Meraklısına Alman usulü gerilim

25 Kasım 2017

Netflix’in Alman yapımı “Dark”, küçük kasaba, sıradan insanlar ve büyük sırlar formülüne zamanda yolculuğu ekliyor. Sonuç: Bir oturuşta izlenecek 10 bölüm.

Yeni dizi var mı önerebileceğiniz?” İşte size dört başı mamur bi yanıt. Polisiye hikaye deseniz var. Her şey iki çocuğun kaybolmasıyla başlıyor. Sırlar deseniz var. Ağır ağır ifşa olunacak. Almanya kırsalında bir kasaba ve kasabanın sıradan gibi görünen insanları. Ama görüntü yanıltıcı olabilir. Doğadışı, doğaüstü bir şeyler var mı? Var. Bir mağara. O mağarada neler oluyor? Bir nükleer santral. Tüm kasabayı derinden etkileyen bir kapalı kutu.

Bir kısmı 2019, bir kısmı 1986’da geçen, 50’lere de uzanan dizinin ilk cümlesi zaten zamana dair. Zamanı düz bir çizgi gibi düşünürseniz bir şeylerin başlayıp bittiğini kabul edersiniz. Ama bu geçmişten geleceğe giden çizginin iki ucunu birleştirirseniz her şey değişir.

“80’ler en büyük ilham kaynağımızdı”

Kimilerine göre “Dark”, dünyada büyük ilgi gören “Stranger Things”in yetişkinlere hitap eden, Alman eli değmiş hayli “karanlık” bir versiyonu. Sanırım bu cümle bile benim gibi nordik polisiye ve gerilim türünü sevenleri gıdıklayacak bir cümle. Netflix’in 200 ülkede aynı anda izlenecek ilk

Yazının Devamı

Bize bir nostalji müzesi lazım

21 Kasım 2017

Mavi pamuklu kumaştan yapılan, boru kesimli Levi’s 501, gençlerin giyim kuşamındaki “kutsal kâse”ydi. Batı tipi jean pantolonlar giymek başkaldırı sayılıyordu. Çoğu insan içinse bu sadece stil sahibi ve havalı olmanın bir yoluydu. Levi’s 501 ülkede sadece lüks mağazalarda bulunuyordu ve fiyatı çok yüksekti. Genellikle kaçak olarak getiriliyor ve el altından pazarlanıyordu.

Bunları Berlin’deki DDR (Demokratik Almanya Cumhuriyeti) müzesinde, o dönemin havasını bire bir yansıtan tipik bir Doğu Alman genç odasının duvarında asılı 501’in arka cebindeki etikete yazmışlar. Sanki Doğu Bloku değil, sanki Doğu Almanya değil 70’lerin, 80’lerin Türkiye’sinden bahsediyorlar.

Levi’s 501’in bir dönem Türkiye’deki anlamını anlatmaya kalksam ben de aynı cümlelerle anlatırdım. Tam bir statü nesnesiydi. 501’i olanlar ve olmayanlar. Bir dönem Wrangler marka jean’ler de modaydı ama 501 gibi sükse yapmadı hiçbir marka. Her yerde bulunmayan, el altından satılan bir şeydi. Bunlardan bir tane bulan bayram ederdi. Kapalıçarşı’da bazı dükkânlarda olurdu ve elbette kaçak getirilirdi. Tıpkı o dönemin efsane spor ayakkabıları Nike Legend, Nike Air, Adidas Top Ten, muhtelif beyaz Reebok’lar, Amarican Eagle’lar

Yazının Devamı

Kadıköy’ün “coworking” mekanı

19 Kasım 2017

Belediyecilik çöp toplamak, pankartla bayram kutlamak demek değil. Hizmet yelpazesini çağa uygun olarak güncellemek lazım. Kadıköy’de bu yönde bir gelişme var...

Başta plazalar cazipti. Plazada çalışmak önemliydi havalıydı. Ardından butik işletmelerle birlikte butik ofisler geldi. Butik butik takılmak da kasınca bu sefer “bilgisayarım neredeyse ofisim orası” furyası başladı. Şezlongtan çalışmanın nimetlerini anlatan yazılar dergileri, hafta sonu eklerini doldurdu. Ama hayat durmaz. Hep yenilik ister. O da sıkmaya başladı. İmdada kafeler yetişti.

