Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Jüri kağıdında yazmayanlar


Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’na bu yıl Türkiye çapında 250’den fazla lise katıldı.



Geçen hafta Vodafone Liselerarası Müzik Yarışması’nın finallerini izledim, jüride görev yaptım. Klasik olacak ama karar vermekte çok zorlandım. Jüri kağıdına yazamadıklarımı buraya yazayım bari



Seçmek çok zor. Özellikle konu müzik olunca. Her şeyi dört dörtlük yapan bir grup olursunuz, eksiksiz çalarsınız ama enerjiniz düşüktür izleyen hiçbir şey hissetmez. Besteniz çok iyidir ama icranız zayıf kalır, bir türlü hakkını veremezsiniz müziğin. Solist şahanedir ama gitarist solo meraklısıdır müziği darmadağın eder. Grup şahane uyumludur, solist donuk kalır seyirci olarak iletişim kuramazsınız grupla bir türlü.
Neticede 25 tane lise grubu izledim ve her biri için benzeri eleştiriler yapabilirim. Ve şunu da söyleyebilirim hepsi ödülü hak ediyor aslında.
Oy kullanırken belli kategorilerde beğendiğimiz ilk üç ismi yazıyor ve veriyoruz. Jüri başkanı onu değerlendiriyor. Ancak ben size kendi kendime çiziktirdiklerimi aktarayım isterseniz. Onlar daha ilginç.
- Bir kere bir lise etkinliğine gitmeyeli bayağı olmuş onu fark ettim. En son okul çayına falan giderdik onu hatırlıyorum.
O liseli enerjisini unutmuşum. Adeta bir hormonal kasırga esiyordu salonda.
- Kızların gruplarda daha fazla yer almaya başladığını görmekten mutlu oldum. Eskiden kız üye genellikle sadece görüntü olarak solist yapılır, arkadakilerin hepsi erkek olurdu. Şimdi bas, gitar, davul çalan pek çok kız gördüm ve hiç de fena değillerdi. Özellikle ödül de alan Mithatpaşa Lisesi basçısı Muse çalarken görülmeye değerdi.
- Liselilerin müzik zevki genellikle rock ve metal ağırlıklı. Galiba o yaşta başka müzik tercüman olamıyor hormonların gücüne. Ergenin dilinden rock ve metal anlıyor. Bu bir “fact” olarak kayda geçsin lütfen.
- Yarışma boyunca finallere gelene kadar 20’den fazla “Someone Like You” dinlenmiş. Adele çılgınlığı yaşanıyor yani. Finalde de vardı bir tane (Bornova Lisesi). Sanırım “Someone Like You” yeni “Stairway to Heaven” oldu (bkz. No Stairway To Heaven, Bkz “Wayne’s World”). Seneye Adele kategorisi açılmalı ya da katılım formunun görünür bir yerine “‘Someone Like You’yla katılmayınız”, yazılmalı galiba.
- MEV Özel Basınköy Koleji’nin Motörhead çalan üç kişilik ekibini beğendim. Bence devam etmeliler. Yalnız solistin daha çok çalışması lazım.
- Birinci olan ve Iron Maiden’dan “Run To The Hills”i çok başarılı icra edip sahne şovunu da eksik etmeyen Avusturya Lisesi (resmi adı çok uzun böyle idare edin) birçok kategoride ödül aldı. Hak ettiler ama ben Queen’den “Innuendo”yu çalan Özel Darüşşafaka Lisesi’ni, Ozzy Osbourne’dan “Mr. Crowley”yi çalan (kötü bir seçim olsa da) İzmir Özel Saint Joseph Lisesi’ni ve Muse’dan “Hysteria”yı çalan, bütün üyeleri kızlardan oluşan Mithatpaşa Kız Teknik ve Meslek Lisesi’ni de not ettim bir yerlere.
- Oğuz Canpolat Lisesi’nin gitaristi enstrüman ödülünü hak etti ve aldı. Ama ben genel anlamda grubu ve bestelerini de çok beğendim. Kesinlikle devam etmeliler.
- Sempati ödülü olsa Kadıköy Anadolu Lisesinin klavyecisine verirdim.
- Bayrampaşa Tuna Lisesi benim en eğlenceli ve ilginç bulduğum ekipti. Led Zeppelin’den “Rock’N Roll”u tercih etmişler. Açıkçası Mark Zuckerberg tipli solistlerini cool buldum.
- Ian Paice çok alçakgönüllü, muhabbetçi ve samimi birisi. Enstrüman dalında davul ödülünün kime gideceğine o karar verdi. Karar verirken şu cümleyi duydum: “Evet diğer çocuk da çok iyi ama bu çocuğu grubuna alırsın ve ona güvenebilirsin.” Demek enstrümanda da güven önemli.
- Seneye katılmayı düşünen gruplara öneri: Çok çalışın ama tekniğe, sololara falan kafayı takmayın, en iyi hissettiğiniz sizi en iyi anlatan şarkıları, besteleri çalın. Sahnede her şey hemen anlaşılıyor zaten. n



Fırtına notları!

