Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

Daha önce 1993’te Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde, İstanbul Valiliği’nin bünyesinde olan, 1848’de Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk arşiv yapısı olarak hizmete açılmış Hazine-i Evrak (Belge Hazinesi) binasında staj yapmıştım. Eski harfleri ve hat sanatını çok sevmeme rağmen gönlüm modern bir arşivde çalışmaktan yanaydı. Aynı yıl Tarih Vakfı’nda bir staj daha yaptım. Suraiya Faroqhi, Stefanos Yerasimos ve Mete Tunçay gibi hayran olduğum tarihçiler zaman zaman gelirlerdi.

Hazine-i evrak: Milliyet
Tadımlık olarak da gelmiş geçmiş en iyi yıldönümü ekinde (1985) yer alan Altan Erbulak ve Haslet Soyöz imzalı, gazete binasında çalışan herkesin (matbaa işçileri dahil) bulunduğu tam sayfa karikatürü (bence duygusal bir anıt) meraklıların ilgisine sunuyorum.

İstanbul Üniversitesi Arşivcilik Bölümü’nün hocaları da Kemal Beydilli, Erdoğan Merçil, Mehmet İpşirli ve “Osmanlı Belgelerinin Dili” isimli muazzam bir esere imza atmış olan Mübahat Kütükoğlu gibi ünlü tarihçilerdi. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü de yapmış olan rahmetli Nejat Göyünç hocamı da hayırla anıyorum. Milliyet arşivinde çalışmadan önce “arşiv” deyince benim aklıma sessiz sakin bir yer geliyordu, oysa öğrenciyken işe başladığım arşiv öyle çıkmadı. Bahçeye helikopter iniyor, fotoğrafçılar filmleri banyo yaptırmaya PrePress katına koşturuyorlardı, saniyeler içinde banyosu yapılan filmler yazı işlerine gidiyor, seçilen kareler taramaya veriliyor, binanın hemen her katında gece yarılarına kadar susmayan klavye sesleri geliyor, bir haber için kıran kırana tartışanlar oluyordu, gecenin bir yarısında gelen bir haberle birinci sayfa yıkılıp yeniden yapılıyordu. Arşiv de yazı işlerine bağlı olduğu için benzer bir şekilde çalışıyordu. İstenen fotoğraf ve haber dosyası veya sayfa her neyse çabucak isteniyordu. Hemen olmazsa en geç bir-iki saat içinde mutlaka aranan fotoğraf veya haberin bulunması gerekiyordu. Taşra baskısına yetişmezse şehir baskısına yetiştirilmeliydi. Şimdi yok ama o zamanlar arşivin bir gece sorumlusu da vardı ve işi sabah saat 02.00’de biterdi. Çalışmaya başladığım yıl, 1994’te beş (alt katları da sayarsak yedi) katlı koca bina sadece Milliyet gazetesine aitti. Arşiv zeminin altında yani eksi birinci katta, gazete ciltlerinin saklandığı depo ise eksi ikinci kattaydı. Tülin Aren hocam bir derste ”kurumsal arşivler daha önceden düşünülmeyen mekânlar olduğundan genellikle ya en alt katta ya da çatıda olur” demişti. Gerçekten de 1993’te Cağaloğlu’ndan Bağcılar’a, daha büyük ve çok daha gelişmiş özelliklere sahip “akıllı” bir binaya taşınma sırasında arşivin unutulduğu ortaya çıkmış. Neyse ki zeminin altında büyük toplantı salonunun yarısı arşive ayrılınca sorun çözülmüş.

Haberin Devamı

Milliyet bir ara yerini Hürriyet’e bırakıp Çağlayan’a gidip geldi, şimdi arşivciler değil ama gazete ciltlerinin saklandığı depo çatı katında. Bir yıl sonra toplantı salonunun diğer yarısına bir yığın masa getirildi ve hummalı bir faaliyet başladı ardından Posta (1995), Fanatik (1995) ve Radikal (1996) gazeteleri kuruldu. Sayfa tasarımı ve tipografisi mükemmel olan Radikal gazetesinin prova baskılarını da ilk orada gördüm. Bu gazetelere daha sonra Finansal Forum (1996) eklendi. Elbette toplantı salonu sayısı artan gazetelere yetmiyordu. Üçüncü katın yarısı Posta’ya yarısı Radikal’e verildi. Dördüncü kat ise diğer gazetelere ayrıldı.

Haberin Devamı

Milliyet Arşivi o kadar büyüktü ki beş gazeteye birden hizmet vermekte çok zorlanmadık fakat biraz acı çektik. Haftaya arşivin en genç (şimdi emekli bir muhabir) ve en yaşlı müdavimini (halen köşe yazarı), en çalışkan arşivcisini (halen çalışıyor) ve yıldönümü eklerinin basın tarihindeki benzersizliğini anlatacağım.