Yalvaç Ural
ÜÇ haftadır sizlere "Bologna Kitap Fuarı"nı yazmak istiyorum. Kıbrıs Fuarı, Kurban Bayramı, Çocuk Bayramı derken, bir türlü fırsat bulup yazamadım. Ama ne olursa olsun, daha fazla gecikmeden kesinlikle bu fuarı ve izlenimlerimi sizlere aktarmalıyım. Hatta hemen, "pat!" diye söylemeliyim bazı şeyleri.
Bana göre, artık kitap ölüyor. Daha doğrusu, kağıt sayfaları, kalın karton kapakları olan ve matbaalarda basılan kitaplar, çok yakın bir zamanda yerlerini başkalarına bırakmak üzere, dünyamızdan gitmeye hazırlanıyorlar. Ve onların yerini alacak olan, "etkileşimli CD-ROM'lar" dediğimiz yeni kitaplar, her gün kendisini bir önceki güne göre daha da geliştirerek, şaşırtıcı bir biçimde yeni yaşamımıza girmeye hazırlanıyorlar.
Yaşamın her alanına hızla giriyor bilgisayar teknolojisi. Öylesine bir yere doğru gidiyor ki, artık Japonya'daki bir doktor, evindeki bilgisayarıyla Türkiye'deki bir hastayı (aynen bankamatiklerden VISA kartıyla para çektiğimiz gibi) oturduğu yerden ameliyat edebilecek.
Daha şimdiden, internet aracılığıyla istediğimiz bir müzeyi gezebiliyor, duvarda gördüğümüz bir tablonun yazıcımızdan görüntüsünü kağıtlara alabiliyoruz.
"Etkileşimli CD-ROM" kitaplarla, yeni bir öğretim ve öğrenim biçimine de geçmiş olacağız. Ezberleyerek belleğimize soktuğumuz bilgileri, artık yerinde öğrenip kullanarak edineceğiz. DÜnyanın pek çok yerinde, çağdaş eğitimciler, bugün çarpım tablosunu ezberlemeyi, nasıl beynimize gereksiz bilgi depolanması gibi değerlendiriyor ve sınavlarda hesap makinesi kullanılmasına izin veriyorlarsa, işte bundan böyle yeni kitaplarla, yeni bir öğrenme ve bilgi yüklenme yöntemi de beraberinde gelişiyor.
Daha önce de yazmıştım. Bugün elimizde bulunan sarı renkli üçüncü hamur kağıtların yaşam süreleri zaten 100 yıl. Yani istesek de onları ölümden kurtaramayacağız. Ama kitabın buradaki ölümü, bilimin gelişimiyle ortaya çıkan bir ölüm. Aynen yağ kandillerinin ölüp, yerini parafinden yapılan muma bırakması gibi. Mumların gazlambalarına, gazlambalarının lüks lambalarına ve lüks lambasının da yerini elektrik ampullerine bırakması gibi bir şey.
Elbette bugün kırsal kesimlerde ya da kentlerde zaman zaman bu aydınlatma araçlarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Ama ne var ki, durmadan gelişen ve değişen yaşam, her yeni kuşağı bir yukarıdaki merdivenden yaşama başlatıyor. İşte buna da biz, uygarlık diyoruz.
Fuarda artık her yayınevinin, "çoklu ortam" (multimedia) denen bir bölümü var. Her yayınevi, kendi yayın anlayışı doğrultusunda, "etkileşimli CD-ROM" kitaplar üretiyor.
Ülkemizde daha şimdiden, pek çok
okul bilgisayar sınıfları oluşturuyor. Küçük yaşlardan itibaren bilgisayar eğitimi veren "Future Kids" gibi okullar da açılmaya başladı. Özel okullar içinde, bilgisayar sınıfı olmayan okul neredeyse yok denecek kadar az. Dil, resim, müzik öğreniminde, ders çalışırken, dinlenirken, müzik dinlerken, film izlerken,
oyun oynarken, ansiklopedileri kütüphanelere gitmeden oturduğumuz yerden karıştırırken, dilediğimiz
spor oyunları ve kurallarını öğrenirken ve eğlenirken bize gerekli olan tüm bu kitapları, bugün yanımızda ancak bir kamyonla taşıyabilecekken, yarın yalnızca bir okul çantası içine sığdırıp, yanımızda dilediğimiz yere götürebileceğiz. Artık omuzlarınız, içi kağıtlarla dolu, okul çantalarıyla çökmeyecek. Kitaplarınızın kenarları kıvrılmayacak ve siz onları mandalla tutturup düzeltmeye çalışmayacaksınız.
Belki bugün, yeni kitaplar hızla yaşamımıza giremiyorsa, bir tek nedeni var: Herkesin alabileceği, küçük bilgisayar makinelerinin ucuz fiyatlarla insanlara sunulamaması. Günümüzde pek çok kuruluş, bu makinelerin her eve girebilecek biçimde ucuza mal edilmesine çalışıyor. Ama bugün ama yarın, aynen cep telefonu, televizyonu, radyosu gibi bu makineler de yapılacak ve kağıt kitaplar aynen uzunçalar plaklarda olduğu gibi, yerini kasetlere ve disklere, kağıt kitaplar da yerini CD kitaplara bırakacak. Bilgi çağına doğru süren yolculuğumuz, bir merdiven daha çıkmış olacak.