Kalabalık bir grupla takılmayana, sevgilisi yanında olmayana, ‘yalnız’ takılana şehirde hayat var mı? Yalnız insan gittiği mekanlarda ne tür zorluklarla karşılaşıyor? İşte dev araştırmam...
Mahallede sevdiğim bir restoran-meyhane var. Özellikle son aylarda ara sıra oraya yakın bir-iki arkadaşımla gitmeyi çok seviyorum. Ancak bir süredir çok istediğim halde gidemiyorum. “Sahi, neden gidemiyorum?” diye düşündüm. Basit. Bir türlü boş zaman denk getiremiyoruz. İşim var, projem var, programım var. Benim için de aynısı geçerli. Onlar gitmek istediğinde de bu sefer de ben işten başımı kaşıyamıyorum. Geçenlerde buraya gitmek için bir arkadaşıma resmen çemkirirken buldum kendimi. “Yahu madem seviyorum ben burayı, neden sevdiğim bir yere gitmek için birilerini ikna etmek zorundayım, neden millete eziyet ediyorum? Özgür dünyada, hesabı ödeyecek param da varsa kendim gitmemek neden” dedim. Ve konuyu geliştirmeye karar verdim. Muhtelif yerlere yalnız ziyaretlerde bulundum.
Sevgiliniz, arkadaşlarınız ya da eş dostunuzla değil de tek başına nerelere gidilir nerelere gidilmez konulu dev araştırmamın çarpıcı sonuçları şöyle...
Kafe: Gidilir. Zaten kafe yalnız başınıza gidip bilgisayar,
Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’na bu yıl Türkiye çapında 250’den fazla lise katıldı.Geçen hafta Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’nın finallerini izledim, jüride görev yaptım. Klasik olacak ama karar vermekte çok zorlandım. Jüri kağıdına yazamadıklarımı buraya yazayım bari
Festivaller, konserler birbiri ardına açıklanıyor. Peki ama bir yazın belli başlı festivallerine giden birinin ‘konser bütçesi’ ne kadar olur? Bakın ben hesaplamaya çalıştım
Kişi başı mesela 1150 TL, yol ve yarım pansiyon yemek dahil. Nasıl hesapladığımı söyleyeceğim ama önce dinleyin. Güzel bir konser izlemenin bedeli yok. Ciddiyim. Çünkü hayatınız boyunca bir sürü ‘beleş’ an yaşayacak, rutin işlerinize saatler, günler, aylar ayıracak, çalışıp didinecek, yaşamınızı sürdürmek için bir sürü zorluğa katlanacak, hayatınızın bir sürü saatini, gününü çöpe atacaksınız.
Çöp diyorum çünkü çoğunu hatırlamayacaksınız.
12 Aralık 2004’te ne yapıyordum? Muhtemelen kayda değer birşey değil. Çünkü bomboş o gün zihnimde, hatırlamıyorum. Hiç yaşanmamış gibi. Ama 20 Haziran 2010 pazar gününü hatırlıyorum. Santralistanbul’da One Love Festival’daydım. Çok güzel bir gün geçirmiştim. Çimlerde oturup müzik dinlemiş, bir sürü arkadaşımı görmüştüm. Geriye dönüp baktığınızda hatırlanacak şeyler “Metro ne kadar havasızdı bu sabah”, “Printer nasıl da bozulmuştu tam ben çıkış alacakken”, “Nasıl da sabah sabah çalışıyormuş gibi bilgisayara bakıp durmuştum” gibi şeyler olmayacak ki.
O yüzden yaz,
“O da ne?” diyeceksiniz.Yurtdışında yayımlanan özellikle de ana akım dışındaki albümlerden bahsediyorum. Artık neredeyse eşzamanlı olarak Türkiye’de de bulabiliyoruz çoğunu
Ne güzelmiş, Amerika’da ya da İngiltere’de yayımlanan bir albümün CD’sini sokağın köşesindeki müzik mağazasında bulabilmek (çok Amerikan oldu, evinize en yakın müzik mağazası diyelim). Tamam, hepsini dijital olarak alıp dinliyoruz ama insan sevdiği şeylerin CD ve plaklarını da edinmek istiyor. Bu noktada eğer yeni yayımlanmış, hele hele ana akım dışında bir şeylerden bahsediyorsak şansınız yok. Aslında dünyanın belli şehirleri dışında durum her yerde aynı.
Bir süre önce firmaları eleştiren bir yazı yazmıştım. Bir müzik mağazasına gidince ana akım dinleyici olmak dışında bir şansımız yok demiştim. Bu aslında hâlâ geçerli olan ve firmaların pek çoğunun ve ticari mantığın da dayattığı bir gerçek.
Çoğu firmanın yöneticisi için ideal olan, herkesin ana akım dinlediği bir ortam oluşması ve bu ortamda birbirine benzeyen müzikleri piyasaya sürmek. Bu şekilde her şey daha kolay oluyor. Yeni sanatçılar, tarzlar, müzikler ve akımlar aramaya, bulmaya, sunmaya gerek kalmıyor. Yapımcı firmalar asıl işlerini
Albüm yayımlama mevsimi geldi çattı. Bizde de yakında ‘... yaza damgasını vuracak’ haberleri çıkmaya başlar. Alternatif yaza kimler damgasını vurabilir, ona bakalım biz de
“In Our Heads” / Hot Chip
İngiliz beşli Hot Chip deneysel indie danstan mainstream’e yürümeye devam edecek gibi duruyor haziranda yayımlanacak bu albümde. Dans pistlerinin, daha doğrusu indie kulüplerinin DJ kabini önlerinin top müziklerinden bazıları yıllarca onlara ait oldu. “I Feel Better” çaldığında insanlar düğünde Serdar Ortaç başlamışçasına çığlıklar içinde ortalara atladı. Bu bilgiler ışığında ev stüdyosunda değil profesyonel bir stüdyoda hazırlanmış bir albüm düşünün. Kraftwerk’in rahmetli prodüktörü Conny Plank’in inşa ettiği masada hem de. Bu anlattıklarım kafa karıştırabilir. Benim de karıştı zaten. İyi bir albüm geliyor diyor içgüdülerim.
