Hastane özel olursa daha iyi hizmet alınır mı?

24 Nisan 2002

İşte bu konuyu aydınlatmak amacıyla Amerikada bir çalışma yapılmış. (Daniel Kessler ve Mark McClellan: Hastane Mülkiyetinin Sağlıkta Verimlilik Üzerine Etkisi, NBER, Şubat 2002) Çalışmayı ele alanlar 1985 - 1996 arası dönemde kentlerde yaşayan ve enfarktüs hastası olan yaşlıları inceliyorlar. Bunlara yapılan sağlık harcamalarını, hastaların yaşam süresini ve daha sonra kalp sorunlarıyla karşılaşıp karşılaşmadıklarını araştırıyorlar. Çalışmanın sonucu şöyle beliriyor: Kar - amacıyla yürütülen hastaneler harcamalarında yüzde 2.4 tasarruf sağlamalarına rağmen, sağlık hizmeti kalitesinde hiç de aşağı kalmıyor. Üstelik bu tasarruf yakın bir mesafede hem özel, hem de devlet hastanesi varsa daha da düşük oluyor. Yani alenen rekabet başlıyor.Gerçi, yüzde 2.4 devede kulak bir rakam. Oysa, bizde devlet hastanelerinde fütursuzca yapılan harcamaları hesaba katarsak, maliyet şişmesinin ne olduğu anlaşılır. Ancak... Buradan hemen Özalvari sonuçlar çıkarıp tüm hastaneleri özelleştirmeye kalkmayalım. Ülkemizde çoğu çektiğimiz sıkıntı da öyle yarım yamalak bilgilerle yanlış politikalar öneren prenslerin kafasından çıktı.Aynı araştırma eğitim amaçlı kamusal hastanelerin az bir miktar daha maliyetli

Yazının Devamı

Hastane özel olursa daha iyi hizmet alınır mı?

24 Nisan 2002


<#comment>Sağlık hizmetlerinin ne biçimde yürütüleceği sadece hekimlerin değil, ekonomistlerin de tartıştığı bir konu. Amerika’da hastaneler farklı farklı mülkiyet yapısında. Bir kısmı özel, bir kısmı da kamusal. Özellerin de kar amacıyla olanı var, olmayanı da. Hangisinin daha uygun olduğu da yoğun olarak tartışılıyor. Kar amacıyla sağlık hizmeti verilmesi maliyetleri düşürme ve hastanın ihtiyaçlarını karşılama yönünde önemli bir teşvik oluşturuyor. Ancak hastaların ve toplumun sağlık hizmetinin niteliği konusunda karar vermeleri çok güç. Bu nedenle hastaneler hastaları yanıltabilir.
İşte bu konuyu aydınlatmak amacıyla Amerika’da bir çalışma yapılmış. (Daniel Kessler ve Mark McClellan: Hastane Mülkiyetinin Sağlıkta Verimlilik Üzerine Etkisi, NBER, Şubat 2002) Çalışmayı ele alanlar 1985 - 1996 arası dönemde kentlerde yaşayan ve enfarktüs hastası olan yaşlıları inceliyorlar. Bunlara yapılan sağlık harcamalarını, hastaların yaşam süresini ve daha sonra kalp sorunlarıyla karşılaşıp karşılaşmadıklarını araştırıyorlar. Çalışmanın sonucu şöyle beliriyor: Kar - amacıyla yürütülen hastaneler harcamalarında yüzde 2.4 tasarruf sağlamalarına rağmen, sağlık hizmeti kalitesinde hiç de

Yazının Devamı

Onları ciddiye almıyoruz!

