“Çevre aşığıyız, ağaçların hastasıyız, bitkilerin askeriyiz, yeşilin hizmetkarıyız...”
Bu tip laflardan geçilmiyor.
Gün geçmiyor ki bir “devlet büyüğümüz” ağaçlardan ve onların faziletlerinden bahsetmesin. Kimi konuştursanız konu ağaç. Kimin fotoğrafını çekmeye kalksanız hadise bir ağacın önünde sonlanıyor.
Röportaj veren bakan, başkan, siyasetçi ya da müdür olsun, muhalefet ya da iktidar olsun fark etmiyor bir ağacın dalından meyve koparırken, bir çiçeği koklarken, bir dalı severken buluveriyor kendini.
31 Mayıs’tan önce pek olmayan, nedense bu tarihten sonra bir anda peydah olan bir sevgi türü olarak “ağaççılık” revaçta...
Allah’tan birileri bazı ağaçların kesilmesine itiraz etti de hükümet “ağaççılık ilkesi”ni halka anlatabildi. 31 Mayıs’tan önce kim bilirdi 2 milyar 800 milyon adet ağaç dikildiğini? Yakında birisi “Bu devlet için ağacı kesen de diken de şereflidir” diye yazarsa şaşırmayacağız.
Kaçı hayatta?
Peki dikilen fidanların akibeti takip ediliyor mu, kaçı hayatta kalabildi, taşınan ağaçların sağlığı ne durumda? Bilemiyoruz. Ayrıca kimin umurunda, ağaçlar dikilmiş ya...
Ama şunu biliyoruz, rakamlar işe yarar... 2 milyar 800 milyon dediniz mi (2.800.000.000) zaten karşı tarafı eziyorsunuz kelle sayısıyla.
Bu ağaççılık ve rakamcılık ilkelerine yeni bir tanım eklendi: “Bolca ağaç...”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Taksim Meydanı’nda ağaç beklentisi var. Gerçekten, istenildiği kadar bolca ağaç dikeceğiz” dedi.
Sağ olsun Sayın Topbaş son dönemde duyarlı ve anlayışlı davranmaya çaba gösteriyor. Hakkını verelim. Ancak onun için de ağaç bir “miktar”. Bolca dikince eleştirileri önleyecek bir nesne.
Ağaç, lego gibi bir şey oldu. Sök, tak, taşı, bolca dik, bolca kes.
Ne ağacı oldukları fark etmiyor. Ceviz, çınar, meşe, çitlenbik, göknar, çam, selvi, erguvan, limon, zeytin, kayısı, erik, elma, vişne, dut, incir, söğüt... Hepsinin hali tavrı, hissiyatı huyu suyu farklı. Ama ne önemi var.
Peysajda bir renk
Hepsi birer kelle, peysajda bir renk, betona hoş bir kamuflaj, hesaplarda bir rakam...
Geçenlerde Eminönü’ndeydim. Yeni Camii’nin arkasında yer alan alandaki asırlık ağaçların hepsi kesilmiş. Yerlerine yaklaşık bir metre boyunda 10-15 kadar ağaç fidanı dikilmiş. Geri kalan alan beton.
Bu fidanlar muhtemelen 2023’te değil ancak 2073’te falan kesilen ağaçların boyuna gelecek. Mesela Gülhane’dekilerin boyuna gelmeleri ve Cem Karaca’nın şarkıda bahsettiği ceviz ağacı gibi olmaları 2100’lerde olacak. O zamana kadar kesilmezlerse veya taşınmazlarsa tabii...
Eminim Fatih Belediyesi de “Kestiğimizden fazla ağaç diktik” diyecektir. Bu açıdan baktığınızda hiçbir ağacın birbirinden farkı yok, 100 yıllık ya da fidan, geniş, yüksek, bodur, yayvan fark etmez hepsi birer rakam.
İşte bu yüzden ne kadar ağaç dikerseniz dikin, insanlar ikna olmuyor, bu çabayı samimi bulmuyor. Bir taraftan ormanları yok edecek kararlar alıp diğer taraftan meydana bolca ağaç dikmekle çevre kurtulmuyor, olsa olsa şehirdeki beton alanlar kamufle ediliyor.