-Fırtınayla tanıştık, ona isimler koyduk. En başarılısı Kanal A’daki “sarı kabus”tu. Şöyle yazmışlar “Sarı kabus ne zaman etkisini yitirecek?..
- Fırtınada dinlenecek şarkılar listesi yapmadım. Ama bir-iki fırtına sonra onu da yapabilirim.
- Trafikte kaldık, şiddetli rüzgarla ağaçlardan uçan polenler sileceklerimizi kirletti. Panikledik, çok korktuk. Tivitler attık, profiller güncelledik, instagramlarda coştuk...
- Fırtınaya İnegöl köfte yerken yakalandım. Önce piyazın üzerindeki soğanlar ve yeşillik titredi, ardından piyaz komple uçtu, masadaki her şey yere devrildi. İçeri kaçarken ortalık daldan yapraktan geçilmiyordu. Zehirlenme tehlikesi atlattık.
Köftecinin bacası şiddetli lodostan dumanı içeri verince içeridekiler dışarı, dışarıdakiler de rüzgardan içeri girmeye çalıştı. Panik yaşandı. Panikleyince “Köfteler paket olsun” dedik. Felaketten sağ çıkmanın sevinciyle daldık köftelere evde.
- Şehrin sokaklarında ısrarla Katrina kasırgasının yerle bir ettiği New Orleans manzaraları arayan televizyon muhabirlerinin heyecanlı anonsları ve Kadir Topbaş’ın geleneksel “Mecbur olmayanlar dışarı çıkmasın” açıklamasıyla sarı kabus klasikler arasına girdi. Bir fırtına da böyle geride kaldı.
- En iyisi de sevilen insanlar arandı, “İyi misin, çatın yerinde mi, gözüne kum kaçtı mı, cam çerçeve sağlam mı”, diye soruldu, bahaneyle...


Bir konserin ardından

Aslında bu yazıyı geçen hafta yazmalıydım ama yazı günlerime denk gelmedi. Kısmet bu haftayaymış. Babylon’da yapılması gereken ancak iki üyesinden Eirik Boe rahatsızlandığından yapılamayan Kings of Convenience konserinden bahsediyorum. Konser yapılamadı ve ileriki bir tarihe ertelendi ancak sahne boş değildi. Erlend Oye elinde gitarıyla sahneye çıktı ve tek kişilik şovuna başladı. Yani sakin sakin gitar çalıp sevdiği şarkıları cover’ladı, arada da bir iki beste söyledi. Ben The Smiths’ten “Ask” ve Pet Shop Boys’dan “Se A Vida E”ye bayıldım. Bu adam hangi türden hangi meşrepten şarkı söylese yakıştırıyor, dinletiyor. Ümit Besen de cover’lasa olur, dinletir...
Ben bir de Erlend Oye’nin son bir iki günde başına gelenlerle iligli yaptığı besteyi çok tuttum. Bu yaratıcı besteden şunları öğrendim. Oye’nin Sicilya’da bir evi var. Orada kalmayı çok seviyor. Ve annesi şu anda orada. Hatta bahçelerindeki iki ağacı manzarayı kapatıyor diye kestirmiş. Erlend şok olmuş. Şarkıyı söylerken herkes yerlere yattı gülmekten.
Uzun lafın kısası, olmayan bir konsere ancak bu kadar sevinebilirdik herhalde. Ve şunu anladık; nasıl kullanacağınızı bilirseniz eğer, bir gitar, bir iki satır söz ve basit melodilerle dünyayı değiştirebilirsiniz. Erlend Oye bunu kanıtladı.
Not: Eirik Boe neden gelemedi onu da söyleyeyim. Bir süre önce gözünde oluşan şişlik kendiliğinden geçince önemsemeyen Boe’nin İstanbul uçağına binmeden bu defa diğer gözü şişmiş. Doktoru seni izlemeye alacağız gitmesen daha iyi demiş. Şimdi iyi. Konser mi? Belki sonbahara...


Tekrara alıp dinlemek için 6 şarkı

- “Jasmine” Jai Paul
- “Never Give You Up” The Black Keys
- “Shy Billy” White Denim
- “Punk Spirit” Wave Machines
- “Simple Song” The Shins
- “The Night Last Night” Mark Ronson and the Business Intl.


CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Sonik Kicks” Paul Weller

Kimlerine göre İngiltere’nin en cool adamı Paul Weller.
Hem de 60’lardan bu yana. Yeni albümü “Sonik Kicks”
ilgi çekmişe benziyor zira İngiltere’de David Guetta’yı geride bırakıp bir numaraya oturmuş durumda. Bizim de ilgimizi çeker mi? Elbette. Weller daldan dala atlayan, deneysel bir albüm yapmış. Bazen elektonik, bazen punk, bazen rock, bazen reggae ya da tek gitarla akustik takılıyor. Ben dinlerken hiç sıkılmadım.
Evet cidden cool Paul Weller. Ama David Bowie mertebesine geldi mi, emin değilim.



İTİRAF EDİYORUM


- Beyoğlu’nun az sayıdaki müdavim pub’larından U2’da şişede de olsa Hoegaarden olduğunu görünce pek sevindim. Arayan buluyor demek ki sevdiği bira markasını...
- Flört’ün “Anadolu Beat” isimli yeni albümünü çok merak ediyorum. Plak formatında da basılan albüm haftaya piyasada olacak.
- Sabaha karşı yanyana yürüyen ve ellerinde dürüm olan yedi adamlık bir grup sadece İstiklal’de görülür. Şoku atlatamamışken arkalarından her biri elinde ikişer dürüm tutan iki kişilik bir de mini ‘kortej’ geçti. Ardından dürüm yiyen üç kadınla seri tamamlandı. “Dürüm nation”...
- Facebook’un zaman tüneli formatına sonunda ben de geçtim. Korktuğum kadar yokmuş. Hatta bayağı güzel...
- İsmail YK’nın “Facebook” gibi bir de Twitter şarkısı yapmasını bekliyor, umuyor, içtenlikle istiyorum. Sosyal medya serisi de başlatabilir. İnstagram, Pinterest diye uzar gider hadise...
- Dropbox’ın ne olduğunu bilmiyordum, geçenlerde bir arakadaşım “Dropbox’ına yükle o zaman...” diye bir cümle kurduğunda “He..” diye yalandan kafa sallayınca yakayı fena ele verdim. Öğrenin iyi bir şey (yani hala öğrenmediyseniz).