Spotify kataloğunda bir kere bile dinlenmemiş şarkı sayısı 2008 yılında 10 milyon kadardı. 30 küsur milyon şarkının üçte biri... Spotify bu şarkıları dinletmek için bir plan yaptı. Araştırmalara göre insanlara seçenek sunarsanız, eninde sonunda o seçenekleri değerlendiriyorlardı. Bu şarkıların müzik yazarları, dergiler, gazeteler, blog’lar tarafından tavsiye edilmesini, kadraja alınmasını beklemek hata olurdu çünkü bu kadar fazla yeni albüm ve müzik çıkan bir dünyada bu asla olmayacaktı.
Spotify bunu algoritmayla aşacağına inandı. Bunu sevdiysen bunu da seversin algoritmasının amacı dinleyiciye yeni şeyler önermek olduğu kadar, dinlenmeyen şarkıları da değerlendirmekti.
Bu plan işe yaradı. Bugün tek bir kez bile dinlenmemiş şarkı sayısı 4 milyon kadar Spotify’da. Toplam kataloglarının yüzde 80’ini dinletmişler. Ama hâlâ 4 milyon yalnız şarkı var.
Belki kötü şarkılar, belki yetersiz, belki baştan savma, belki dahice. Bilemiyoruz. Çünkü onları bir kere bile dinlemedik.
Dinleyip düşünüyorum
En büyük sample’cılardan olduğunu düşündüğüm DJ Shadow bir röportajında New York’ta bir bodrum katında karşılaştığı binlerce plaklık arşivden bahsederken müziğinin temelini şöyle açıklar: “Ne umutlarla, ne amaçlarla, ne emeklerle yapılmış besteler, kaydedilmiş albümler bunlar. Ama burada, bir bodrum katında, havasız ışıksız bir yere düşmüşler sonunda. Benim işim, bu plaklardaki seslere, melodilere yeniden hayat vermek.”
Spotify’ın dinlenmeyen müzikleri sakladığı bir bodrum katı yok ama sistemde 4 milyon dinlenmemiş şarkı olduğunu bilmek bana DJ Shadow’un karşılaştığı bodrumu hatırlattı.
Spotify bu şarkıları dinletmeye çalışıyor. Ama bu durumla ilgilenen başkaları da var. Forgotyfy diye bir sayfa var. Bu sayfaya girip play’e basınca sadece Spotify’ın kataloğunda olan ve bir kez bile dinlenmemiş şarkılar çalmaya başlıyor.
İşi gücü bıraktım, oturdum başına, her dinlenmeyen şarkıyı dinleyip (düşünsenize ilk kez ben dinliyorum o anda bu şarkıyı) acaba neden dinlenmedi diye düşünüyorum.
Bir haftadır dinlenmemiş, kıyıda köşede kalmış şarkı dinliyorum evde. “Dinlenmemiş şarkıları dinleme enstitüsü” isimli bir kitap yazmak üzereyim. Bu da benim rahatsızlığım olsun.
Not: Yazıda yer alan rakamsal bilgilerden bazıları Spotify yöneticisi Will Page’in katıldığı “Is music streaming making us better listeners?” adlı podcast’ten alınmıştır.
Maç izlerken ne içilir?
Bu sorunun yanıtı neredeyse bütün araştırmalarda aynı: Bira. Maç izlemek bütün dünyada “erkek işi” ve bira da dünyadaki en yaygın “erkek içkisi” olarak algılanıyor. Bira markalarının bu imaja yatırım yaptığı malum. Peki bu alışkanlık değişebilir mi? Geçenlerde Financial Times’da bira yerine şarap öneren bir yazı okudum. Acaba şarabın doğası maça uygun mu? Biraya göre daha yüksek alkollü şarap yavaş içilirse güzel. Oysa maç heyecanı insana sürekli elinin altındaki içeceği yudumlama ihtiyacı yaratıyor. Ayrıca şarabın sofistike lezzetiyle futbolu bağdaştırmayanlar da var. (İyi futbolla iyi şarap neden bağdaşmasın?)
Bu arada bütün restoranlar, kebapçılar, meyhaneler ve benzeri lokantaralarda, özetle duvarına ekran asmış mekanlarda rakı sofrasında maç izlenmesine ne demeli? O da yavaş içilen bir içki ama futbola gayet uyumlu olabiliyor demek ki. Arayışlar devam ediyor ama galiba henüz biradan daha iyi bir seçenek yok. Belki çay. Yeme-içme yazarları bu konuda ne der acaba? (Twitter’da yaptığım mütevazı ankette bira ilk sırayı aldı, çay ikinci.)
İtiraf ediyorum
PAZAR ALBÜMLERİ
“Future Present Tense” - The Strokes
The Strokes’un yeni bir albüm yapıp yapmayacağı hâlâ net değil ama bir EP’leri var. Üç yıldır sundukları ilk yeni malzeme bu. “Threat of Joy”, “OBLIVIUS”, “Drag Queen” adındaki üç şarkı ve “OBLIVIUS”un Fab Moretti remix’inden ibaret bu yeni EP’de erken dönem tadı almak mümkün. Kimse The Strokes’un müzikal evrim geçirmesini beklemiyor. Seneye yeni albüm, yeni turne beklentisi yüksek.
“Eyes On The Line” - Steve Gunn
Brooklyn çıkışlı besteci-söz yazarı Steve Gunn’ın folk-shoegaze albümü bir yanıyla bir dönem gitaristi olduğu Kurt Wile’ı hatırlatırken diğer yandan Real Estate, Mac DeMarco gibi indie-folk girişimlerinin müzikal yaklaşımına sahip. Folk riff’leriyle çeşitlemelere girişen bir gitar ve garaj sound’u. Çok da ilgi çekti, el üstünde tutuluyor şu ara. Uzun yolda iyi gider.