“O son kadehi içmeyecektik abi...”

1 Ocak 2011

Durdurun dünyayı inecek var!” Ya da “Allah rızası için bir bardak su...” Yılbaşının ertesi sabahı ağzımızdan dökülen ilk cümleler bunlar olduğunda “O son birayı içmeyecektik” anları başlamıştır. İngilizcesi “Hangover”. Bizim “Akşamdan kalma hali” diye ıkına sıkına anlatmaya çalıştığımız ama tek kelimeyle bir türlü ifade edemediğimiz alkol sonrası fiziksel ve psikolojik etkilerin toplamı (TDK buna bir isim bulsa da neşemizi bulsak).
Merak etmeyin çaresi var...
* Televizyonda Türk filmi: Yataktan yalpalayarak kalkmak, salondaki kanepeye yerleşmek, o sevimsiz haber bültenleri yerine ikinci el “yan sanayi” kanallardan birine dalmak ve bir Kemal Sunal filmi bulmak. Banu Alkan da olur. (Psikolojik tedavi)
* Sucuklu yumurta: Akşamdan kalmanın en iyi ilacı. Yanına da demli bir çay. Merhaba gazeteler, merhaba yeni gün... (Fiziksel tedavi)
b Bloody Mary: “Çivi çiviyi söker” içkisi. Alkolle mücadelenin alkolle yapıldığı mucizevi an. Akşamdan kalma eş dostu bir araya topla, herkese birer büyük bardak, içine bol buz. Bir çay kaşığı yaban turpu sosu (marketlerde var), bir iki damla Acısso, bir-iki damla Worcestershire sosu (markettekiler bilir) az votka, üzerine domates suyu (Tamek cam

Yazının Devamı

O müzisyenlerin çilesini bilmezsiniz

26 Aralık 2010

Ülkücüsü gelir “Çırpınırdı Karadeniz” ister. Solcusu gelir “Yiğidim Aslanım” ister. Hızlı çalarsın “yavaş çal”, yavaş çalarsın “hızlan”. Kontrat yok, sigorta yok, dımdızlak ortadasın. Yetmezmiş gibi bir de gelir istediği şarkıyı çalmadın diye vurur seniTürkiye’nin dört bir yanındaki kafelerde, restoranlarda, pavyonlarda, kulüp ve lokallerde, turistik yörelerde canlı müzik yapan, insanları eğlendirmeye çalışan müzisyenler var. Neler yaşarlar bilmezsiniz.
Bazen dikkat bile etmezsiniz. Şarkılar, türküler okur, sizi memnun etmeye çalışırlar. Kafanızı çevirirsiniz, yemeğinizi yer, muhabbetinizi edersiniz, eğlencenize bakarsınız. Onlar çalışırlar.
Başka meslekte bu kadar karışan görüşen var mıdır bilmem. Ülkücüsü gelir “Çırpınırdı Karadeniz” ister. Solcusu gelir “Zülfü” ister. Çalsan bir türlü çalmasan bir türlü. En iyisi Ahmet Kaya’dır. Ülkücü de sever solcu da. Ama adamın inadı tuttu mu bütün gece kafanı ütüler, yandın. Taciz garanti.

Bildiğiniz kölelik düzeni
Hepsi ne için? Üç kuruş yevmiye. Ev geçindirecek, çoluk çocuğa bakacak, öğrenciyse okul masraflarını çıkaracak, harçlık alacak. Sigorta yok, kontrat yok, sosyal hak yok. Her şey o illet bar sahibinin iki dudağı

Yazının Devamı

Hani “insan hakları” değildi

25 Aralık 2010

Sevgili Bono, dedin ki “Biz insan hakları ihlalleri yüzünden değil, şovumuzu gerçekleştirmek için yeterli para bulunamadığından gelemedik bugüne kadar”. Ama Egemen Bağış (hani köprüde yanında duran takım elbiseli) öyle demiyor, haberin var mı?Sevgili Bono. Üç yıl dedin, beş yıl dedin yıllarca gelmedin. 80’ler geçti, memlekete bir çay içmeye olsun uğramadın. Komşuya gittin, bizi hep pas geçtin.
Dediler ki “İnsan hakları ihlalleri var diye gelmiyor”. Biz de seni öyle bildik. Kimimiz küfretti, kimimiz saygı duydu (Ben küfretmedim).
90’lar geçti, siz grupçana büyüdünüz, dünya küçüldü. Sonunda yıllar sonra bir gün, gelmeye karar verdiniz. Yurt sathında sevindik, ilk bileti Ağrı’dan satın aldık.
Siz gelmeden dev basın toplantıları düzenlendi. Öğrendik ki başta köprüde yanınızda yürüyen bakanımız Hayati Yazıcı (hani eşofmanlı olan) ve diğer bir bakanımız Egemen Bağış (takım elbiseli, güleç olan) sonra da başbakanımız senin hep hayranınmış. En çok onlar ilgilendi seninle, bir an yalnız bırakmadılar, her fotoğrafa girdiler. Biz yıllardır gelmenizi bekleyenler uzaktan izledik. İçimizden gazeteci olanlar, sorular sorduk: “İnsan hakları ihlalleri yüzünden mi gelmediniz?”
Dediniz ki