“Here” / Edward Sharp and the Magnetic Zeroes
Indie-folk-pop çizgisindeki albümleri “Up From Below”u sevmiş, hatta buradaki “Home” ve “40 Days Dream”i neredeyse marş yapmıştık bir ara. Aynı şekilde bir-iki marş çıkar mı bu albümden bilmiyorum ama 11 kişilik ekibin bol vokalli, eğlenceli, şatafatlı şarkılar yaptığını biliyoruz. Yeni nesil hippi
Ben değil, bu soruyu gençliğe yönelik bir marka yaratmak amacıyla çalışan önemli bir GSM firması sordu gençlere. Bakın yanıtlar şöyle
Gençlerin olmazsa olmazları arasında müzik de var.Konsere gitmek ise ‘heyecanlandıran şeyler’ arasında sayılmış.
Televizyonu açın, bir süre haberleri izleyin, herkes gençler için en iyisini biliyor. En çok da yaşlılar. Sınavından, okulundan evlenme yaşına, kiminle evleneceğinden ne zaman çocuk yapması gerektiğine, ne dinleyeceğinden ne izleyeceğine, gireceği işten sofrada duracağı yere kadar gençlerin yapacakları belli. “Gençlerimiz, gençlerimiz” diye konuşan birtakım adamlar ve kadınlarla dolu her yer...
Peki gençler konuşuyor mu televizyonda? Nadiren. Onlardan genellikle üniversitelerine gelen konuşmacıları ne derlerse desinler alkışlamaları, otobüslere doluşup Okan Bayülgen ya da Beyaz’ın şovuna katılarak yeni albümünü tanıtan şarkıcılara el çırparak eşlik etmeleri, esprilere gülmeleri ve doğru yerde (davul atak yapınca) alkışlamaları bekleniyor. Seçim zamanlarında ‘politik’ olup meydanlarda kalabalık yaratır, oylarını da atarlarsa şahane işte. Daha ne olsun...
Hepsi üniversiteli olan bu gençler bana liseli gibi geliyor. Zaten
Malum Milliyet yeni binasına taşındı. Benim masaüstü de kolilere istiflendi. Şimdi yeni mekanda yeni masaüstümüzde birikenler ve kolilerden çıkanlarla naklen karşınızdayız
“Yol” / Sibel Gürsoy
Türkçe sözlü hafif müzik vardır eksiden. Türkçe pop zaten var. Türkçe rock da... Peki Türkçe sözlü caz niye olmasın? Sibel Gürsoy’un yol albümü bunun güzel bir örneği. İlker Özalp basta Cengiz Baysal davulda, Selen Gülün ve Serkan Özyılmaz piyano ve tuşlu çalgılarda, Yahya Dai saksafonda, Şenova Ülker trompette eşlik ediyor. Kadro sağlam. Bunu bir caz albümü gibi değil soft bir pop albümü olarak da değerlendirebiliriz. Olumlu anlamda söyüyorum. Cazla arası olmayanların da hoşuna gidebilir.
“Aşk Merdivenleri” / Hakan Küçükçınar
Öğrenciyseniz ve bir grubunuz varsa yazın güneye gidip bir yerlerde çalarsınız. Bu değişmez bir kuraldır. Biz de zamanında bu kurala uymuştuk. Çaldığımız sahil kasabasının biraz dışında bir rock bar vardı. Adı Experience’dı. Ve civardaki (muhtemelen bölgedeki) tek rock bardı ve orada şahane bir grup çalardı. Led Zeppelin’den Bülent Ortaçgil’e üç dört şarkıda öyle bir geçerlerdi ki ne olduğunu anlamazdınız. Ankaralı bu dostlarla (Ankara’dan iyi müzisyen
Bir şaşkınlık bir şaşkınlık. Ellerinde sayısız araştırma bulunan reklamcılar Hitler’i reklamda oynatınca ırkçılık olur mu diye düşünmemiş, tepkileri öngörememiş
Bir şaşkınlık bir şaşkınlık... Şampuan satmak için milyonlarca Yahudiyi öldüren, soykırımı lugatlara sokan, dünyayı birbirine katan ve savaşlarda her milletten milyonlarca insanın ölümüne neden olan adamı kullanmanın ırkçılık ve ayrımcılığa övgü olacağını akıl edememişler.
Bakmışlar ki konu hassas, “Durduralım o zaman” demişler. Bu reklamı yaratan M.A.R.K.A. ajansının başkanı Hulusi Derici böyle demiş (Hürriyet, 29 Mart). “Biz aslında Hitler’i maskara etmek istedik” de demiş. Ne kadar duyarlı biri. Sağ olsun bu alanda örnek oldu. Hepimiz Hulusiyiz...
Şimdi eline bir cetvel alsın, otursun gazetelerin başına, santimetrekare hesabından ilan tarifesiyle çarpsın, rapor olarak sunsun müşterisine. Kaç liralık haber çıktı raporu. Zaten yapmıştır da herhalde.
Kimse kimseyi kandırmasın. Hulusi Derici bu açıklamasıyla herkesi aptal yerine koyduklarını itiraf etmiş. Bunca yıllık ajans bir reklama kimlerden ne tepki geleceğini bilememiş, reklam gösterilince şaşırmış: “Allah Allah... Neden tepki gösteriyorlar acaba?”
Bu