Asabiyet dünyası

14 Mayıs 2019

Günde kaç kez sinirleniyorsunuz? Bir? Üç? Daha fazla? Dürüst olun. Bu yazıyı okuyana dek kaç kez sinirlendiniz mesela? Ya bu yazıyı okurken?

İtiraf ediyorum. Saat daha 09.00 ve bir kez sinirlendim bile. Havaalanındayım. Erken geldim. Pasaporttan geçtim. Güvenlik aramasından sonra gidip bir kahve içip uçağa binene kadar yazımı yazacaktım. Sakindim. Derken, yanımda biri belirdi. Önümde kuyruk, arkamda kuyruk. Yanımdaki bu adam kim ve nereden çıktı? Bir iki bakındım, sessiz kaldım.

Görmezden mi gelsem... Adam resmen kaynıyor. (Ne bileyim acelem var de, uçuşuma geç kaldım de, rica et ve geç) Sonunda şu oluyor. Gülerek: “Siz sırada değilsiniz, sıra arkamdan devam ediyor”. Karşıdan gelen tepki şu: “Buyur geç o zaman.”

Cidden detaya girmeyeceğim. Ama işte günün ilk siniri nur topu gibi geldi. Sinir hastası mıyım? Bilmiyorum. “Sıraya kaynamaya çalıştım evet ve bundan pişmanlık dahi duymuyorum. Üstelik buyur geç diyerek seni ‘patronize’ etmeye çalışıyorum ki daha da sinirlen” diyen biri var. Ve ben hasta mıyım diye kendime soruyorum.

Sinirimi içime atıyorum ben. Dışarıdan çok sakinim. Sağlığa zararlı biliyorum. Gülmeye başladım. Sinirlenince gülmek, en azından elimden bu geliyor.

Twitter’a

Yazının Devamı

Sıra dışı bir funk ve soul grubu

11 Mayıs 2019

Ephemerals grubunun lideri Olive-Hillman Mondegreen ile 17 Mayıs’ta Zorlu PSM’de verecekleri konser öncesinde Londra’da buluştuk.

Ephemerals’ın üç albümü var. “Nothing is Easy” (2014), “Chase the Ghost” (2015), “Egg Tooth” (2017). Bu funk ve soul temelli grup türün klasiklerine selam çaksa da yenilikçi ve kişisel bir dokunuşa da sahip. Bu üç albümde bahsedilen temalar, anlatılan hikayeler klasik funk ve soul temalarından farklı yoga, vücut enerjini dengelemek gibi konular. Temelinde günlük meselelerden bahseden funk’ta ender rastlanan temalar.“Kişisel potansiyelini keşfetmek. Kadın ve erkek olmak ya da her ikisiyle ilgili” diyerek anlatmaya çalışıyor Hillman Mondegreen daha öncekilerden tamamen farklı olacağını söylediği yeni albümünü.

Turnenin ardından herkes kendi yoluna gidiyor

Soho’da bir vegan kafedeyiz. Ben bir espresso aldım, Olive ise kendine bir cappuccino söyledi. Bir süredir Olive adını da kullanıyor. Cinsiyet değiştirme ameliyatının hemen ardından bu ismi adına eklemiş. Ona kadın olarak devam edeceği yeni hayatını ve bu değişikliğin müziğini nasıl etkilediğini sordum. “Hayatımı ve bundan sonra yapacağım her şeyi etkilediği gibi müziğimi de etkiledi elbette. Bu konu benim

Yazının Devamı

Çocukla (canavarla) müze gezmek

7 Mayıs 2019

Çocuğunuzla müzeye gittiniz mi hiç? Enteresan (!) bir deneyim. Bazen aksiyon, bazen macera filmi tadında. Çoğu zaman da korku. İnsan iki buçuk yaşındaki çocuğuyla müzeye değil oyun parkına gitmeli aslında. Ne siz gezip gördüklerinizden bir şey anlıyorsunuz, ne çocuğunuz. Devamlı bir mücadele hali. Şimdi acıktı, nerde yiyeceğiz? Çişi geldi, tuvalet nerede? (Hep alt katta ya da üst kattadır). Esiyor, şapkasını çıkar çantadan. Sen koydun mu? -Yo, sen koydun
sandım ben.

Leyla yerleri elleme, pis. Leyla kordonun diğer tarafına geçmesen keşke.
Leyla koşma, düşecee...
(düştü). Leyla bağırma, bak burada bağırmıyoruz (o sırada bütün diğer çocuklar bağırmakta). Leyla’cım arabada otururken ayaklarını tekerleklerin üzerine koyarsan araba ilerlemiyor. Leyla’cım kalabalık yerlerde başkalarının bacaklarını tekmelemek de nereden çıktı?