Üçüncü nesil kahveciler, artizan ekmekçiler, tatlıcılar, doğal ürünler sunan köşe başı yemekçiler mahalleleri işgal etti ve -evet bildiniz- kafeden çalışma, kafede kitap yazma, kafede toplantı yapma, kafede brain storming dönemi geldi. Plaza ofislerinde çalışanlar bile haftanın belli günleri kafelerde özel odalara ihtiyaç duyunca bu uygulama da başladı. Kafelerde kiralık odalar. Fakat kafelerin de trend eğrisi inişe geçince plazadan şezlonga, oradan kafede prizin yanındaki masaya çökmüş insanlar “ya aslında kendimize ait ufak bir yerimiz olaydı iyiydi” demeye başladılar. Ancak bu trend yolculuğu ve üçüncü nesil mekanlar emlak fiyatlarını

Yazının Devamı

Yeni şarkıları nerede keşfediyoruz?

18 Kasım 2017

Dijital platformlar, YouTube, radyo, konser salonlarının programları, festivaller, müzik mağazaları, mekanlar, müzik yazarları...Hayır, hiçbiri değil

Bir ajans için yapılmış araştırmanın sonuçlarından ilgimi çeken bilgileri paylaşmak istiyorum. Son bir buçuk yılda Türkiye’de dijitalden müzik dinleme oranı yüzde 30 artmış. Yani telefon üzerinden data kullanımına bağlı alışkanlıklar tam gaz devam. İlginç bir bilgi: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından müzik stream rakamlarının bir anda yüzde 50 artması. “Politik ve sosyal buhranlarda daha fazla müzik dinliyoruz” diyor araştırma. İşler sarpa sardığında müziğin sesi yükseliyor galiba. (Eminim başka açıklamaları da vardır stream’deki artışın.)

Türkiye’de 2016 yılında en fazla stream edilen şarkılar Türkçe rap şarkıları. Pop şarkıları değil. Her gün magazin basınında gördüğümüz “ünlü”lerin müzikleri de değil. Onlar belki radyolarda en fazla çalınan ya da müzik kanallarında ne fazla gösterilen isimler olabilirler. Ama kişinin gidip sevdiği şarkıyı bizzat tıklayarak dinlediği stream platformlarında bu isimler gerilerde. Türkçe şarkıların stream edilme ortalamasından 14 kat fazla stream edilen rap şarkıları var.

İlginç bir bilgi armoniyle

Yazının Devamı

Whatsapp

14 Kasım 2017

Sabah daha gözümü açmamışım. Telefon blink blink etmeye başladı. Zifiri karanlık. Göz kapaklarımı çalıştıran kaslar henüz uyusa da ben o 05.21’de Whatsapp’ıma düşmüş önemli mesajı okuyacağım.

“Günaydın.” Mesaj bu. Ardından seri günaydınlar.

Sabahları güne böyle başlıyorum. İçinden çıkamadığım bir kâbusta gibiyim. Bildirimleri kapatsam bu defa da önemli bir şeyi kaçırabilirim, muhabbetten geri kalırım hissi. Grubu sessize almak çare değil. Ne zaman Whatsapp’a girsem orada duruyor. Okunmayan mesajlarla dolu. Halı altına süpürdükçe büyüyen dertler gibi şiştikçe şişiyor grup. Aylar önce biri beni ekledi. Ayıp olur diye çıkamıyorum da. Çünkü çaktırmadan sıvışmaya çalışınca gruptaki diğer 34 kişinin ekranında “Mehmet Tez ayrıldı” uyarısı çıkacak. Çaktırmadan sıvışamayacağım dünyanın en sıkıcı doğum günü partisinde sandalyeye bağlanmış gibiyim.

Bir diğer grubumuzda ha bire köşe yazısı paylaşılıyor. Bu grubu, az önce bahsettiğim gruptan ayrılamayanlar olarak kurduk. Nasıl ayrılamadığımızı konuşuyor, birbirimizi anlıyor, ayrılmanın yollarını arıyor birbirimizi cesaretlendiriyorduk. Ama bu grup da 22 kişi oldu. İşler çığırından çıktı. Her sabah okuyunca sinirimi zıplatan bir sürü yazıyı,

Yazının Devamı

Kalben’in yeni albümü

12 Kasım 2017

Kalben, duygusal bir ruh olmasına rağmen, etrafımızda olup biteni, bize çok net ve gerçekçi bir şekilde anlatabilme, duygularını klişelere düşmeden aktarabilme yeteneğine sahip.

