Yavuz DONAT
DÜN öğleye doğru Numune Hastanesi'ni gittik.
Tenis oynarken ayağını kıran
Fatih Çekirge'yi ziyarete.
Biz oradayken
ANAP'lı
Bakan'lardan
Mustafa Taşar da geldi.
Ve hasta ziyareti bir anda
siyasi sohbete dönüverdi.
Mustafa Taşar dedi ki
"seçmenin yarısı kararsız."
Ya diğer yarısı?
Taşar:
- Futbol takımı tutar gibi parti tutan bir kesim var. Onlar "eski yerinde"
duruyorlar. Ama diğer kesim... Yani yüzde ellilik seçmen dilimi kararsız.
Kararsızlara
"neden kararsızsınız" demeye hakkımız yok.
Burada
"soruyu" siyasetçilere sormak gerek:
- Sizler seçmene "güven"
verebilseydiniz, kararsızların oranı acaba bu kadar yükselir miydi?
* * *
MUSTAFA Taşar
"ben Çevre Bakanı iken" diyerek bir anısını anlattı.
Bakan göreve başlayınca
danışmanlar listesine bakmış.
İçlerinde
Bakanlığa hiç uğramayan, ama yıllardır maaş alan bile var.
Taşar danışmanı aramış:
- Ya işe gelin ya da istifanızı gönderin.
Mustafa Bey
sonucu anlattı:
- Araya öyle çevreler, öyle isimler girdi ki anlatamam... Herkes "dokunma ona"
diyordu. Hem de kimler, bir bilseniz...
Devlet tam bir
arpalık.
Ve bu arpalık
parsellenmiş.
Parsel sahipleri kendi aralarında
müthiş bir
savunma mekanizması kurmuşlar.
Birisi, bir parsel sahibinin çıkarına dokunduğu anda
arpalık çetesi kilitleniyor.
* * *
MUSTAFA Taşar bir gün
personel dosyalarına bakmış.
Sorduk:
- Neler gördünüz?
Bakan
sadece birini anlattı.
Bir kamu görevlisinin dosyasında
"CHP'lidir" notu var.
Aynı dosyada bir de
ANAP'lıdır" notu.
Derken
"MHP'lidir."
Tabii
"DYP'lidir" de.
- Sayın Taşar,
bu görevli hangi partiden?
- Hiçbirinden değil. Ama iktidara kim geldiyse, "görevli"
hemen o iktidarın Bakan'ına çıkmış, "Efendim, ben sizdenim"
demiş.
Sözümüz elbette
basamakları teker, teker çıkan, liyakat sahibi kamu personeline değil.
Ama onlar basamak çıkacağız diye yorulurlarken, çok kişi de
paraşütle bir yerlere geliveriyorlar.
Bugünkü
bozulmanın, yozlaşmanın en önemli nedenlerinden biri de bu değil mi?
* * *
MUSTAFA Taşar dedi ki
"geç kalmayalım, Meclis'e gidelim, yapacağımız çok iş var."
TBMM'nin çalışma saatleri
"Ramazan nedeniyle" saat 12.00 ile 16.00 arasına alındı.
Ve Taşar'ın dediği de doğru...
Yapılacak çok iş var.
Fatih Çekirge'nin bacağındaki alçıya imzayı attık, Meclis'in yolunu tuttuk.
* * *
MECLİS'e girer girmez
Agah Oktay Güner'le karşılaştık.
Agah Bey çok güzel fıkra anlatır.
Ayaküstü yine anlatıverdi...
Nasrettin Hoca'nın eşeğinin semeri sökülmüş.
Hoca, eşeğin
arkasına geçmiş.
Elinde çuvaldız.
Hoca eğiliyor, kalkıyor, bir ileri, bir geri gidiyor, semeri dikiyor.
Olayı uzaktan seyreden biri bağıra, bağıra
Hoca'ya doğru yürümeye başlamış:
- Hoca, hoca!.. Saçından, sakalından utan!.. Eşekle cinsel temas ha!.. Sana yakışıyor mu?
Hoca
"olay senin sandığın gibi değil" demiş:
- Ben eşeğe bir şey yapmıyorum. Ama "bulunduğum pozisyon nedeniyle"
sen de öyle düşünmekte haklısın.
Fıkra bitti,
Agah Bey de
"Mustafa Kalemli'ye ithaf olunur" diye gülerek gitti.
* * *
VE Meclis'te
yoklama başladı.
Milletvekillerinin
çoğu kulisteler.
Ama genel kurul salonundaki sayı hayli az.
Birinci yoklamanın sonucu
150 milletvekili.
Başkanvekili Kamer Genç, ikinci yoklamaya geçti!.
Bu defa sayı
155.
Meclis'in toplanabilmesi için ise
en az 184 gerekli.
Kamer Genç:
Çoğunluğumuz yoktur.
Hem iş çok, hem de çoğunluk yok.
Sahi bu yüce parlamentoyu kimler yıpratıyor dersiniz?
Yazara EmailY.Donat@milliyet.com.tr