90’larda siyasal İslam’ın yükselişini analize girişen Türk entelektüel camiasının bir bölümünde şöyle bir gözlem ve saptama öne çıkıyordu: “Memleketimizde bir tür kendine has İslam modernleşmesi yaşanmakta. Türban da bu muhafazakâr modernliğin bir parçasıdır. Muhafazakâr kesimin kadınları başlarını örterek sokağa çıkabilecekler ve sosyal yaşam katılabilecekler.”
Nilüfer Göle meşhur “Modern Mahrem”inde bu bakışı şöyle dile getiriyor:
“Başörtüsü geleneklerin sınırları içinde kalmış, kuşaktan kuşağa aktarılmış ve kadınlar tarafından edilgence benimsenmişken, türban, yaşamın geleneksel alanlarından modern alanlarına geçişi ve siyasi bir direnişi içeren, kadınlarca gerçekleştirilmiş etkin bir sahiplenmedir.”
Bir diğer yerde şu ifade kullanılmış:
“Zihinlere yerleşmiş, kaderine boyun eğen, pasif, yumuşak başlı, itaatkâr ve geleneksel Müslüman kadın imgesi, evinin kapalı kişisel dünyasından çıkarak kolektif kitlesel hareketlere karışan, aktif, talepkâr hatta militan olan İslamcı kadınlar tarafından kırılmaktadır.”
***
Bugün, “Modern Mahrem”in 1991’deki ilk basımının üzerinden 25 yıl sonra, türban toplumsal yaşama ve iş hayatına katılmak isteyen kadın için bir engel değil. Her yerde her şekilde serbest. İlkokula kadar indi.
Peki, kadınlarımız evden sokağa çıktılar mı? Evin kapalı kişisel dünyasından çıkarak kollektif kitlesel hareketlere katıldılar mı?
Yakınlarda TÜİK tarafında açıklana istatistikler durumun böyle olmadığını gösteriyor.
20-24 yaş aralığındaki kadınların işsizlik oranı 2000 yılında % 13.1’den bugün % 23.9’a gelmiş.
24-29 yaş aralığındaki kadınların işsizlik oranı 2000 yılında 7.5 iken bugün % 13.1.
Kadınlar evden çıkmamışlar, aksine, son 14 yılda daha fazla eve kapanmışlar. Çalışmak yerine ev işleri ve çocuklarıyla uğraşmışlar.
***
TÜİK verileri erkeklerin kadınları evde istediklerini gösteriyor. Sistem de zaten böyle bina ediliyor. 10 kadından dördünün aile içinde şiddet gördüğü de var veriler arasında. Kadınların neredeyse yarısına yakını demektir bu. Korkunç bir rakam.
Ama son dönemde gündeme gelen Meclis Boşanmaları Araştırma Komisyonu raporunda kadınların evli olmak ve evde kalmak için her türlü fedakârlığı yapması bekleniyor.
“İstismarcının ya da tecavüzcünün 5 yıl boyunca istismar ya da tecavüz ettiği çocukla ‘sorunsuz’ ve ‘başarılı’ evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanması” dahil.
Mevcut duruma bakarak Göle’nin belirttiği gibi türban sayesinde evinin kapalı dünyasından çıkıp kolektif hayata katılan muhafazakâr kadınlarımızı ben bugün göremiyorum.
Göle’nin belirttiği gibi militanca haklarını savunan muhafazakâr kadınları da göremiyorum. (Kadınların siyasette temsil oranı yüzde 14.7 belki ondandır, gelişmiş ükelerde bu oran neredeyse yarı yarıya geldi).
Muhafazakâr kadınlar neden seslerini çıkarmıyorlar? Yapılan her şeyi benimsiyor, beğeniyorlar mı?
Burada bir çelişki var mı yok mu? Hayaller neydi, gerçekler ne oldu?
Yorum sizindir.