22 Nisan 2002

Aslında borç sorunu biliniyor, ama küçümseniyordu. Birileri bize sürekli Amerikada bile borçların milli gelir içinde daha fazla olduğunu söylüyordu. Onlara göre borçlarımız hiç de fazla değildi. Sadece mali sistem küçüktü. Mali sistem büyütülse sorun kalmayacaktı. Bunu hızlandırmak için de kısa vadede sıcak para öneriliyordu. Oysa bu eroinmana kokain tavsiye etmekten başka bir şey değildi. Popülizmin sıcak para ile finanse edilmesini savunan bu akıl hocaları bu krizde yargılandılar. Ve mahkum oldular!Borç sorununu aşmanın üç yöntemi bulunuyor. Birincisi, ciddi bir kamu tasarrufu sağlanması. Yani faizler hesaba katılmadığında, gelirlerin giderlerden fazla olması gerekiyor. Böylece borçlar ödenebiliyor. İkincisi, reel faizlerin düşmesi. Böylece de borcun büyümesi frenlenmiş oluyor. Ve üçüncüsü, büyüme. Büyüme ile borç milli gelir içinde zamanla giderek küçülüyor. Kriz oluşunca, IMF yüklü bir borç vererek iki hizmeti birden yapmış oldu. Birincisi, faizlerin düşmesine el verdi. İkincisi de, o ara sıcak para ülkeden çıkarken yerine kalıcı ve güvenli bir döviz akışı sağladı.Hazinenin internet sitesi son yılda büyük gelişme gösterdi. Gerçekten bir hayli bilgi bu sitede yer alıyor.

Yazının Devamı

Onları ciddiye almıyoruz!

22 Nisan 2002


<#comment>Şubat krizinden bir süre sonra göreve gelen Kemal Derviş medyanın önüne çıkarak iç borç sorununda gelinen noktayı anlatmaya çalışmıştı. Bu açıklama hem dağ gibi büyüyen borcu yaratan popülist siyasetçileri (ve özellikle onun gurusunu!), hem de bu borcun sürdürülmesine bilimsel kılıf hazırlayanları yargılıyordu.
Aslında borç sorunu biliniyor, ama küçümseniyordu. Birileri bize sürekli Amerika’da bile borçların milli gelir içinde daha fazla olduğunu söylüyordu. Onlara göre borçlarımız hiç de fazla değildi. Sadece mali sistem küçüktü. Mali sistem büyütülse sorun kalmayacaktı. Bunu hızlandırmak için de kısa vadede sıcak para öneriliyordu. Oysa bu eroinmana kokain tavsiye etmekten başka bir şey değildi. Popülizmin sıcak para ile finanse edilmesini savunan bu akıl hocaları bu krizde yargılandılar. Ve mahkum oldular!
Borç sorununu aşmanın üç yöntemi bulunuyor. Birincisi, ciddi bir kamu tasarrufu sağlanması. Yani faizler hesaba katılmadığında, gelirlerin giderlerden fazla olması gerekiyor. Böylece borçlar ödenebiliyor. İkincisi, reel faizlerin düşmesi. Böylece de borcun büyümesi frenlenmiş oluyor. Ve üçüncüsü, büyüme. Büyüme ile borç milli gelir içinde zamanla giderek

Yazının Devamı

Ekonomi canlanıyor mu?

19 Nisan 2002

Önce bilimselliğin bir gereğini anımsatalım. Sürekli iyimser olmak iyi bir şeydir. İyimserlik hem insanın kendisine, hem de çevresine mutluluk verir. Ancak sürekli olumlu olmak yanlıştır. Tıpkı sürekli karamsar olmanın yanlışlığı gibi. Veriler olumlu izlenimler veriyorsa açıklanmalı. Ancak olumsuz işaretler veriyorsa da uyarı görevi yerine getirilmelidir.Önce imalat sanayii üretim endekslerinden başlayalım. Bu endeks ne kadar doğrudur bilinmez, ama veriler aşağıdaki tablonun ilk satırında görülmektedir.. Herkesin arzusu ekonominin bir an önce canlanması. İçimizde kaygılı olanlar var. Gerçi bu kaygılar bazılarında yavaş da olsa dağılıyor. Özellikle son zamanlarda. Ama rakamların henüz kesin bir büyüme gösterdiğine emin değiliz. Yanlış anlaşılmasın "henüz emin değiliz" diyoruz. Çünkü bu yıl pekala az da olsa belli bir büyüme gerçekleşebilir. Kasım 2001 Aralık 2001 Ocak 2002 Şubat 2002 Mart 2002Üretim 96,7 85,7 84,6 82,2 (?)Kapasite K.O 67,8 67,6 68,2 69,2 71,3 Üretim Endeksleri Tabloda aralıktan bu yana imalat sanayiinde sürekli bir üretim düşüşü gerçekleştiği görülmektedir. Demek ki, elimizdeki ilk veri olumlu değildir. Ama mart verisi henüz yayımlanmamıştır.İkinci gösterge

Yazının Devamı

Ekonomi canlanıyor mu?

