Beyoğlu öyle bir yer ki her nesle illa şu cümleyi kurduruyor: “Nerde o eski Beyoğlu!” Bakın ben de kurdum. Babalarımız, dedelerimiz de kurmuştu. Muhtemelen onların dedelerinin dedeleri de Beyoğlu’nun kendi zamanlarında çok güzel olduğunu, sonra çok değiştiğini düşünüyordu. Hatta rivayete göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girmiş, Tünel’e giderek şöyle bir çevresine bakmış, “Bu Beyoğlu çok bozuldu” demiş. (“Şaka şaka” yazmak zorundayım burada çünkü Osmanlılığa hakaretten dava açılabilir hakkımda. Böyle bir suç var artık.)
Kesin olan şu ki Beyoğlu eski halini aratan bir semtimiz ve bu alışkanlığından vazgeçmiş değil. Hadiseye bu perspektiften baktığımızda tarihin tekerrür ettiğini ve Beyoğlu’nun her zamanki gibi bir değişim sürecinde olduğunu ve bunu giderek yaşlanan kuşağın anlayamadığını, dolayısıyla Beyoğlu’nun aslında yok olmayıp her zaman olduğu gibi eski nesillerin gözünde değiştiğini ve gerçekte kendini yeniden yarattığını düşünebiliriz.
Planın dönüm noktası
Durum bu mu? Pek değil. Evet değişiyor Beyoğlu ama kendi kendine değil. Bir yöne doğru zorla itiliyor. Beyoğlu insansızlaşıyor. İnsansızlaştırılıyor. 90’lardan itibaren onu 2000’ler boyunca kültürel hareketin ve dönüşümün merkezi yapan insanlarını ve onların dinamik gücünü kaybediyor. Kaybetti.
Beyoğlu’ndan bir şey yapılmaya çalışıldı ve olmadı. Hâlâ bunda ısrar ediliyor. Belediye ve resmi makamlar bu semti Taksim’den Galata’ya kadar ehlileştirme, ıslah etme, düzeltme gibi sıfatlarda tarif edebileceğim birtakım işlere, projelere giriştiler. Kendilerince önemli bir vizyonları vardı. Her taraf turistik tesis olacaktı.
Benim gözümde “Beyoğlu’ndan bir şey yapma” planının dönüm noktası ve fiili başlama vuruşu Asmalımescit’te masaların kalkmasıdır. Masaların sokakları işgaliyle ilgili haklı şikayet kolayca çözülebilecek bir şeyken bu kriz bahsettiğim vizyon doğrultusunda fırsata çevrilmeye çalışıldı. Hem muhafazakar mesajımızı veririz hem burayı düzenleriz, şekle sokarız diye bir harekat başlatıldı. Talimhane’deki oteller adası projesinin bir benzeri Asmalımecit için düşünüldü. Ama bakın gelinen noktada ne oldu? Semtin ilk sakini ve kalbi olan Babylon bile artık orada değil.
Galatasaray-Taksim arasında yer alan mekanlar ve insanları da tarih oldu. Emek malum. Buradaki festival kültürü sizce başka sinemalarda yaşanabiliyor mu? Fare var, koltuklar eski diye diye en önemli şey unutuldu. İnsan ve hafıza. Şimdi üst kattaki maket salonunuzda kendi başınıza oturun.
Taksim’e doğru pek çok müdavim mekanı artık yerinde değil. Ya da yeni yerlerinde eski günlerini aramaktalar. Meydana gelin. Buradaki yayalaştırma faciası halen devam ediyor. Her gün ayrı bir yer yıkılıp yeniden yapılıyor. AKM yok. Gezi Parkı şantiye.
Entelektüel, beyaz yakalı, sanatçı, öğrenci, zengin, fakir, Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi, Rum her kesimi bir araya getirebilen ve herkes için sürprizleri olan bir semt ve çevresi bugün ıssız. Masaları kaldırmakla başlayan hareket, “Gezici”leri Beyoğlu’ndan uzak tutma çabalarıyla farklı bir boyuta geçti. Sonra bombalar patladı ve insansızlaşma tamamlandı. Şimdi her yer bomboş. Esnaf dertli falan filan. Bunu elde satırla gençlere efelik yaparken düşüneceklerdi. Artık orta direk Arap turistlere döner satarak geçinebilirler.
Kendini yeniden yaratır
Beyoğlu’nun insansızlaşmasını, ıssızlaşmasını teröre bağlayanlar yanılıyor. Bomba patlar, insanlar çekinir, eve kapanır ama bir süre sonra hayat normale döner. Ancak Beyoğlu’nda artık festivalle falan düzeltilecek bir imaj kalmadı. İnsanlar bombadan çok önce zaten Beyoğu’nu terk etmişti.
Festival çabalarıyla geri gelecekler ancak turistler olur. Ve bunun da Beyoğlu’nu geri getirmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü Beyoğlu her rengi ve sesi temsil eden çeşit çeşit insanıyla değerli ve cazip. Beyoğlu’nu “adam etmenin” sonu her zaman başarısız olmaktır. Ve Beyoğlu’na hayat vermenin yolu da bellidir. İnsana izin vermek. İnsana huzur vermek, elleşmemek. Elinizi çekin, Beyoğlu kendini yeniden yaratır.
İtiraf ediyorum!
- Yıllar sonra gelen The Avalanches single’ını sevemedim. Ben zaten bu The Avalanches’ı sevemedim gitti.
- Sabah trafiğini işgal eden dizi dizi servis minibüslerine bakıyorum, içlerinde üç, bilemedin beş kişi. O halde tek başına yola çıkan sürücüye kızmak out. Boş servislere söylenmek in.
- Çekirdek üreten firmalar ekstradan çöp vergisi ödüyorlardır herhalde diye düşünüyorum. Yoksa ayıp ediyorlar.
- Bibio’nun “With The Thought of Us” adlı şarkısına, Moderat’ın “Finder”ına ve Modeselektor ve Miss. Platinum ile söylediği “Berlin”e fena halde takılmış durumdayım, başıma bir iş gelmeyecekse.