Bu satırları Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığı ile ilgili Helsinki Zirvesi'nden çıkacak kararın ne olacağının beklendiği bir sırada yazıyorum. Aklımdaki temel soru şu: Türkiye'nin AB'ye üye olmasını niye istiyoruz? Bunu niçin milli çıkarlarımızın gereği olarak görüyoruz? Satırbaşlarıyla hatırlamakta yarar var:
*
Dünya ekonomisi bir yandan globalleşirken, bir yandan bloklaşıyor. Bu bloklaşmanın dışında kalmak Türkiye'nin lehine değil. Doğal yerimiz Avrupa bütünleşmesi. Gümrük Birliği ile AB pazarlarına ulaşıyoruz. Bu pazarın parçası olmak bizi krizlere karşı koruyor. Ama gümrük birliğinin üyelikle tamamlanması gerekli.
* AB'nin görece geri kalmış üyelerine verdiği mali destek ileride, birlik daha az sayıda üyeden oluştuğu zamanlardaki ölçülerine tabii ulaşmayacak. Ancak AB adaylığı ve sonra üyeliği, ekonomimizin en büyük eksiği olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını cezbetme yeteneğini kuşkusuz arttıracak.
* AB üyeliği, gerek ilgili olduğumuz bölgeler (Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu) gerekse bütün dünya ülkeleri nezdindeki saygınlığımızı ve etkimizi (kimilerinin iddia ettiklerinin aksine) azaltmayacak, arttıracak.
* Avrupa bütünleşmesi, başta Fransa ile Almanya arasındaki iki dünya savaşına yol açan anlaşmazlıklar olmak üzere, Avrupalılararası uyuşmazlıkların giderilmesinin aracı oldu. Batı cephesinde, komşu Yunanistan ile olan anlaşmazlıklarımızı, iki halkın ortak arzuları ve ortak çıkarları temelinde nihai çözüme ulaştırmak ancak "Avrupa Barışı" içinde mümkün görünüyor.
* AB'de bütünleşen Avrupa ülkeleri, gerek insan hakları ve katılımcı demokrasi, gerek sosyal haklar ve çevre bilinci, gerekse uyuşmazlıkların barışçı yollardan çözümü açılarından giderek genişleyen bir anlamda çağdaş uygarlığı temsil ediyor. AB'ye adaylığın ve üyeliğin Türkiye'nin çağdaş uygarlığın standartlarına kavuşmasında çok önemli bir destek olacağı tartışma götürmez.
* Türkiye'nin 19. yüzyıldan bu yana izlediği; gerek Sultan Abdülmecit'in, gerekse Atatürk'ün önderliğinde; gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet dönemindeki temel doğrultusu "Avrupa Ailesi"nin bir parçası olma anlamında "Batılılaşmak". Bugün bu temel tercihi yalnızca tüm eğilimlerden Türk seçkinleri değil, Türkiye halkının büyük çoğunluğu paylaşıyor.
AB üyeliği Türkiye'nin çıkarına olduğu gibi, ekonomik, stratejik ve kültürel nedenlerle AB'nin de çıkarına. İki tarafın bugüne kadar birbirlerinden vazgeçemeyişlerinin temelindeki gerçek bu. Onun için Helsinki'de Lüksemburg'daki hatanın tekrarlanmayacağını, Türkiye'yi AB bütünleşmesine geri dönülmeyecek bir şekilde dahil edeceğini umuyoruz.
Lüksemburg'daki hata tekrarlanırsa ne olur? Dışişleri Bakanı İsmail Cem bu soruya verilmesi gereken cevabı verdi: "AB'ye girilmese de rotmazı değiştirmeyi düşünmüyoruz. Alternatif arayışımız yok. Yani AB'den vazgeçip yüzümüzü Orta Doğu'ya ya da Orta Asya'ya çevirmek söz konusu değil. Girmesek de yolumuza devam ederiz. Türkiye'nin öncelikleri belli. Hızlanan demokratikleşme sürecini yavaşlatacak değiliz."
Yazara E-Posta:
salpay@superonline.com