Son günlerin 2 tartışma konusu var: (1) Bankalar paranın üzerine yatıyor. Kredi vermiyor. Aylık bilançoları da çok kârlı çıktı. (2) Şirketler zor durumda. Üç aylık bilançoları çoğunun zarar ettiğini gösteriyor.
Şirketler zararda
2009’un ilk 3 aylık döneme ait bilançolarını açıklayan 147 sanayi şirketinin toplam zararı 722 milyon TL. Halbuki bu şirketler 2008 yılının aynı döneminde 652 milyon TL kâr etmişlerdi.
Sanayi şirketlerinin geçen yılın aynı dönemine göre cirolarındaki azalma yüzde 26.8 oranında.
Sektör olarak tekstil cam ve seramik, dayanıklı tüketim malları, demir-çelik ve metal sanayi, ev ürünleri, gıda, gübre, içecek, otomotiv, petrol ürünleri ve medya sektöründeki kuruluşların bilançoları zararla kapandı.
Şimdi geriye değil, ileriye bakma zamanıdır.
Bu şirketler ne zaman eski güzel günlere geri dönebilecekler? (1) Evet, bu şirketler küresel kriz nedeniyle düşen iç ve dış talep nedeniyle üretimleri yavaşladığından zarar etti.
(2) Ama kriz sona erdiğinde, iç ve dış talep canlandığında bu şirketler eskisi gibi kâr edebilecek mi?
Açık anlatımıyla, bu şirketler eski üretim çizgisinde üretimlerini artırabildiklerinde eski kârlı günler geriye gelebilecek mi?
Maalesef hayır. Çünkü eski güzel günlerde kârlılığı artıran (1) Ucuz döviz ile ucuz ithal girdi kullanma imkânı, (2) Ucuz döviz kredisi kullanma imkânı (3) Büyük cari açıktan (döviz açığından) beslenen canlı iç piyasa, (4) Varlıklardaki balondan cesaret alan tüketici coşkusu idi.
Özetle, şirketler bilançolardaki bu olumsuz tabloyu değerlendirirken, “Kriz biter, dertler biter” iyimserliği içinde olmamak, geleceğin şartlarına göre pozisyon almak zorundadırlar.
Bankalar ateş altında
Başbakan’dan sonra Merkez Bankası Başkanı da bankalara ateş etmeye başladı. “Görevimizi yapıyor, likidite veriyoruz ama bankalarımız paranın üzerine yatıyor” dedi.
BDDK’nın yayımladığı rakamlara göre, 2008 yılı 13 Mayıs’ı ile 2009 yılı 13 Mayıs’ı arasında bankaların durumu şöyle:
- Geçen yıl toplam kredileri 326 milyar TL iken, bu yıl 363 milyar TL olmuş. Kredilerini 37 milyar TL artırmışlar.
- Geçen yıl bono ve tahvile bağlı paraları 177 milyar TL imiş. Bu yıl 216 milyar TL olmuş. Portföylerindeki kâğıtları 38 milyar TL artırmışlar.
- Mevduatları da geçen yıla göre 71 milyar TL artmış. Artan mevduatın yarısını reel sektöre, yarısını devlete paylaştırmışlar.
- Nakit değerleri, Merkez Bankası’ndaki paraları aynı. Yurtdışındaki bankalardaki plasmanlarında 14 milyar TL’lik artış var.
Bu tabloya bakarak neler söylenebilir:
- Krize rağmen bankalar toplam kredi hacmini daraltmamış, artırmış.
- Bankalar krize rağmen şimdilik riskli görünmüyor.
Merkez Bankası Başkanı ne diyor: “Likidite veriyoruz. Bankalarımız paranın üzerine yatıyor”. Yani diyor ki, “Bankalar Merkez Bankası’ndan borçlanarak kredi verebilir. Vermiyor.”
İyi de bankalar kredi neden vermiyor?
- Sağlam kredi yatırım ve üretim artışı için verilir. Şu anda yatırım ve üretim artışı için kredi talep eden yok ki. Şu andaki kredi talebi, güç duruma düşen firmaların, “yardım/destek finansmanı” talebi. Hükümet Garanti Fonu’nu altı aydır işletemedi. Bankalar nasıl bu riskli finansmana yönelebilir?
- Sanayi şirketleri bilançolarını açıkladı. Bu bilançolara bakarak hangi banka zarar eden şirkete ek kredi imkânı tanıyabilir? Tersine, bu bilançolar bankaları kredileri kesmeye yöneltir.
Çözüm yok mu? Var. Kredi Garanti Fonu/Kredi sigortası sistemi şeklinde düzenlenir ve kısa sürede etkin biçimde işlerse, kredi konusundaki şikâyetler bir ölçüde (evet, bir ölçüde) hafifler. Ama ortadan kalkamaz. Çünkü kamu bankaları hariç hiçbir banka batacağını görerek kredi veremez.