Bu kadar da değil. Su içerken üzerine döktü, yedek tişört almış mıydık? Ağlamaya başladı, galiba aç. Hayır, hayır, uykusu geldi (c- her ikisi yani kusursuz fırtına).

Derken Leyla uyudu. Üzerine bir şeyler örttük. O uyurken biz de nerede olduğumuzu fark ettik. Londra’nın göbeğinde Trafalgar Meydanı’na bakan büyük bina National Gallery. Burada 15. yüzyıldan itibaren r

Yazının Devamı

Yeni nesil bir ozan: Billie Marten

4 Mayıs 2019

Bazı insanlar bazı işleri o kadar rahat ve doğal biçimde yaparlar ki, uzaktan bakınca bu durumdan etkilenmek yerine çoğu zaman “Bunu ben de yapabilirim” diye düşünürsünüz. Dışarıdan izleyen biri için çok kolaymış gibi görünür çünkü.

Size hiç olmadı mı? Bir yazı okuyup “Bu ne ki bunu ben de yazarım” demediniz mi? Bir film seyredip “Pardon ama bu kadar rolü ben de yaparım” diye düşünmediniz mi? “O pası bana verseler ben de atardım o golü” demediniz mi? Demişizdir. Mesela Federer’i izleyin, tenis oynamak dünyanın en doğal şeyi gibi gelir. Ama doğru değil.

Ancak ustalar, doğal yetenekliler ya da çok çalışanlar yaptıkları işi kolaymış gibi gösterir. Billie Marten hangisi emin değilim. Ama onu izlediğinizde, sakin ve berrak bir dere gibi usul usul akan sesi ve gitarıyla hikayeler anlatan bu 19 yaşındaki genç kadının yaptığını yapmak kolaymış gibi geliyor.

19 yaşındaki İngiliz şarkıcı ve söz yazarı Billie Marten’in ilk albümü “Writing of Blues and Yellows” 2016’da yayınlanmıştı. O dönem dikkatli kulakların hemen fark ettiği doğal vokali ve minimal müziğiyle ‘60’ların şarkıcı söz yazarı öncüleri kadar, Fiona Apple ve Feist gibi çağdaş sanatçıları da akla getiriyordu. Şiirler yazılan

Yazının Devamı

Biz ölünce sosyal medya hesaplarımıza ne olacak?

30 Nisan 2019

Aman bana ne, öldükten sonra ne olursa olsun” diyebilirsiniz ama bir daha düşünün. Bu bence sığ bir düşünce. Bir defa, öldüğünüzde mahremiyetiniz sona eriyor. Yasalara göre durum bu. Ben bu bariz gibi görünen detayı yeni fark ettim. Ve biraz üzüldüm açıkçası. Yani özel hayat özel hayattır. Özel olmasa, paylaşılmasında bir problem olmasa sağken paylaşırdınız herkesle değil mi? Ölünce ne değişiyor?

Yani evet, elbette “bazı” şeyler değişiyor. Ölmek insan hayatında önemli bir değişiklik kabul ediyorum ama yasaların ölülerin mahremiyetini çalması ve nasılsa öldü diye bütün mahremiyeti yakınlarına devretmesi hiç hoş değil. Bunların yakınlarımız tarafından kullanmasında bir sorun olmasaydı biz sağken kullandırırdık zaten.

Bu konuda, yani mahremiyete sahip çıkma konusunda güvenilir yer, ilginçtir, aslında hiç de güvenilir olmayan sosyal medya. Facebook, Twitter, Instagram ve diğerleri.

Ansızın ölürseniz, hesabınızı koruyorlar. Hiç hesapta yokken bir araba sizi ezer, ayağınız takılıp kafanızı kaldırımın köşesine çarpar, yediğiniz tavuktan zehirlenir, boğulur, yanar, donarsanız ya da yolda yürürken birine ters bakıp bıçaklanırsanız veya en basitinden kocanızın ya da size kafayı takmış bir

Yazının Devamı

Depresif Z kuşağı popu

27 Nisan 2019

Los Angeles çıkışlı 17 yaşındaki müzisyen ve şarkıcı Billie Eilish “pop noir” tadındaki ilk albümüyle yakaladığı başarı sayesinde şu an dünyanın en tanınmış ergeni olabilir.