Yazının Devamı

2010 Ajansı’na soru

19 Aralık 2010

Paralar nereye nasıl harcandı kısmını geçiyorum. Bu kadar emeğe, harcanan paraya karşılık geriye bir tane kültür merkezi kalmaması yakıştı mı?2010 Kültür Başkenti Ajansı’nın bütçesinin yüzde 70’e yakını restorasyona harcandı. Kalan kısımdan tanıtım ve ajans giderleri çıkınca “kültür”e yüzde 10 kaldı.
“İstanbul Kültür Başkenti” ya, o “kültür”e ayrılan sadece yüzde 10.
Peki biz bu işe neden başlamıştık?
Restore edilen eserlerin arasında Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Süleymaniye de var. Yanlış anlamayın, “Niye restore edildiler?” demiyorum. Tabii edilecek, onlar da kültür-sanat varlıklarımız. Ama bu projenin amacı bu muydu? Onu tartışıyorum.
Hangi proje ne şekilde kime verildi, restorasyonlar başarılı oldu mu, ehil kişiler bu işte çalıştı mı, bunlar sorulması gereken sorular. Ama benim konumun dışında.
Benim derdimse basit. Yıl bitti, ortada tek bir kalıcı ve yeni eser ya da kültür merkezi yok. Onun yerine Türkün Türke propagandası var.
Ben kültür deyince çağdaş kültürü düşünüyorum. 2 bin yıllık Ayasofya’yı restore etmek bakanlığın işidir. 2010 Kültür Başkenti projesi başka bir şey olmalıydı. Şehre yeni bir değer katmalıydı.

Yazının Devamı

CHP Kurultay Festivali

19 Aralık 2010

Bir rock yıldızıyla popüler bir siyasetçi arasında temelde hiçbir fark yok. Televizyona azıcık da olsa çıkan, siması hafiften tanınan her CHP’li rock yıldızı gibi takılıyor

Hep konsere festivale gidecek değilim ya, bu sefer de Kurultay’dan bildiriyorum. Delege coşkulu, heyecanlı, aksiyona hazır. Bana kalırsa sosyal demokratlar mesajdan çok aksiyon görmek istiyor
Ankara Arena’ya giderken ışıklarda davulcularla zurnacılar bekliyor. İstanbul’da ışıklarda beklerken gelip camı silen çocuklar gibi davulcu ve zurnacı delegelere salona girerken eşlik edip bozuk paralarınıza talip oluyor. Asmalımescit’te keman, darbuka, klarnet varsa burada da davul zurna var. “Halilim” eşliğinde girdiğim Kurultay’da aldığım notlar şöyle:
- Ankara Arena çok güzel bir salonmuş. Lobisi güzel geniş, dedikoduya müsait. Çay da veriliyor daha ne olsun. Ama almak mümkün değil. Neyse ki genel başkan konuşmaya başladı da bir çayını içtim CHP’nin.
- CHP’liler coşkuyla gelmiş salon tıklım tıklım. Konser ve festival tecrübelerimden hareketle şunu söyleyebilirim: Millet sahnede bir AC/DC, bir Ozzy Osbourne tarzı aksiyon ve şov görmek istiyor. Ama Kılıçdaroğlu onlara tek gitarla romantik şarkılar söylüyor. Bunun

Yazının Devamı

Yeni “Michael” şarkılarına ihtiyacımız var mı?

