Sıra dışı bir aile olan Della Suda’nın ilk temsilcisi eczacılığın Türkiye’deki öncülerinden Francesco Della Suda’ydı. Kırım Savaşı’ndaki hizmetlerinden dolayı ödüllendirilerek ‘paşa’ unvanı verildi ve adı ‘Faik Paşa’ olarak değiştirildi.
İstanbul Çukurcuma’daki Faik Paşa Yokuşu adını eczacılığın Türkiye’deki öncülerinden bir İtalyan olan Francesco Della Suda’dan alır. Devlet hizmetlerinden dolayı paşa ünvanı verilen ve adı da Faik Paşa yapılan Francesco Della Suda sıra dışı bir isimdi. Francesco Della Suda, 1814 yılında bir Yunan adası olan Syros’da doğmuştu. İtalyan asıllıydı ve daha 12 yaşındayken annesini yitirince Pera’da bulunan Sainte Marie Manastırı’nın yetimhanesine verilmişti. 17 yaşına geldiğinde Maltepe Eczanesi’nde çırak olarak çalışmaya başladı.
Orduya İlaç temini
Çalışkan ve hırslıydı. Üç yıl içinde baş eczacı, 1837 yılına gelindiğinde ise Osmanlı İmparatorluğu Ordu Merkez Eczanesi’nin yöneticisi oldu. Hekimbaşı Abdülhak Molla tarafından kendisine verilen bu
Cömert bir kraliçe olan Melike Zübeyde, kimin ne kadar borcu varsa kapatırdı. Bayramları vesile yaparak Bağdat’ta borcundan dolayı hapiste olanları kurtarırdı. Köle pazarlarına adamlarını gönderir ve onları özgürlüğüne kavuştururdu.
Orta çağ tüm dünyada güçlü monarşilerin çağıydı. Hem Ortadoğu’da hem de Avrupa’da askeri yönden güçlü monarşiler topraklarını hızla genişletiyor, önlerine çıkan yerel derebeyliklerini kolayca hakimiyetleri altına alıyordu. Kısa süren Emevi İmparatorluğu ardından iktidarı ele geçiren Abbasi Devleti de kısa sürede bir imparatorluğa dönüştü. Merkezi Bağdat olan Abbasiler’in en kudretli dönemi kuşkusuz halife Harun Reşid’in dönemiydi. Bu dönem Binbir Gece Masalları ve Şehrazad gibi bugün bile sevilen masalların ortaya çıktığı, Yunanca, Süryanice ve Hint dillerinden kadim kaynakların Arapça’ya aktarıldığı, keşif ve icatların bol olduğu parlak bir zamandı. Harun Reşid’in iktidarında en az onun kadar etkili bir isim ise eşi
Yer tahsisi Sultan I. Abdülmecid tarafından yapılan Feriköy Latin Katolik Mezarlığı, İstanbul’un mezarlık mimarisi, mezarlık kültürü ve barındırdığı isimleri ile tam bir açık hava müzesi niteliğinde.
Kadim tarihi boyunca birçok inanca ev sahipliği yapan İstanbul’da üç semavi din mensuplarının yaşamları kadar ölümlerinin etrafında da yüzyıllar boyunca köklü bir tarih oluştu. İstanbul gibi son derece zengin kültürel katmanlarla bezeli bir şehrin mezarlıkları da kuşkusuz büyük bir tarihi mirasın hafızasını barındırıyor. Eski Osmanlı Müslüman mezarlıklarının yanı sıra Yahudi, Ermeni, Rum mezarlıkları ve Latin Katolik mezarlıkları işte bu zengin tarihe yön vermiş nice ismin hatırasını barındırıyor. Azınlık mezarlıkları içerisinde barındırdığı aileler, sanatçılar, mimarlar, diplomatlar ve iş insanları ile en ilginç mezarlıklardan birisi de Feriköy Latin Katolik Mezarlığı. Feriköy Latin Katolik Mezarlığı’nın İstanbul kent hafızası için ne ifade ettiğini, neden çok önemli olduğunu anlayabilmemiz için
Diyarbakır Ulu Camii ile oldukça benzer özellikte olan Emevi Camii İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Cami ayrıca ezanın üç müezzinle aynı anda koro şeklinde okunduğu dünyadaki tek cami olma özelliğine sahip.
İslam dünyasının dördüncü haremi olarak bilinen Şam Emevi Camii mimarisi, görkemli minareleri ve dış cephesindeki mozaik süslemeleri ile dikkat çeker. Caminin kardeşi olarak nitelendirilen ve yine İslam dünyasının beşinci haremi olarak değerlendirilen Diyarbakır Ulu Camii ile oldukça benzer özellikte olan Emevi Camii İslam tarihinin de en eski ve en büyük camilerindendir.
