Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İç borçlar için ödenen yüksek reel faiz, halkın ücret gelirinden, müteşebbisin karından / kazancından yapılan kesinti ile ödeniyor.
İç borç için ödenen yüksek reel faiz, faiz geliri olmayanların fakirleşmesine, işyerlerinin çökmesine neden oluyor. Faizin yükünü halk "fakirlik olarak" paylaşıyor. Neden bu böyledir? Anlatayım...
Gelirin kaynağı üretimdir. Üretim katma değer yaratmak demektir. Katma değer (bir an için KDV'yi unutunuz, katma değerin ne olduğunu anlatıyorum) üretimin her aşamasında mal ve hizmetin değerine yapılan eklemedir. Katma değer ürünün çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Bu fark 4 üretim faktörünün katkısı ile oluşur. (1) Doğa, üretime katkıda bulunur. Üretime katkısının payını "kira / rant" olarak alır. (2) Sermaye, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "faiz" olarak alır. (3) Emek, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "ücret" olarak alır. (4) Müteşebbis, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "kar/kazanç" olarak alır.
Yaratılan katma değer 4 üretim faktörü arasında paylaştırılır. Üretim faktörlerinin biri hakkından fazla alır ise diğerlerinin payı azalır. Bu durum kişiler için de ülkenin bütünü için de söz konusudur. Çünkü milli gelir denilen şey, bir yıl içinde üretim faktörlerince yaratılan (1) Kira / rant, (2) Faiz, (3) Ücret, (4) Kar / kazanç rakamlarının toplamıdır.
Toplam milli gelir rakamında faizin payı büyüyor ise, kiraya, ücrete, müteşebbisin kazancına daha az gidiyor demektir.
1992'de milli gelirin (gayri safi yurtiçi hasılanın - GSYİH'nin) yüzde 2.8'i iç borç faizine giderdi. Kalanını halkımız, "ücret, kar / kazanç ve kira / rant" olarak paylaşırdı. 1992'den sonra reel faiz (enflasyondan arındırılmış faiz) o kadar yüksek oranlara tırmandı ki, iç borç faizinin milli gelirdeki payı 200'de yüzde 20.7'ye kadar yükseldi. 2002 yılında yüzde 17.0 oldu.
1992'lerde milli gelir 100 iken, faizci bundan 2.8 pay alıyor, kalan 97.2 gelir, "ücret, kar ve kira" olarak halk arasında paylaştırılıyordu. 2001'de faizci 100 olan milli gelirden 20.7 pay alınca, "ücret, kar ve kira" olarak paylaşmak için geriye sadece 79.3 kaldı. Faizcinin 100 olan milli gelirden 18 birim daha fazla pay alabilmesi, "ücret, kardan ve kiradan" bu kadar kesinti yapılmasıyla mümkün olabildi. Faizciye para ödenecek diyerek ücret azaltıldı. Müteşebbis kar edemedi.
Dünyanın başka ülkelerinde de kriz döneminde krizin ateşini söndürmek için yüksek reel faiz ile "şok tedavisi yapılır". Fakat bu tedavi üç gün - beş gün, bir hafta sürer... Bizde on beş yıldır yüksek reel faiz uygulaması var... Yüksek reel faiz yapıyı düzeltmedi. Kronik zaafiyet yarattı. Sorun burada.
Tablo ile ilgili açıklama: Bütçe açığı demek, hükümetin gelirden fazla harcama yapması demektir. Ama bizde bütçe açığının nedeni eski borçların yüksek faizidir. Tabloda görüleceği gibi, 1994'ten sonra devamlı olarak borç faizi bütçe açığından fazla... Son on yıldır bütçe açıklarının tek nedeni yüksek faiz.