Geçen hafta sahnede izlediğim 15 isme dair notları aktarıyorum.
Bir gün gitmeyi düşünürseniz okuyun, lazım olur...
* Cypress Hill konseri şahaneydi. Keşke Türkiye’ye gelseler diyeceğim ama burada başları belaya girer. Ellerinde kocaman bir sigara vardı elemanların. Türk toplumu buna hazır değil. Ama şu bir gerçek ki bir rap konserinde eğlenmek çok kolay. Eğlence eşiği yüksek olanlar için bile...
* Garbage solisti Shirley Manson “indie alemin Madonnası” gibi bir şeye dönüşmüş. Kendisine yapılan muamele böyle. Kendisinin hal ve tavrı da öyle. Özellikle konser boyunca gay’lere selam çakması ve şarkılarından bazılarını onlara adaması çok alkış aldı.
* Wiz Khalifa çok eğlenceliydi. Birileri bir festival yapalım ve ev ya da havuzbaşı partisi gibi bir ortam olsun, herkes hem eğlensin, hem dans edip sallansın hem de istediği kadar konuşup muhabbet etsin diye düşünüyorsa benden söylemesi, Wiz Khalifa’yı çağırsın (ya da üstadı Snoop Dogg’u).
* Herkes bir noktada bir Jack White konseri izlemeli. Hem White Stripes’tan hem de The Raconteurs’ten hit’leri patlatıyor White, şahane gitar tonu, şapkası ve takımıyla... “Seven Nation Army” büyük coşkuydu ama benim için konserin en baba anı “The Hardest Button to Button”ı çalmasıydı. En sevdiğim White Stripes şarkılarından biri.
* Noel Gallagher’s High Flying Birds konserinde çok büyük coşku olmadı. Elbette herkes Oasis dinlemek istiyor, Noel Gallagher’ın yeni şarkıları pek bilinmiyordu. Beklenen oldu. Oasis’ten “Little by Little” geldi. Ve ardından dünya gözüyle “Don’t Look Back in Anger”ı da dinledik. Gallagher bu durumun farkındaydı ama hiç takmadı. Hatta eğlendi... Her halükarda cool adam...
* Pearl Jam festivalin en iyi konserlerinden biriydi. Grup mükemmel çalıyor. Eddie Vedder’ın sesi şahane, neşesi yerinde, en güzel şarkılar artarda patlıyor daha ne olsun. “Even Flow” ve “Alive” efsane oldu tabii... 90 bin kişi söyleyince hep bir ağızdan insan fena oluyor. Pink Floyd’un “The Wall”unu yorumlarken “Police, leave us kids alone” diye değiştirdi sözleri Vedder.
* Wolfmother artık iyice Led Zeppelin’e bağlamış. Led Zeppelin yoksa Wolfmother var deyip özleminizi giderebilirsiniz.
* Lana Del Rey white trash tadındaki saçları, pantolonu ve ayakkabılarıyla sahneye çıktı. Etkileyici biri olduğu kesin... Seyircinin arasında giriyor, onlara söylüyor şarkıyı aralarında dolaşarak. Lana Del Ray’in de sahne şovu da buydu.
* Kitty, Daisy and Lewis şahane bir ekip. Rockabilly revival diye bir şey varsa (ki var) işte olay budur. Erkekler Daisy’ye, kadınlar Lewis’e hasta oldu, ben en çok Daisy’nin topuklu ayakkabılar ve kızgın bakışlarla davul çalmasına... Benden tavsiye bu ekip seneye bir festivale gelsin muhakkak ortalık yıkılır.
* The Kooks, bildiğimiz The Kooks. Ama onları bir de festivalde izleyin. İnanılmaz bir geceydi. Festivalin ikinci büyük sahnesi The Barn’da neredeyse 10 bin kişi vardı ve eğlenmeyen tek bir insan yoktu.
* M83 konseri festivalin en fazla eğlendiğim üç konserinden biriydi. Festivalin üçüncü sahnesi Pyramid Marquee’de öyle bir sound yaratıp o kadar iyi çaldılar ki kan ter içinde kaldık bittiğinde. Üstümüzden tren geçmiş gibiydi.
* The XX mükemmeldi. 20’li yaşlarında dört tip. Ana sahnede 50-60 bin kişinin karşısındalar ve hiç de sırıtmıyorlar. XX şarkılarını aynen albümdeki gibi çalıyor ama kimsenin sıkıldığını görmedim. Benim için “Shelter”ı dinlemek bile yetti. Susuzluktan dilimiz damağımız kurusa da bir yere ayrılamadık, kitlendik kaldık...
* Die Antwoord fena coşturdu. Bilmem Türkiye’de kimse gider mi konserlerine ama orada kalabalıktan millet birbirini eziyordu. Bir yerlerde denk gelirseniz muhakkak izleyin.
* Mumford&Sons konserinin tamamını izleyemedim. Ama “Little Lion Man”i duydum. O sırada en önde olan bizim kızlara “Nasıl coştunuz mu?” diye sorduk. “Aa çaldılar mı ki onu?” dediler. Meğer o sırada solistin karısı kimdi diye meraktan delirip internete giriyorlarmış. Bir roaming kullanma nedeni olarak kayıtlara geçsin.
* Red Hot Chili Peppers’a gelince... Arkadaşlar dost acı söyler. RHCP konser grubu değil. Flea çok çalışıyor ama bir süre sonra müzik tabiri caizse mahalle maçlarında dendiği gibi “dan dun”a dönüyor. Üç kişi çalacaksan bir The Police ya da bir Rush değilsen sahneye çıkma bence, ya da yanına en az iki eleman daha al. Ama coştuk mu, coştuk o ayrı...
İTİRAF EDİYORUM
* Festival bilekliğini bir hafta çıkarmadım bileğimden görgüsüzler gibi. Ama insan güzel şeyleri unutmamak için bazen kendinin bile şaştığı yollara başvurabiliyor..
* Esma Sultan’a gidince bir kere daha anladım, Ortaköy enerjisi diye bir şey var. Dünyanın en negatif enerjisi...
* Herhangi bir Eddie Murphy filmine dört dakikadan fazla katlanmışlıgım, “Çok Güzel Hareketler Bunlar” isimli şovu 30 saniyeden fazla izlemişliğim, bir Dakalın şarkısını 12 saniyeden fazla dinlemişliğim, Acun’un herhangi bir programına bir dakikadan uzun bakmışlığım, son iki yıldır bir Okan Bayülgen cümlesine baştan sona sabretmişliğim yok (bkz ‘süreli’ itiraflar).
* Hot Chip’in yeni albümü “In Our Heads”deki “Flutes”u dinlemekten bıkmıyorum hiç.
Yeni bir festival
Benden duymuş olmayın sonbaharda yeni bir festival geliyor. Geçenlerde serinlemek için dibine oturduğum ağacın dallarına konan kuşların söylediğine göre bu bir indie rock festivali olacakmış. Sürpriz isimler olacakmış bu festivalde. “Bırakın bu klişeleri, nesli tükenen kelaynaklar aşkına” dedim kuşlara, ‘sürpriz isim’siz festival yok zaten. İçlerinden biri “Bombay Bicycle Club” diye ötünce. “Ha, o olur” dedim, sevincimi gizleyerek. İzledim, süperler sahnede. Diğer isimleri de öttüler ama n’olur söyleme dediler. Ben martılar hariç kanatlıları severim, onlara ihanet etmem. Heyecanlı bir şeyler olacak sonbaharda haberiniz olsun.