Şarkılarında en çok işlenen konu aşk. Daha doğrusu ilişkiler. İki aşık insan arasında her zaman da maceralı ve çekici olmayan, hatta düpedüz sıradan olabilen, birbirine benzeyen, ama parmak izi gibi de farklı ilişkiler. İniş çıkışları, kendine göre sağa sola sapışları, savrulmaları, dur-kalkları olan ilişkiler. Bazen de sizi komik durumda bırakan ilişkiler. Kara mizah haller.

Dinleyici ikna olmak ister

Pop müziğin aşktan daha fazla anlattığı bir şey var mı? Yok. Koca bir müzik endüstrisi aşk, ilişkiler ve kırık kalpler üzerinde yükseliyor. Burada işin sırrı sıradanlığa, ifadede hikayede tekrara düşmemek. Kalben ikinci albümünde bunu başarıyor. Yani aynı mevzudan bahsedip yeni laflar edebilmeyi gayet güzel beceriyor.

Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı hesabı, her yetenekli müzisyenin de bu meseleyle başa çıkma şekli farklıdır. Kimi müziğini değiştirir, geliştirir, ilerletir. Kimi sözlerde vites değiştirir. Kimi bakış açısını farklılaştırır. Kalben’in tekniklerinden biri doğrudan olmak. Buna dolaysızlık diyelim.

Yazının Devamı

Bruce Dickinson Brand Week’te ne anlattı?

11 Kasım 2017

Bruce Dickinson’ın çok yönlü biri olduğu, sadece Iron Maiden’ın solisti olmadığı, sanırım takipçileri tarafından çoktandır biliniyor. Biz bilmeyenlere güncelleme yapalım. Bruce Dickinson dünyanın en büyük rock gruplarından Iron Maiden’ın solisti. Büyük ne demek? Burada şu anlamda kullanıyorum; en fazla hayranı olan, en sadık kitleye sahip, en büyük turneleri gerçekleştiren, dünyanın her yerinde stat dolduran ve bunu tıpkı Metallica gibi yıllardır yapabilen çok ender gruplardan.

Çığır açacak fikirler

Dickinson uçaklara ve havacılığa çocukluğundan beri ilgi duyuyor. Önce pilot oldu ve ticari uçuşlarda kaptanlık yaptı. Bir yandan da Iron Maiden’la devam ediyordu. Ardından Iron Maiden’ın kendi uçağıyla turneye çıkması fikrini gerçekleştirdi.

Bunu lüksten değil, anlattığına göre daha hesaplı olduğu için yapmış. Ed Force One bir Boeing 747 ve Dickinson’ın anlattığına göre normalde gitmesi konser vermesi çok pahalı olan ülkelere, şehirlere bu uçak sayesinde gidebildiler. Malzemelerin nakliye masrafı böylece karşılanabilir oldu.

Bu hakikaten değişik bir bakış açısı. Neticede uçak lüks değil mi? Ama işte kendi havayolunuzu kuruyorsanız değil. Hikayesi şöyle:

Dickinson uçak satın almadan yapmış

Yazının Devamı

Mandolin, blok flüt, vesaire…

7 Kasım 2017

Ben ilkokul-dayken, 70’li yıllarda, müzik derslerinde mandolin ve blok flüt enstrümanları arasında bir tanesi seçilirdi (klasik devlet ilkokuluna gittim). Ben mandolinciydim. Çünkü gitar çalmak istiyordum ve telli çalgılara ilgim vardı. Flütçüleri biraz aşağılardık biz mandolinciler. Çünkü görkemsiz, tekdüze sesli, tek sesli blok flüt bize her şeyiyle basit görünürdü. Ama işte o yıllarda aslında amaç tam da buydu. “Basit” sihirli kelime.

Kolay taşınan, Anadolu’daki kavalın bir nevi standardize edilmiş hali olan flüt, pratik bir enstrümandı. Blok flütün harika bir çalgı olmadığı biliniyordu ama notaları öğrenmek ve genel olarak müziğe ilk adımı atmak için ucuz, kolay taşınan, herkesin satın alabileceği ucuz bir enstrümandı. Okula “Herkes alamaz” diye muz götürülmeyen zamanlardı. Muz lüksse, temel çalgının blok flüt olmasını anlamak zor olmamalı.

Alternatifi olan mandolinin Türk eğitimine girmesi 1950’lere dayanıyor. Akif Saydam ve Saip Egüz tarafından hazırlanan ve sonraları da referans kabul edilmiş metot temel eğitim kaynağıydı. “Mandolin ne alaka” diyenler olacaktır. Eğitimde tercih edilmesinin nedeni onun da telli çalgılar arasında en pratiklerden biri olmasıdır. Bir defa

Yazının Devamı