Nedim Şener gazeteci. Özelliği soruşturmacı gazetecilik yapması. İhtisası, halkın hakkını yiyenleri izlemesi ve onların yaptıklarını kağıda dökmesi. Belge buluyor, gerçekleri Milliyet Ekonomi'de ve kitap yayınları ile kamuoyunun dikkatine sunuyor.
Nedim Şener günümüzde gündemi en fazla işgal eden Uzan olayını da başından beri izledi. Uzan ailesi ile ilgili bilgi ve belgeleri topladı. Bunlardan gazete sütunlarına intikal edemeyenleri de "UZANLAR-BİR KORKU İMPARATORLUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ" adı ile bir kitap halinde yayımlandı.
Cem Uzan, bugüne kadar 5 baskı yapan bu kitabın toplattırılması ve yazarının cezalandırılması için 1 dava, iki soruşturma açtırdı. Basın Kanunu'na dayalı şikayet üzerine de savcılık yayınevi Güncel Yayıncılık ve Nedim Şener'e 40'ar milyar liralık bir "ödeme tebligatı" yaptı.
Nedim Şener'in bu büyüklükte bir ödeme yapması imkansız. Geçtiğimiz günlerde (soruşturmacı gazeteciliğin simgesi haline gelen) Uğur Dündar Nedim Şener'i aradı. "Üzülme" dedi. "Benim Silivri'de bir arsam var. Satar sana destek olurum."
Türkan Şoray'ın romanı
Ben bu hafta sonu sayın okuyucularıma, Nedim Şener'in "Uzanlar" başlığını taşıyan kitabında yer alan iç karartıcı belgelerden değil, okuyanda gülümsemeye yol açan bir bölümü aktaracağım.
Kitapta Erol Dallı'nın bir hatırasından söz ediliyor. 1968 yılında Uzanlar'ın yayımladığı Yeni İstanbul gazetesinin yazı işleri müdürü olan Erol Dallı, o günleri anlatıyor: "Bir buçuk ay için 100 bin tiraja çıktık... Yeni bir hamle için 'Ünlü birisinden roman almamız lazım' dedim. Kemal Uzan bana 'Bizim o kadar paramız yok' karşılığını verdi. Bir gün Cihat Baban yanıma geldi... Ona, 'Cihat Abi, bir roman ile patlama yapmak istiyorum. Kime yazdırayım?' diye sordum. Sorumu, 'Git Türkan Şoray'a teklif et... Senin adınla bir roman yayımlamak istiyoruz' diye cevapladı."
O zamanlar da Türkan Şoray Türkiye'de bir numara olmuş. Herkes ondan bahsediyor.
'Olur mu, biz söyleyince Türkan Şoray roman yazar mı, ayrıca yazabilir mi?' dedim.
'O kadar çok ben bir roman yazdım da yayımlansa diyen adam var ki, alır onlardan birisini, üstüne de Türkan Şoray'ın adını koyar yayımlarsın' dedi.
Cumhuriyet'te bir arkadaş Adnan Özyalçıner, vardı. Hemen o geldi aklıma tashih servisinde çalışıyordu. Hep roman yazar yayımlatmaya çalışırdı.
'Gel sana birkaç kuruş para verelim tutsun bu roman. Senin isminle de başka bir roman yayımlarız' dedim.
Güfte Türkan Şoray'ın değil
Tamam da bunu Türkan'a nasıl söyleyeceğiz, mesele bu. O zaman da aklıma Türkan ile beraber olan Rüçhan Adlı geldi.
'Rüçhan Abi, dedim, böyle bir fikrim var.'
'Çok para ister Türkan' dedi. Sonunda kabul etti.
Roman hazırlandı Türkan Şoray'a verdim.Oturduk romana bir de Buruk Acı diye bir isim koyduk. Hem buruk hem acı nasıl olur derken İstanbul ve Türkiye genelinde çok büyük bir tanıtım yapıldı. Afişler kentin her yerine asıldı. Türkan Şoray'ın ilk ve son romanı oldu bu. Yeni İstanbul'da 1968 yılı sonunda yayımlandı ve biz tam 60 bin tiraj aldık."
Buruk Acı'nın gerçek yazarı Adnan Özyalçıner ise şunları söylüyor:
"Roman yazıyordum, ama şiir yazmadığım için arkadaşım Sennur Sezer'den rica ettim. O da sağ olsun beni kırmadı ve bilinen meşhur Buruk Acı adlı şarkının sözlerini yazdı ben de romanın içine aldım."
Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı / Hayat öyle bir han ki, acı içinde hancı / Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı / Hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı / Yıllar yılı gönlümde, bir gün sabah olmadı / Bu ne bitmez çileymiş, neden hala dolmadı.