Düşünüyorum da galiba biz müzikten hoşlanmıyoruz. Ya da basbayağı nefret ediyoruz. Her yıl verilen müzik ödüllerine bir de bu açıdan bakmaya ne dersiniz?
Dünyanın her yerinde “pop müzik” var. Dünyanın her yerinde geniş kitleler tarafından “tüketilmek” için “üretim” yapan, herkesin ortak zevkine hitap eden bir “eğlence sektörü” var. Dünyanın her yerinde daha fazla insanın dinlemesi, satın alması amacıyla üretilen şarkılar var. Evet, bunlar var.
Hit şarkılar yapmak,
sözler yazmak sihirli bir iş
Dünyanın her yerinde ortak
beğeniyi belirleyen, genellikle en zevksizin zevkini temel alan bir ticari gereklilik sistemi var. Buna kısaca “Halk bunu sever” deniyor. Peki halk gerçekten bunları seviyor mu? Emin miyiz?
Dünyanın her yerinde birileri birilerinin özene bezene yaptığı müziği dinleyip “Şuraya biraz darbuka koyalım, alta biraz vıcı vıcı atalım, gitarları kısalım, vokali açalım” falan diyor. Bunu biliyoruz.
Ama dünyanın başka bir yerinde
her şeye rağmen bu iş bu kadar vasat mı, bu kadar renksiz mi, bu kadar ışıltısız parıltısız heyecansız mı, bundan emin değiliz. Ben değilim.
Pop zor iştir. Meşakkatli bir alandır. Çok satan şarkı yapmak, hit üretmek tepeden bakılacak, küçümsenecek
şeyler değil. “Bu ne ki, bunu ben de düşünebilirdim” dedirtir sana. İşte
o noktada seni yakalar. Hit şarkılar yapmak, herkesin beynine, kalbine işleyecek melodiler, sözler, nakaratlar bulmak sihirli bir iş. En zevksizle en zevkliyi birleştirir neticede. Ne yetenek ne bilgi ne de çalışma... Hepsi de olsa, yine bir sihirli dokunuş lazım o hit şarkı için. Belki icra edenin hali tavrı, belki bir gitar melodisi, belki bir saz, belki zurna sesi, belki tencere tava. Bilemem.
Ama şunu bilirim. Tarih “sanat olsun” diye yazılmış mükemmel tekniğe sahip
berbat eserler ve tamamen eğlencelik yazılmış “laylaylom” ama şahane şarkılarla dolu.
Yani zevksizlikten söz ederken elitist bir bakış açım yok. Popu, popülerliği eleştirmiyorum, derdim başka.
Ortaya çıkan işlere bakıyorum. Her yıl bir şekilde ödül verilen isimlere bakıyorum. Şarkıları dinliyorum. Klipleri izliyorum,. Bir şey bulamıyorum.
Bırakın 70’lerin ve
80’lerin hayal gücünü, 90’ların makaraya aldığımız Türkçe
pop şarkılarının cesaretinin
bile yanından geçemeyiz şu halimizle.
Firma sahiplerinin kendi kendilerine çalıp oynadıkları bir dünyaları var. Her türlü imkan ellerinde ama ortaya çıkan işler bunlar. Tek farkı solistin giydiği kıyafetin rengi olan onlarca, yüzlerce fotokopi şarkı.
Halk sevse
böyle mi sever?
“Halkımız bunu seviyor” diyorlar. Halkımız son
20 yıldır bir tane bile
gerçek pop yıldızı çıkaramadı. Bir kişiye bile gönülden bağlanamadı. Sevse böyle mi sever bizim halk? Nerede yeni Sezen’ler, Ajda’lar, MFÖ’ler, Tarkan’lar? Nerede yeni Orhan’lar, Ferdi’ler, Müslüm’ler, İbo’lar? Olsa olsa reklamlara oynayan birtakım pozcu abilerle ablalar...
Wired yazarı Eric Steuer, derginin martta çıkan özel müzik sayısında listelerden ve popüler şarkılardan bahsediyordu. Bir arkadaşı hit çalan radyoları “Müzik sevmeyen insanlar için müzik” diye tanımlıyormuş.
O arkadaşı gelsin, bir de bizim ödül törenlerini görsün.
PAZAR ALBÜMÜ
“Dinar Bandosu” - Dinar Bandosu
Bizim 70’lerin saykodelik pop geleneğine selam çakan Dinar Bandosu, kendine has gitar sound’u “Uçurum Sörfü”, “Vampirin Dansı”, “Zati Sungur” gibi şarkılarıyla hemen ilgiyi yakaladı. Beşinci albümde de bekleneni verdi.
“Ormansız Köprüsü”ne ayrı ilgi lütfen...
“Tramvay taşları kırıyor”
Kadir Topbaş “İstiklal Caddesi’nde neden inşaat ve kazı bitmiyor, neden sürekli kaldırım taşları yerinden oynuyor?” sorusuna 2012’de bu yanıtı vermişti. Hafta içinde bir kadın düşüp yaralandı bu her yanı oynayan yamuk yumuk kaldırım taşlarına takılarak. İyi de sayın Kadir Topbaş, Amsterdam’da da, Berlin’de de, dünyanın bir sürü başka medeni şehrinde de tramvay var ama bu mübarek sadece İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde mi taşları kırıyor? Beyoğlu ve Taksim’in ne zaman uygar bir zemini olacak acaba?
“Mavi Boncuk” filmindeki şarabı buzlamak!
“Mavi Boncuk” filmini restore etmişler. Hani Emel Sayın’ın halıya sarılıp kaçırıldığı film vardır ya. Tarık Akan’lı, Zeki Alasya’lı, Halit Akçatepe’li, Münir Özkul’lu o şahane komedi. Restore etmişler ama filmdeki içkileri buzlayarak... Bırakın kardeşim biz eski çizik, bozuk haline razıyız. Elleşmeyin, tarihimizle, anılarımızla oynamayın. O filmleri izleyip kimse alkolik olmadı. Sizden başka saplantı yapan da yok alkolü.