3 Mayıs 2025, Milliyet gazetesinin 75.yaşının ilk günü ama daha öncesi var, Milli Mücadele kahramanlarından Mahmut Soydan’ın sahibi ve başyazarı olduğu eski harflerle yayımlanan ilk Milliyet 11 Şubat 1926 tarihlidir, dolayısıyla gazetemiz aslında 99 yaşında sayılabilir.
Bugünkü Milliyet’in kurucusu Ali Naci Karacan (1896-1955) da Milli Mücadele döneminde Anadolu’da kıvılcımlanan hareketi destekledi. Bu amaçla Necmettin Sadak ve Kâzım Şinasi ile birlikte 1918’de Akşam gazetesini kurdular. Tabloid boy 4 sayfalık gazete büyük ilgi gördü. Ali Naci, daha sonra sırasıyla İkdam, Politika, İnkılâp ve Tan gazetelerini de çıkarttı.
3 Mayıs 1950’de çıkan ve kısa zamanda büyük gazeteler arasına giren Milliyet ise Ali Naci Karacan’ın son büyük eseriydi. Karacan, 1954’te Gazetenin yönetimine çok güvendiği 25 yaşındaki Abdi İpekçi’yi (1929-1979) getirdi. Büyük yetkilerle göreve başlayan Abdi İpekçi, Türk basın tarihinin ilk profesyonel yöneticilerinden biridir, o zamana kadar gazeteler sahipleriyle birlikte anılırdı. 1 Ekim 1954 tarihinde Milliyet yeni bir tasarımla okurlara sunuldu. Abdi İpekçi ile birlikte her şey değişti, Abdi Bey Milliyet gazetesine kendine özgü bir şahsiyet kazandırdı ve örnek alınan bir sistem kurdu. Arşiv de bu sistemin önemli parçalarından biriydi.
Abdi İpekçi’den beri yayın yönetmenleri her zaman popülerdir, ünlü köşe yazarları da hep konuşulur ama Milliyet’in gölgede kalmış kahramanlarından biri olan ilk arşivcisi kimdir pek bilinmez.
Milliyet’in ilk arşivcisi Nedim Güney’dir (1911-1998). Nedim Güney, Emin Karaca imzalı Milliyet Olayı kitabına göre 1935’te o yıllardaki Milliyet gazetesinde bir süre muhabir olarak çalışmış. Ancak gazetecilikte bir gelecek görmeyen babasının teşvikiyle Tekel’in Cibali fabrikasında memur olarak iş bulmuş. Kendi anlatımına göre “memuriyetten eline geçen para geçinmesine yetmediğinden” bir yandan Akşam gazetesinin arşivinde Reşat Nuri Darago’nun yanında çalışmış.
Eylül 1950’de Cağaloğlu’nda Türbedar Sokak’ta bulunan ve 35 zarftan oluşan Milliyet arşivinde (elbette akşamları) göreve başlayan Nedim Güney eski yazıyı da iyi bildiğinden Refi’ Cevad Ulunay gibi köşe yazarlarının eski harfli yazılarını Latin harflerine çevirmek gibi işler de yapmış, haber de yazmış. Bugün ise Milliyet Arşivi’nde yüz binlerce dosya var.
Nedim Güney’in vefatının ardından 26 Eylül 1998’de Doğan Heper’in yazdığı bir yazı arşivcinin kişiliğini de anlatıyor:
“Nedim Abi sessiz, sedasız, zararsız tam bir İstanbul beyefendisi gibi yaşadı ve öyle öldü... Nedim Güney, ben Milliyet’e geldiğimde arşiv müdürüydü. 30 - 35 yıl aynı işi yaptı. Şişman, tonton, güler yüzlü, esprili, çok saygılı, işine bağlı. O kadar işine bağlı idi ki, yardımcı istemezdi, her işi kendi yapardı. Arşiv müdürüydü ama memuru yoktu.
Kolunun altında kalın, siyah, hırpalanmış bir defterle dolaşırdı. Koca arşivin tüm fihristi, kataloğu, rehberi işte o defterdi. Defterdeki yazıları da Nedim Abi’den başkası okuyamazdı. Arşivde bir şey bulmak için önce Nedim Abi’yi bulmak gerekirdi. Gece ise, evden getirilirdi. (…) Saygıda kusur etmez, şakaya ise davetiye çıkartırdı.
Abdi Bey’le karşılaşınca, şapkası olmadığı için hemen gözlüğünü çıkartarak selamlardı.
Perşembe günü gazetelerde, basına 50 yılını vermiş koca cüsseli, büyük ve iyi yürekli, şişman, tonton, herkesin sevdiği Nedim Abi’nin kısacık ölüm haberi çıktı.
Sanki o günlerdeki şakalardan biri gibi.
‘Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi Nedim Güney, önceki gün öldü. (…) 1954 yılından emekli oluncaya kadar Milliyet gazetesinde görev yapan Güney’in cenazesi, bugün öğle namazından sonra Şişli Camii’nden alınarak Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek.’ Verildi. Rahat uyusun. Vefasızlığımıza kıs kıs gülüşünü görüyor, duyuyor gibiyim.”