18 Aralık 2010

Hele ki bunlar yarım kalmış, orası burası düzeltilmiş, “Michael ne yapsa gider abi” şarkılarıysa

Sanmayın ki albüm kötü. Dünya basını albümü yerin dibine soktu ama ben aynı fikirde değilim. Takip ettiğim kadarıyla “Michael sonrası” albüme tepkiler biraz da ölünün üzerinden ticaret yapmaya tepki şeklinde. Ben dinlerken bu duyguyu bir kenara bıraktım.
* Bu Michael Jackson için küçük, servetini ve katalogunu yönetenler açısından büyük bir adım. Yine de bugün beğenilen bir sürü standart pop albümünden daha iyi. Ve şu da bir gerçek ki benim gibi Michael’ın yeni albümünü mesela Britney Spears’ın yeni albümüne tercih edecek insanlar her zaman daha fazla olacaktır.
* 50 Cent’le yaptığı “Monster” iyi. Lenny Kravitz ile yaptığı “(I Can’t Make It) Another Day” sıradan, Akon ile yaptığı “Hold My Hand” ise sorunsuz. “Much Too Soon” klasik bir Michael baladı. Piyasaya önce verilen “Breaking News” en sıradan şarkı. “Hollywood Tonight” da aynı hesap.
Eski Michael Jackson şarkılarını sevenler “Best of Joy”da bu tadı alabilir. Klasik
gospel formatındaki “Keep Your Head Up ” ve “(I Like) The Way You Love Me” favorilerim oldu.

Yazının Devamı

Değerli protestocu gençler, sözüm size!

12 Aralık 2010

Bir haftadır gündemdesiniz. Özgürlükleri, protesto hakkınızı destekliyor, bu hakları kullanmanıza şiddetle mani olanları kınıyoruz. İyi güzel ama tarihi bir fırsatı kaçırmak üzeresinizGösteri yapan, yumurta atan gençler bir haftadır gündemde. Orantısız şiddeti, ifade ve protesto özgürlüğünü, iktidarın eleştiriye karşı ne kadar insafsız ve toleranssız olduğunu konuştuk. Erdoğan ve bakanlarının kullandığı ve memlekette daha önce de tanık olduğumuz muktedir/zalim jargonunu eleştirdik. Polisi eleştirdik. Öğrencilerin yanında yer aldık. Benim de her zaman duracağım yer özgürlüklerin yanıdır. Bunda sorun yok.
İyi de eylemlerin ertesi günü siz ne yaptınız protestocu gençler?
Mikrofonlar, kameralar, kayıt cihazları size döndüğünde yumurtaya ekmek banarken fotoğraf çektirmek, zafer işaretleri yapmak ve Başbakan’a, Burhan Kuzu’ya laf yetiştirme yarışına girmek dışında? Peki sizin derdiniz neydi? Neden bu eylemleri yaptınız?
Hangi somut değişiklikleri talep ettiniz? Hangi somut önerilerle geldiniz?
Hanginiz 70’lerden kalan ucuz sloganlar dışında derdini anlatan makul bir cümle kurabildi? Hanginiz medyanın bu ilgisini olumlu bir adım atmak için kullanabildi?
Bakın İngiltere’de de

Yazının Devamı

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...

11 Aralık 2010

* İlk albümünde çok sert, neredeyse kodu mu oturtacak bir hali vardı Sıla’nın. Ben de korktuğumdan tek yazı yazamamıştım. “Konuşmadığımız Şeyler Var” isimli yeni albümünde bu tavırlardan uzaklaşıp şarkılarına odaklanınca kendi tarzını bulmuş. Şimdi daha az korkutucu olmuş.
* Sözleri herkese hitap ediyor. Ayrıca biz “Koyarız iki kadeh, kafa nereye biz oraya” diye konuşan kadınları sever onlara “harbi kadın” deriz. Sıla’nın imajı da öyle.
* Şarkılar güçlü. Düzenleme odaklı bir albüm değil. Yani allayıp pullayıp dünyada son çıkan düzenlemeleri sokuşturmak yerine besteleri öne çıkarmışlar. Yeterli olmuş.
* Dikkat çekmek ve benzerlerinden ayırt edilmek için illa Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bazen herkesin bildiği müziği en iyi şekilde icra etmek yeterli. Sıla’nın albümü hepimizin çok iyi bildiği bir müzik olan Türk popu alanında iyi bir albüm yapmanın başarı için yeterli olduğunu gösterdi.
Demek ki buna ihtiyaç varmış.
Bir de eleştiri: “Gol” isimli şarkı bu albüme ve yarattığı hissiyata hiç uymamış. Ne alaka anlamadım. Aman Sıla’yı kızdırmayalım da..

Bu mu yılın röportajı?

Yazının Devamı