Billie Eilish’i tanımıyor musunuz? E normal çünkü Z kuşağı değilsiniz. Ve yaşlısınız (25 bile yaşlı artık hızla değişen dünyada). Z kuşağının hayatı aslında çok basit. Onlar bir geçiş döneminde değiller. Dijital devrim falan onlar için bir şey ifade etmiyor, çocukluklarından itibaren (1990’ların sonunda 2000’lerin başında doğanlara Z kuşağı deniyor) zaten her şey dijitale geçmişti. Müziği, filmi dizileri, stream ettiler. Sizin seyrettiğiniz televizyonu hiç seyretmediler (NME’nin röportajında evindeki televizyonu akvaryuma çevirdiği belirtilmiş). Hayatlarında her zaman akıllı telefon vardı. Gazete okumadılar. Kitapları cep telefonundan ya da dizisi filmi çekildiği kadarıyla bildiler. Sizin için “yeni” olan her şeyin içinde doğup büyüdüler. Dolayısıyla sizin geçiş dönemi sorunlarınız onlar için mevcut değil. Enerjilerini ve dikkatlerini uyum sağlamaya değil başka şeylere harcayabiliyorlar.

Hayli karamsar hikayeler

Bugünün ergen dünyasının lideri olmaya aday Billie Eilish ve müziği bunlar ve daha pek çok nedenden

Yazının Devamı

Güler sergisi eski İstanbul’u Londra’ya taşımış

26 Nisan 2019

Fotoğraf sergisine gelerek fotoğrafların fotoğrafını çeken fotoğraf meraklıları arasında Ara Güler’in Saatchi Gallery’deki sergisini gezdim

Londra’nın elit mahallelerinden Chelsea’nin göbeğinde yer alan Saatchi Gallery’nin girişi heyecanlı bir sanatsever kalabalığını ağırlıyor. Bu tatlı kalabalık, bu sabah aynı zamanda ıslak bir kalabalık. Paskalya tatiliyle gelen bir haftalık bahar sıcaklarının ardından yağan yağmur Londralılara (ve turistlere) nerede olduklarını hatırlatmış gibi. Yağmur Londra’da insanları tanımak açısından çok önemli. Yağmurdan kaçan, koşturan, telaşlanan birilerini görüyorsanız işte onlar turistler ya da bu şehre yeni gelen ve henüz uyum sağlayamayanlardır. Gerçek bir Londralı yağmur karşısında hiç telaşlanmaz, yağmuru (ve soğuğu) yok farz eder.

Yağmuru hayli ciddiye alan turistler arasında, yağmuru çok da takmıyormuş gibi yaparak içeri girdim ve ikinci kattaki 12 numaralı galeriye ulaştım. Bu salonda 5 Mayıs’a kadar “Ara Güler Sergisi” yer alıyor. Geçen yıl 90 yaşındayken hayatını kaybeden fotoğrafçı ve gazeteci (kendisi foto muhabiri denmesini tercih ederdi) Ara Güler, ölümünün ardından bu sergiyle hatırlanıyor. Gördüğüm kadarıyla Saatchi’deki galerileri

Yazının Devamı

Festivaller çok bozuldu çok...

23 Nisan 2019

Her yıl bu zamanlar müzik dünyasının gündemine Coachella Festivali gelir. Nisanda iki hafta sonu yapılan bu dev etkinlik aynı zamanda yaz festivallerinin sezon açılışı olarak kabul ediliyor. Festivale aç medya bu festivali köpürtmeye bayılıyor.

Gerçekten köpürtülecek çok malzeme var. Ama müzik değil, daha çok magazin basını için. Az ünlü, yarı ünlü, çok ünlü, Silikon Vadisi milyarderi, model, sporcu, modacı, sosyelit, blogger, fenomen, iş adamı, televizyon şahsiyeti, film yıldızı, siyasetçi fark etmez. Yerel global de fark etmez. Orada boy gösterilecek.

Bir zamanlar müzikle ilgili olan Coachella gibi pek çok festival, bugün magazinin, modanın, büyük sermayenin ve lüksteki aşırılıkların konusu. Temeli 1969 yazında yapılan Woodstock ile atılan yaz festivalleri geleneğinin belki de geldiği en ticari yerler bu tip festivaller.

2014’te festivallerin yarattığı ayrıcalıklı VIP seyirci kategorisinden bahseden bir yazıya şöyle girmiştim: “Festivallere sadece bilet almak geçen yüzyılda kalan bir alışkanlık. Bilmemne circle, VIP, özel lounge, sahne önü, onun da en önü falan derken artık değişik festivallerde havuzlu, kahvaltılı, duşlu, açık büfeli seçenekler mevcut.”

Hakikaten de mevcut. Mesela

Yazının Devamı