Sabah kalkıp işinize gidiyorsunuz. Tabii bir işte çalışma şansınız varsa. Bütün gün çalışıyorsunuz. Kazandığınız parayla geçinebiliyorsanız, birikimlerinizi muhtemelen bankaya yatırıyorsunuz. Sonra ne oluyor?
Eğer Türkiye vatandaşıysanız, iki şey olabilir:
Birincisi bu banka büyük ihtimalle sizin yatırdığınız mevduatı yan kuruluşlarına kredi olarak kullandırıyor olabilir. ‘Neyse, param güvence altında, devlet mevduatları koruyor’ diye de kendinizi kandırmayın. Çünkü o banka BDDK’ya devredildiğinde, devlet size mevduatınızı geri verebilir. Ama, o mevduatla söz konusu bankanın batmasını finanse edecek vergi ve ödemeleri yapacak yine siz, yani vatandaş olacak.
İkinci olarak da, paranızı Türk lirasında tutuyor veya ülke şirketlerine borsa aracılığıyla yatırıyorsanız, ekonomik belirsizlikten dolayı birdenbire yine fakirleşebilirsiniz.
Sanırım bu iki şıkkı duyan ve birikim seviyesine zaten gelemeyen vatandaş da, iyi halde bile başına gelecekleri görerek ilerisi için plan yapmaktan vazgeçebilir.
Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz? Biz gerçekten boşuna işe gidiyoruz, boşuna çalışıyoruz. Yatırımınızın karşılığını almanız, bu vergi sisteminde kar etmeniz zaten çok zor. Öte yandan, işsizlik, eğitimsizlik ciddi sorunlar. Bu sorunları çözmek için bir yönetim, kararlılık ve akılcılık hamlesi gerekirken, biz rasyonel toplumların medenice çözebileceği sorunları bile dillendiremiyoruz.
Doğruları görmek ve söylemek bu kadar zor mu? Ben bir çalışan olarak üç ay tatil yapamazken, beni temsil eden ve benim vergilerimle yaşamını sürdüren milletvekili nasıl tatil alabilir? Üstelik böyle kritik bir dönemde, hükümeti oluşturan partiler, bu mantıksızlığa nasıl onay verebilirler?
Son günlerdeki siyasi gelişmeleri izledikçe, aslında buna da şaşırmıyorum. Ankara’da traji - komik bir siyasi piyes sergileniyor. Medya ve kamuoyu da buna büyük ölçüde göz yumuyor. Haber yapacak çok unsur var, tabii. Örneğin olayların magazinsel yönü var: Sağlık, ihtiras, taht kavgaları, aile içi ilişkiler, vatanperverlik derken, konudan bol bir şey yok.
Oysa esas konu - ülkenin geleceğinin bu kadar ucuz ve akılsız hesaplar uğruna feda edilmesi - ikinci plana atılmış durumda.
Ben toplumun üretken bir üyesi olarak, üretimimin böylesine köreltilmesine razı değilim. Siyasi partilerin son zamanlardaki açıklamalarını da samimiyetsiz bulmaktayım. Bu açıklamaların ne olduğu da fark etmiyor. Konu AB, Başbakan’ın sağlık durumu veya ekonominin gidişatı olabilir. Çıkış noktası zaten aynı. Tüm partiler, vatandaşı düşünmek bahanesiyle, kendi dar kitlelerinin nabzına göre şerbet vermeyi sürdürüyor.
Tarih sahnesinde ve hatta beş yıllık bir süreçte bile son derece de önemsiz olan birtakım özel hassasiyetleri öne sürerek, ülkeyi dört yandan barikatlarla ‘geri kalmışlığa’ hapsetmek için çaba sarf ediliyor.
Türkiye’nin geleceği, liderler zirvesi platformunda değil, Meclis’te milletvekillerinin bireysel hür iradeleriyle ve gerekirse seçim meydanlarında yeniden gözden geçirilmeli.
Sizi bilmem ama ben boşuna çalışmaktan müthiş sıkıldım.