Çok affedersiniz paket yazdım bugün. Açıklandı, yorumlandı, görüşler alındı. Detayları, analizleri okursunuz. Ben sokaktaki insan gözüyle aktarmaya çalışayım.
Efendim, Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir dönem “Kürt” diyemiyorduysa Başbakan da bir türlü “Alevi” diyemedi. Bundan dolayı hafif mahcup olmuş olacaklar ki Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş’ı Veli Üniversitesi olduğu “demokratik” bir kararla açıklandı. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne karşılık Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi demeye mi getirildi tam anlamadım. Demokrasiyle ilgili bir düzenleme herhalde.
Kamu alanını kendi tanımladığı makbul vatandaşa benzemeyene cehennem eden devlet anlayışına artık veda edildiğini söyledi Başbakan ve güzel konuştu. Güzel konuştu da, benim aklıma kaç çocuk yapılacağı, nasıl doğurulacağı, hangi seçmeli derslerin alınacağı, hangi heykelin güzel olup olmadığı, hangi ekmeğin yenmesi gerektiği (samimi buğday) hususlarında tavsiyelerde bulunması geldi. E kafa karışıyor tabii.
“Gösteri yapan gruplara açık havada güneş batana kadar, kapalı alanlarda da gece yarısına kadar müdahale keyfi getiriliyor polisimize” yorumları yapıldı. Toplantı ve gösteri saatleri birer saat uzatıldı da demokrasi paketinde.
Seçim barajının kaldırılmasının gündeme gelmesi dahi önemli elbet. Ama dar bölgeli falan değil de hepten kalksa şu baraj. Hayır bir değişiklik sadece onu değiştirene yarıyorsa onun adına demokrasi değil başka şey deniyor.
Başbakan’ın konuşmasından “Menderes, Özel ve Erbakan dışında demokrasi ve özgürlükler için çalışan başbakan olmamıştır” algısı oluştu. “Bana solcular demokrasi için çalışmıştır dedirtemezsiniz” şeklinde güncelleyebiliriz o meşhur Demirel sözünü.
Yaşam tarzına müdahale konusuna değindi Başbakan. Değinmesi bile güzeldi. Ama bunu yaparken “bizim güvencemiz altındadır onlar” demesi pek yardımcı olmadı açıkçası. “Onlar da insan yazık” gibi bir şey...
Romanlara TOKİ eliyle toplu konut yapmanın demokrasi paketiyle alakasını çözemedik. Demokrasi TOKİ’yle ilgili bir şey herhalde.
Türkçe yanında farklı dillerde siyasi propagandanın mümkün olması, farklı dillerde eğitim verecek özel eğitim kurumlarının önünün açılması ve milli andın kaldırılması gibi başlıklar paketin en somut adımlarıydı herhalde.
Klavyeye özgürlüğü muhabbetle karşıladım. Şu X’le W ne çile çekti kardeşim bu memlekette. Köy isimlerinin talep edildiği takdirde eski hallerine dönebilecek olmasını da muhabbetle karşılıyorum. Ne zaman her gücü yeten köy, sokak, cadde, meydan, üniversite isimlerini kafasına göre değiştirmez, o zaman Türkiye daha demokratik olur.
Nefret suçlarına dair cezaların artırılmasıyla bundan sonra inşallah “biliyorsunuz Alevi kendisi”, “filancanın annesi zaten Ermeni”, “çok afedersiniz Rum” cümleleri çıkar gider hayatımızdan.
Netice mi? Seçim dönemi paketler dönemi olacak belli oldu. Dileğimiz paketlerin her kesimin derdine çare olması.
Yoksa istediğin kadar paket açıkla, onun adı “demokrasi var ama bize kadar var” oluyor.
Başlangıcıyla gurur duyarım
* Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu’nda Gezi’ye dair yaptığı konuşmanın başlangıcıyla gurur duyarım. Sonu “marjinal gruplar”a bağlanmasa iyiydi.
* Hükümetin sıfır sorun politikasının başlangıcıyla gurur duyarım. Sonu “değerli yalnızlık”a bağlanmasa iyiydi.
* Galatasaray’ın Real Madrid maçının ilk 10 dakikasıyla gurur duyarım. Sonunda 6 tane yemesek iyiydi.
* Sonbaharın başlangıcıyla gurur duyarım, pastırma yazına bağlayıp herkesi hasta etmese iyiydi.
Eurovision’umuzu geri verin!
Evet biliyorum, “müziğin yarışması olmaz” dedik durduk.
Evet biliyorum, “sipariş beste mi olur” diye söylendik.
Evet biliyorum, durmadan dalga geçtik, küçümsedik, tepeden baktık.
Evet biliyorum, “ne gerek var, bizden başka meraklısı yok bunun” dedik.
Evet biliyorum, “sirk gibi bir şeye dönüştü, kazansak ne olur kazanmasak ne olur” diye eleştirdik.
Evet biliyorum da...
Bizi milletçe aynı tarafta toplayan, senede bir gece olsun iyi kötü eğlendiren Eurovision’u da özledik birader...