19 Nisan 2002


<#comment>Herkesin arzusu ekonominin bir an önce canlanması. İçimizde kaygılı olanlar var. Gerçi bu kaygılar bazılarında yavaş da olsa dağılıyor. Özellikle son zamanlarda. Ama rakamların henüz kesin bir büyüme gösterdiğine emin değiliz. Yanlış anlaşılmasın "henüz emin değiliz" diyoruz. Çünkü bu yıl pekala az da olsa belli bir büyüme gerçekleşebilir.
Önce bilimselliğin bir gereğini anımsatalım. Sürekli iyimser olmak iyi bir şeydir. İyimserlik hem insanın kendisine, hem de çevresine mutluluk verir. Ancak sürekli olumlu olmak yanlıştır. Tıpkı sürekli karamsar olmanın yanlışlığı gibi. Veriler olumlu izlenimler veriyorsa açıklanmalı. Ancak olumsuz işaretler veriyorsa da uyarı görevi yerine getirilmelidir.
Önce imalat sanayii üretim endekslerinden başlayalım. Bu endeks ne kadar doğrudur bilinmez, ama veriler aşağıdaki tablonun ilk satırında görülmektedir..



Yazının Devamı

Endekslerin önemi

18 Nisan 2002

Üstelik üretimin artması tüketimin artması demek değil. İhracat artabilir. Tüketimin artması da üretimin artması demek değil. Stoklar boşalabilir. Ancak iç tüketimin artması eninde sonunda üretim artışı sağlar. Bu nedenle de çok önemli. Ülkemizde tüketici davranışı resmi olarak sadece yıllık bazda tahmin ediliyor. Oysa dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu rakamlar aylık bazda izleniyor. Hatta temel veri oluyor.Tüketici Güven Endeksi (TGE) bireylerin ekonomiye ve kendi durumlarına ilişkin değerlendirmelerini ve gelecekle ilgili tahminlerini içeren bir veri. Bu endeksin hesaplanışında Michigan Üniversitesi adeta bir uluslararası standart haline gelmiş. Ve endeks temel olarak tüketicilerin beyanına dayanıyor. Pazartesi açıklanan TGE verileri ise aşağıda ilk grafikte görülüyor: Pazartesi akşamı CNBC - e iki endeks yayımladı. Biri Tüketici Güven Endeksi, diğeri de Bireysel Tüketim Endeksi. Her iki endeks de piyasalarda meslektaşlarımız tarafından olumlu karşılandı. Çünkü her iki endeks gayet önemli. Ülkemizde üretimi ölçmek için çeşitli göstergeler kullanılsa da tüketimi görmek için verilerimiz gayet sınırlı. Ocak ayında tüketicilerin ekonomiyle ilgili beklentileri olumsuzlaşmış, daha

Yazının Devamı

Endekslerin önemi

18 Nisan 2002


<#comment>Pazartesi akşamı CNBC - e iki endeks yayımladı. Biri Tüketici Güven Endeksi, diğeri de Bireysel Tüketim Endeksi. Her iki endeks de piyasalarda meslektaşlarımız tarafından olumlu karşılandı. Çünkü her iki endeks gayet önemli. Ülkemizde üretimi ölçmek için çeşitli göstergeler kullanılsa da tüketimi görmek için verilerimiz gayet sınırlı.
Üstelik üretimin artması tüketimin artması demek değil. İhracat artabilir. Tüketimin artması da üretimin artması demek değil. Stoklar boşalabilir. Ancak iç tüketimin artması eninde sonunda üretim artışı sağlar. Bu nedenle de çok önemli. Ülkemizde tüketici davranışı resmi olarak sadece yıllık bazda tahmin ediliyor. Oysa dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu rakamlar aylık bazda izleniyor. Hatta temel veri oluyor.
Tüketici Güven Endeksi (TGE) bireylerin ekonomiye ve kendi durumlarına ilişkin değerlendirmelerini ve gelecekle ilgili tahminlerini içeren bir veri. Bu endeksin hesaplanışında Michigan Üniversitesi adeta bir uluslararası standart haline gelmiş. Ve endeks temel olarak tüketicilerin beyanına dayanıyor. Pazartesi açıklanan TGE verileri ise aşağıda ilk grafikte görülüyor:

Bu rakamlar şunu gösteriyor:
Ocak

Yazının Devamı