Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta izledim. Notlar almadan edemedim. Dahası paylaşmadan edemiyorum. Bu pazar “Meydan” belgeselini izleyin bence

elgesel filmin adı “Meydan / The Square”. Yönetmeni Jehane Noujaim. Konu Tahrir Meydanı ve Mısır’da son iki yıldır yaşananlar.
İlk dikkatimi çeken şu. Meydanda toplanılıyor, devrim başlıyor, neticede Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek görevi bırakmak zorunda kalıyor. İnsanlar sevinçlerinden ağlıyor, Müslümanı, seküleri birbirine sarılıyor. Büyük bir umut doğuyor. Ardından ordu meydana geliyor, “Tamam bize bırakın artık, Mübarek gitti” diyor. Meydan dağılmayınca askerler gelip çadırları yakmaya, insanları dövmeye itip kakmaya başlıyor. Aralarında sivil giyimli eli sopalı insanlar var. Evet “eli sopalılar”.
Medya devrime karşı argümanlar geliştirerek halkı devrimcilere karşı tavır almaya zorluyor. Meydana toplanan her kesimden özgürlükçü ve pasif direnişçi halk sayesinde Mübarek gidiyor, halk seviniyor. Ancak halk çabuk unutuyor. “Bunlar da kim, bir sürü serseri” algısı ortalıkta dolaşmaya başlıyor.
Mübarek’in ardından görevde olan ordu bu anlamda medyayı besliyor. Onlar “Deri giymiş çıplak adamlar başörtülü bacımızın üzerine idrarlarını yaptı” ya da “Camide seks partisi yaptılar” demiyorlar. Onun yerine “Aslında oraya esrar içmeye gittiler, hırsızlık yapmaya gittiler, bunlar bir avuç maceraperest serseri” söylemini yayıyorlar.

“Müslümanlık ön planda”
Gezi’nin bir açılıp kapanması gibi Tahrir de bir açık bir kapalı dönem geçiriyor. Askerler üç kişiyi yan yana konuşurken görse ayırıyor, meydana kimseyi almamaya başlıyor. 30 yıllık zulme, geri kalmışlığa,
tek adam yönetimine ve hırsızlığa, yolsuzluğa, işkenceye başkaldırmak, bunu meydanda pasifçe toplanıp slogan atarak yapmak. Eylem buyken Müslüman Kardeşler meydana ağırlığını koyuyor. Bir anda meydanda İslami sloganlar atılmaya başlanıyor, diğer kesimlerden devrimciler
ve Hıristiyanlar azınlıkta kalıyor.
Müslüman Kardeşler’in orduyla pazarlığa oturduğu konuşulmaya başlanıyor. Devrimi başlatan özgürlükçü kitlenin sözcüleri “Devrimi gaspettiniz, çaldınız, geçmişte zulüm gördüğünüz için üzgünüz ama şu anda halka ve size zulüm eden askerlerle sadece kendi siyasi talepleriniz için anlaşıyorsunuz. Bizi dışlıyorsunuz. Özgürlükleri değil, Müslümanlığı ön plana koydunuz” diyorlar.
Kanlı çatışmaların tırmandığı, ordunun halka ateş açtığı bir dönemde seçimlere gidiliyor. Hastanelere gaz atılıyor, insanlar önce gaz fişekleriyle ardından gerçek mermilerle vuruluyor. Doktorlar dövülüyor, revirlere bile askerler saldırıyor, kalabalıklar panzerlerle eziliyor, tam bir vahşet. Şiddetin görüntüleri Youtube’a yükleniyor ama yetkililer her videoyu yalanlıyor, montaj deniyor, sahte deniyor, inkar ediliyor.
Seçimler bu ortamda yapılıyor. Birçok kişi siyaset sahnesinde gerek Müslüman Kardeşler’in temsil ettiği totaliter İslamcı hareketi gerekse ordunun yönlendirdiği baskıcı rejimi temsil etmeyen bir siyasi hareketin yokluğundan yakınıyor. “Biz
ne yapacağız?” diye soruluyor. Neticede seçimleri Müslüman Kardeşler kazanıyor. Ardından başkan da onların adayı Muhammed Mursi oluyor. Yönetimde İslami totaliter bir eğilim hâkim oluyor. Müslüman Kardeşler ise “Milli irade tecelli etti, halkımız bunu istedi” diyorlar.

“Protesto eden haindir”
Bir devrimci “Mursi ve Kardeşler demokrasiyi kullandı. Mübarek’te bile olmayan yetkileri aldılar. Mursi Allah değil. Yüzde 51’le seçilmiş bir Mısırlı” diyor.
Pek çok devrimci sözcü “Biz Müslüman ve Mısırlıyız. Ama Müslüman Kardeşler vatandaşı değiliz” diyor. Bir diğeri “Tuvalete gidip geliyorsunuz, o arada anayasaya
40 madde daha eklemiş oluyorlar, hepimizi kandırdılar” diye yakınıyor.
Meydan gene doluyor. Mursi kendisini protesto edenleri tehdit ediyor. Çapulcu demese de “Bunlar haydut” diyor. “Cezalandırılacaksınız” diyor.
“30 Haziran’daki protestoya gidenler haindir” diyor. Din adamları ve yorumcular televizyonlarda, gösterilerde “Allah
30 Haziran’da gösteri yapacakların belasını versin. Onları kahredip bizi kazandırsın. Onlar şeytandır” diye konuşuyor.
Sonra? Meydana yüz binlerce insan gitti. Ordu yönetime el koydu. Müslüman Kardeşler’in kanı döküldü, her kesimden masum binlerce Mısırlı acı çekti, zulüm gördü. Hâlâ görüyor. Kimse mutlu değil.
Ne demokrasi var ne özgürlük.
Bu hafta vizyona giren, tamamı gerçek çekimler, insanlar ve olaylardan ibaret bu belgesel filmi izleyin. İyi düşünün. Notlar alın. Hem çok tanıdık geliyor hem çok yabancı, hem çok yakın hem çok uzak... Bir “Recep İvedik 4” değil tabii ama ilginizi çeker belki... n