Çocukken bir ara iki keçim vardı; biri erkek, biri dişi.
Beşiktaşlı olduğum halde, erkeğin adını çok sevdiğim
Metin Oktay'dan ödünç almıştım. Dişi de, o zamanlar onun sevgilisi olan
Oya idi.
O yüzden
"keçileri kaçırdım" deyişini ilk kullanışımın mecazi olmadığını biliyorum. Eminim yani.
Gerçek anlamda kaçırıp yakaladığım keçilerin ölümünden sonraki tüm hayatım mecazi anlamda keçileri kaçıranları izlemek ve zaman zaman da keçileri kaçırmakla geçti.
Geçti ama, bitmedi!
...
Şu
"Kasırga Operasyonu" içinde, bankaların ya da gazetelerin
"zanlı" olmayan zordaki çalışanları dışında, sahnedekilerden en çok
Nail Keçili açısından içim cızz ediyor.
Elbette bu memlekette içimin en çok cızz edeceği kişi değil kendisi; ama dedim ya, sahnedekiler arasında.
Müthiş bir
"vefasızlığa" uğradığını düşünüyorum!
Hoş, o da hemen içtiği su ayrı gitmeyen
Murat Demirel'i gammazlamış ama, psikolojik durumuna vermek lazım.
Neden derseniz; bir zamanlar dost bildiği, yakın gördüğü, iş yaptığı hiç kimse şu anda sahip çıkmıyor.
Benim hiç bir zaman sempatim olmadı kendisine ama, yine de cızz işte!
...
Kendisi Sayın Bayan Başbakan
Çiller'in siyasal ve toplumsal seferberlik hamlesinin kurmay başkanıdır.
O dönemin ünlü sloganının da mucidi:
"Haydi Türkiyem ileri"Türkiyem'in nasıl ilerlediğine hepimiz tanığız tabii.
İlerleye ilerleye nereye vardığına da.
Düşünün, bir insan, ki neredeyse tüm siyasi partilerin, liderlerin kampanyasını, tanıtımını, o arada kamu kuruluşlarının reklamlarını filan koordine etmiş, bu kadar yalnız kalıyor.
Ben öncelikle
Çiller ailesinden bir vefa beklerdim. Onlar da hayırsız çıktı.
Sadece o kadar olsa iyi!
Gazetelere bakıyorum; o kadar yakın olduğu bir grup bile adeta satmış onu,
"tarafsız ve objektif gazetecilik" belasına, boy fotoğraflarını yayınlıyor,
"nitelikli dolandırıcılık"la suçlandığına dair
haberler koyuyor.
(Hoş, bir
gazete, bir zamanlar kendisiyle bütünleşmiş bir yazarının yazısını koymayıp onu okuruna da şikayet ediyordu ya!)
...
Oysa;
Egebank'a el konulduktan bir süre sonraydı.
Murat Demirel daha serbestti.
Eskiden tanıdığım birisi ziyaretime geldiydi. Mahçup bir ifadeyle, Egebank dosyasıyla ilgili haberlerin (Ekonomi Servisi'nin ve Yazı İşleri'nin gazetecilik ve Milliyet hassasiyetiyle) bu gazetede yayınlanmasından yakınıyordu...
Keçili adına.
Çünkü, banka batsa da,
"iş" sürüyordu.
Bunu bana söylemesinin tuhaf olduğunu filan biliyordu ama, beni tanıdığı içindi!
Abes bir konuşmaydı, nasıl deseydi, vesaire... Ama çaresizdi mesela.
O anlamsız diyaloğumuz içinde bir şey söyledi:
Başka iki gazetenin iki üst düzey yöneticisi Egebank'la ilgili
"haber" koymamak için söz vermişlerdi. Hakikaten de onlar koymuyorlardı da, Milliyet'te çıkıyordu.
Bu saçma sapan konuşmamız, onun da boş çabasını farketmesiyle bitti. Gitti.
...
Aradan bildiğiniz gel zaman, git zamanlar geçti.
Bakıyorum şimdi. Egebank haberleri bir yana,
Keçili haberleri dahi herkese giriyor.
Bu elbet Türk basın, yayın ve enformasyon hayatı açısından bir terakkidir...
Fakat, heyhat, adeta bir
"İhtiyat Terakki".Yani önce duymayarak, görmeyerek, konuşmayarak
"ihtiyat" gösterenler, sonradan
"terakki" içine girmişlerdir.
Bundan mutlu oluyorum hiç şüphesiz; fakat, insanlar, insaniyetler, dostluklar, sözler, iş hayatı, vefa duyguları gibi bahisler bakımından da,
"cızz", dediğim gibi.
...
Çocukluğumdan bilirim.
İnsanın keçileri olmaya görsün.
Otla beslersin, sütle beslersin...
Yine de kaçarlar azizim, kaçarlar.
O yüzden
Keçili'nin haleti ruhiyesini idrak ediyor, iyi günlerinde sefasına ortak olanlara inat, vefasızlık karşısındaki cefasını hissediyorum.
Yaşadıkça daha neler göreceğiz kimbilir!
Yazara E-Posta:
umur.talu@milliyet.com.tr