının dağılımını, (2) Takasbank kayıtlarına göre, (yine firmalar hariç, gerçek kişilerin) borsada işlem gören hisse senetlerinin, portföy büyüklüğüne göre dağılımını göstereceğim.
Servetin göstergesi sadece bankalardaki mevduat miktarı ile sahip olunan hisse senedinin büyüklüğü değildir. Ama bu iki gösterge servet dağılımı hakkında fikir verir. Servet dağılımının nasıl olduğunu gösterir.
Reel faiz rezil ediyor
Servet gelirin fonksiyonudur. Gelir olacak ki servet olsun. Gelirin kaynağı "katma değer"dir. Katma değeri, doğa, sermaye, emek ve müteşebbis yaratır. Doğa katma değere katkısının karşılığını kira/rant, emek katma değere katkısının karşılığını ücret, müteşebbis katma değer katkısının karşılığını kar/kazanç, sermaye ise faiz olarak alır. Yaratılan aynı katma değer iken, faiz geliri artınca, diğer faktör gelirlerini yaratanların geliri düşer. Kira, ücret, kazanç düşer ki, faize daha fazla pay ayrılsın...
Başka ülkelerde reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz oranı) yüzde 2 - 3, bilemediğiniz 5 dolayında... Bizde yüzde 15 ile 30 dolayında.
Ege Cansen köşesinde yazdı. Uyardı. Yüzde 10 oranında reel faiz, ana borcu (veya serveti) 7 yılda 2'ye katlar. Hazine reel faizi tırmandırdıkça bankalar da Hazine'ye uyuyor. Sonunda reel faiz, halkın çoğunun perişan olmasına, çok az kişinin ise servetinin artmasına yol açıyor.
Kredi kartı borcu 100 lira iken, yüksek reel faiz nedeniyle borcu 400'lere tırmanan, bankanın yüzde 400 borca da faiz bindirmesi sonucu 10 lira borcu için 700 lira ödemek zorunda kalan insanımızın bunları daha iyi anlaması beklenir.
2004 yılında devletimiz (yaklaşık olarak) halk için 85 katrilyon lira, faiz için 65 katrilyon lira toplam 150 katrilyon harcayacak. Ama halktan (net) sadece 105 katrilyon TL toplayabilecek. 45 katrilyon TL bütçe açığını devletimiz yeniden borçlanarak kapatacak...
Bu rakamlara dikkat!
Rakamlara dikkat buyurunuz. Tüm halktan 105 katrilyon toplanıyor. Ama halka bütçe ile götürülen hizmet sadece 85 katrilyon. 20 katrilyon faiz dışı bütçe fazlası deniliyor. Faiz dışı fazla kime gidiyor? Daha önce devlete borç verenlere faiz ve borç ödemesine gidiyor...
Açık anlatımıyla "Hükümetlerin biri veya ikisi günah işlemiş... Bütçe açığı vererek bu parayı harcadığından borçlanmak zorunda kalmış..." Ama zavallı halk yıllardır, faiz dışı fazla adı altında bütçeden milli gelirin belli bir oranında pay ayırarak faizciye transfer ediyor. Bakınız bütçeden faiz dışı fazla olarak halkın hizmetinden kesilerek faizciye aktarılan imkanların 1998'den bu yana milli gelire oranı sırasıyla: Yüzde 4.4 / 2.0 / 5.7 / 6.8 / 4.6...
Bu oranlar sadece faiz dışı fazla kaleminden faizciye aktarılan imkanların büyüklüğünü gösteriyor. Bütçenin tamamından faize aktarılan imkanların milli gelire oranı ise 1998 - 2002 sonuna kadar sırasıyla: Yüzde 11.5 / 13.7 / 16.3 / 23.3 / 19.
(Bu yazıda verilen rakamlar enflasyon düzeltmesi yapılmamış rakamlardır.)
Yurtiçinde yerleşik gerçek kişilerin 30 Haziran itibariyle bankalardaki hesap sayıları 67.8 milyon adet. Bu hesaplarda 103 katrilyon lira birikim bulunuyor.
Hesapların yüzde 97.8'i (66.3 milyon), 10 milyardan düşük hesaplardan oluşuyor. 11 milyar ve üzerindeki hesaplar ise toplamın yüzde 2.2'si. Bu hesaplardaki birikim ise mevduatın yüzde 80'i kadar. Gerçek kişilere ait 3.890 hesaptaki birikimin bakiyesi 1 trilyonun üzerinde. Bu 3.890 büyük servet sahibi bankalarda 66.3 milyon hesapta bulunan toplam mevduatın yüzde 17'sine yakın bölümüne sahip.
Bu dağılım, servet dağılımındaki büyük çarpıklığı, faizin yarattığı servet uçurumunu, ödenen reel faizin nereye gittiğini ortaya koyuyor.
Borsada hisse senetlerinin dağılımı, mevduattaki dağılımın bir benzeri... İki dağılım şekli birbirine uyuyor. İşte bu nedenle bu iki tabloya bakarak Türkiye'de servet dağılımının ne duruma geldiğini görmek mümkün.
Borsada 971 bin yatırımcının (fonlar, firmalar, bankalar hariç) 2002 sonunda 6.3 katrilyonluk hissesi vardı. Bunlardan 885 bininin portföyü 10 milyarın altında. Buna karşılık 11 milyardan daha büyük portföye sahip 85 bin kişi toplam senetlerin yüzde 80'ine sahip.