Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kulaklığın sadece müzik dinlemeye yaradığı günler geride kaldı. Kulaklık giderek büyüyen bir pazar ve kulağına bakarak birine notunu verebilirsiniz.

iPhone kulaklığı kullanıyorum: Kusura bakmayın ama muhtemelen yeryüzündeki en kötü kulaklığa sahipsiniz. Müzikle, ses kalitesiyle yakından ilgilendiğiniz söylenemez. Genel anlamda markalar konusunda hassas, imaja yatırım yapan, markanın sunduklarıyla çok ilgilenmeyen birisiniz.

Sıradan bir kulak içi kulaklığım var: “Ayağımızı yerden kessin yeter”ci bir yapınız var. “En ucuzundan alayım işim görülsün” kafası parayı bastırıp kötü iPhone kulaklığı almaktan daha

Bana kulaklığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
saygıdeğer bir tercih. Ancak hayat böyle geçmez. Yetinmeyin, daha fazlasını isteyin, hak ediyorsunuz. Ayrıca içeriden çok dışarı ses veren her kulaklık kötüdür. Bugün insanoğlunun en büyük sorunu dışarı cızırtı veren kulaklık sahibine “hocam biraz kısar mısın?” diyememek.

Beats by Dr. Dre aldım: İyi ettiniz de, “İyi dediler, aldık” cümlesine fazla itimat ediyorsunuz. Eğer bir kulaklığa asgari ücretten fazla bütçe ayırdıysanız ondan çok fazla şey beklemeniz lazım. Beats güzel görünen, trendy bir kulaklık olabilir ve kesinlikle kötü de değil. Ancak o paraya bir ses sistemi alın kendinize daha iyi. Kulaklık alt tarafı... Ha unutmadan, parayı bastım en iyisine sahip oldum demenin daha isabetli ve hesaplı yolları var (Sony MDR-1, Philips Fidelio X1, Bowers & Wilkins P5 gibi).
Muhtelif büyük kulaklıklar: Efendim “kafada ağırlık yapsa da, sokakta herkes bana baksa da, dışarıdan gelen sesleri duymadığımdan bu yontulmamış şoförler diyarında hayatım tehlikede olsa da umurumda değil, takarım, dolaşırım” diyenler bizdendir. Sony, Sennheiser, Shure... Bir sürü makul fiyata satılan marka var. Neticede siz müziğe ve sese, her şeyden önce kulağınıza değer verenlerdensiniz. Kötü müzik dinleyen birinin büyük kulaklık taktığı görülmemiştir.

VIntage kulaklık kullanıyorum: Güzel bir alışkanlık. Bob Marley, Panasonic RP serisi, Aiaiai ve türevlerinin vintage modellerini kullanmak müzik kadar hayatın diğer konularında da zevkli biriyim demek. Size pahalıya da patlayabilir, çok hesaplı da olabilir ama sonuç tatmin edicidir. Mesela Bob Marley Exodus ucuz olmayan bir kulaklık ama elle dikilmiş deriden kulaklıkları, ahşap kullanılarak yapılan baş bölümüyle şahane. Aiaiai’nin 80’lerin walkman kulaklıklarını andıran Tracks modelinin fiyatı ise 80 dolar ve o fiyata duyabileceğiniz en iyi sesi veriyor.

Haberin Devamı

Bana kulaklığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
İTİRAF EDİYORUM

Haberin Devamı

-Young Dreams’in “Wounded Hearts Forever” şarkısını dinleye dinleye eskitmekten korkuyorum.

- Haftalık, onbeş günlük, aylık, altı aylık, yıllık, beş yıllık program yapamıyorum. En iyi yaptığım şey günlük program, anlık program.

- Almanya’daki ortalama dönerin lezzeti ve kalitesi Türkiye’deki ortalama dönerden kat be kat iyi. İnsan üzülüyor gerçekten memlekette kalitesizliğin standart olmasına.

- Yağmur yağdığında ıslanmaktan değil gözüme şemsiye teli girmesinden korkuyorum. Okullarda şemsiye taşıma kursu mecburi olmalı.

-Televizyonda herkes çok önemli, çok sofistike, herkes çok mağdur, çok hoşgörülü, herkesin anlatacak çok şeyi var ve herkes her şeyi başkası için istiyor ya; ben bunu gerçek hayatta pek göremiyorum.

- Twitter’daki “unfollow etme” gibi bir “unfollow” günü organize etmek istiyorum. Takibi bırak, rahat et, helalleş (Fonda Be’den “Perfect Day to Let You Go”).

Haberin Devamı

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Until in Excess, Imperceptible UFO” / The Besnard Lakes

Albümün adına, grubun adına bakınca, bir indie dinleyicisi bu ekibin Kanadalı olmasına şaşırmaz. İndie, “marji” âlemin göbeği Montreal’den hem de. “Until in Exess...”i hayal etmek için post rock sound’u ve biraz da 70’lerde space rock denen müziği bir arada düşünün. Dramatik yapısı güçlü, tek tek, şarkı şarkı değil, baştan sona dinlenmesi gereken bir albüm. (Neee albüm mü, hem de baştan sona, ama çok uzun sürerrr). Kanadalı karı koca Jace Lasek ve Olga Goreas’ın müziği “The Specter” gibi şarkılarda Pink Floydvari topraklara girerken “At Midnight” ile bir anda Beach House’un müziğine ve tarzına göz kırpıyor. Cumartesi, pazar, perşembe falan demeden dinleyiniz bence...

Bana kulaklığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
Yabancı bir ülkede konser izlemenin faydaları

- Tanıdık yok. Yepyeni bir ortam keşfediyorsun. Git herkesle tanış, konuş, rahat rahat takıl. Yeni simalar gör...

- İçecek ve yiyecek fiyatları Türkiye’nin üçte biri kadar. İster Avrupa’da olun ister Amerika’da, durum bu. Hem çeşit bol, hem her şeye paranız yetiyor. Daha ne olsun.

- Ne eski sevgilimi görürüm endişesi, ne “uzaktan tanıdık” tarafından esir alınmak. Saklanmak, gizlenmek, endişelenmek yok. Sosyal fobilerden arınmış bir şekilde rahat rahat konser izle.

- Ulaşım, giriş-çıkış kolay. Avrupa’da şehirler ulaşım sorununu aştığından stres yok. Kimi zaman buradan kalkıp Berlin’e konsere gitmek, İstanbul’un içinde bir yerden diğerine gitmekten daha çabuk, kolay ve sıkıntısız. Kaçta çıkarsan çık, toplu taşıma var. Taksiye mecbur değilsin.

- İnsan kalabalığı müzikle ilgili. Görünmeye ya da görmeye değil müziğe gidiyorlar. Bunu üzülerek söylüyorum, insanlar eğlenmeyi biliyor, bizim gibi asık ve gergin suratlarla sağı solu kesen tipler yok konserlerde, festivallerde.