Kadim Şehrin Kadim Mabedi
Türkçe Şam olarak bilinen şehrin orijinal ismi Dimaşk. Şehir 12.000 yıldır kesintisiz biçimde insan hayatının devam ettiği, dünyanın en eski şehri sayılıyor. Orta çağın ünlü tarihçisi İbn el Asakir’in Dimaşk Tarihi adlı 81 ciltten oluşan muazzam eseri işte bu binlerce yıllık tarihi şehrin geçmişine ışık tutan çok değerli bir eserdir. Dimaşk Camii olarak da adlandırılan Şam Emevi Camii antik
Suriye tarih boyu güç mücadeleleri ve savaşlara sahne oldu. Suriye topraklarını İslamiyet ile buluşturan milat olan Yermük Savaşı, tarihin en kanlı savaşlarından biriydi. Doğu Roma/Bizans İmparatoru Heraklius, bu savaşı kaybettikten sonra, “Elveda Suriye” anlamına gelen; ‘Sozo Suria’ sözünü söyledi.
“Elveda Suriye” anlamına gelen bu sözü Doğu Roma imparatoru Heraclius 20 Ağustos 636 yılında Müslüman Araplarla yapılan Yermük Savaşı’nın kaybedilmesinin ardından söylemişti. Savaşı Antakya’daki karargâhından izleyen imparator bu sözü söylerken yüzlerce yıldır Roma egemenliğinde olan Suriye topraklarını kalıcı olarak kaybettiğinin farkındaydı.
Suriye ve Levant Toprakları
Yermük Savaşı’nın ardından hızla İslamlaşan Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’den oluşan Levant Bölgesi İslam tarihi boyunca kültür ve medeniyet üreten, sürekli el değiştiren hareketli bir coğrafya oldu. Dört halife döneminde fetihlerle İslam egemenliğine giren bölgenin
Arap dünyasının divası, Ortadoğu’da insanlara direnmeyi, hayata dört elle sarılmayı, haksızlıklar karşısında dimdik durmayı şarkılarında kadife sesiyle duyurdu her zaman
Doğu Akdeniz'in en sevilen, en çok dinlenilen masal sesli divası Feyruz Kasım ayında geçtiğimiz 21 Kasım’da 90 yaşına girdi. 2002 yılında Paris’te verdiği bir konserde Feyruz’un ağzından şu cümleler dökülmüştü: “Yine de bir gün Filistin halkının özgürlüğünü, çocukların doyasıya gülüşünü göreceğim..”
İpeksi Ses
Feyruz'u dinlemeye Şam'da başlamıştım. Sesi, şarkıları ruhumu öylesine sarmıştı ki, Şam'dan sonra gittiğim her yere onu da beraberimde götürdüm. Onu yanımda götürdüğüm hiçbir yerde yabancılık çekmedim. Ruhumun taşınabilir sesi, bazen de saçımı okşayan şefkatli bir anne eliydi o. Levant müziği denilince akla gelen ilk birkaç isimden biri olan Feyruz, Arap dünyasının muhteşem sesli kraliçesi olarak biliniyor. Arapçada Feyruz, turkuaz demek. Sadece kitleler önünde
İstanbul’a Huber Köşkü, Kuruçeşme Nazime Sultan Sarayı, Botter Apartmanı, Yıldız Şale Köşkü gibi halen ayakta olan önemli izler bırakan İtalyan mimar D’aronco’nun Menderes yönetimi tarafından sökülen Karaköy’deki son eseri Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii yeniden kentin sanat yaşamına kazandırılıyor.
İstanbul’a ve D’aronco’ya vefa
Karaköy Camii olarak da bilinen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, 1903’te Karaköy Meydanı’nda Raimondo D’Aronco tarafından inşa edilen son derece zarif bir camiydi. 1956’da dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından başlatılan İstanbul’da İmar Hareketi kapsamında Karaköy Meydanı’ndaki cami yerinden sökülmüştü. Geçtiğimiz günlerde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde birbirinden nitelikli projelere imza atan İBB Miras tarafından Karaköy Camii’nin bulunduğu yerde yeniden yapılarak İstanbul’a kazandırılacağı açıklandı. D’aronco’nun İstiklal Caddesi’nde bulunan bir diğer eseri olan Botter
Doğunun amansız soğuğunda, savaşlar ile fakirliğin ve yokluğun yok edici çaresizliğinde yitip gidecek olan 60 bin yetimin, hayatını kurtardı Kazım Karabekir Paşa...
Gürbüz Çocuklar Ordusu Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa’nın projesiydi. Cephede başarılı bir subay olan paşa insani yönleriyle de öne çıkan, merhametli bir insandı. Savaşlarda şehit olan askerlerimizden geriye kalan binlerce yetime sahip çıkmış ve onlar için özel bakım merkezleri kurmuştu.
Savaşın Yıkıcı Gücü
Dört bir yanı ateş çemberi olan, Ruslarla, Ermenilerle, İngilizlerle savaşılan bir coğrafyada büyük insani dramlar da yaşanmıştı. Bayburt’tan Erzurum’a doğru seyir halindeyken yol boyunca binlerce yetim çocuğun içler acısı halini gören Kazım Karabekir çok sarsılıp üzülmüştü. Ağaç yaprakları, yabani meyveler ve ahaliden yardım olarak alabildikleri ile hayatta kalmaya çalışan bu çocuklar mağaralarda, duvar diplerinde ve metruk yerlerde yarı çıplak hayata tutunmaya, daha doğrusu ölmemeye çalışıyordu.