Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mertçe seçime girmek ne demek? Pehlivan mıdır partiler de mertçe seçime girecekler?
Dövüşüp birbirilerinin sırtını yere getirecekler, biri galip olacak, diğerleri mağlup.
En güçlü olan yönetecek.
Siyasete böyle bir bakış açısı, böyle demokrasi anlayışı ne kadar sağlıklı?
Gücü yeten yetmeyeni dövsün, mahallede daha büyük kalabalık toplayan herkesi ezsin geçsin, altta kalanın canı çıksın.
***
İstanbul’da oylar bölünmesin muhabbeti iyice geyiğe bağlamıştı ki Sırrı Süreyya Önder dün “Şaka yaptım...” demiş Taraf’tan Ertan Altan’a.
Valla zaten şu ara yazılan çizilen her şey şaka gibi.
Geçenlerde Ahmet Hakan da bu konuda yazdı. Mertçe ve delikanlıca bir yarışa girmekten söz etti.
“Aman oylar bölünmesin, aman falancaya karşı ittifak yapalım, aman sen aday olma da falanca kazansın, aman falanca partiye karşı hep beraber birleşelim türü kaçış cümlelerini havada uçuşturmak, bana pek mertçe bir tutum gibi gelmiyor” diye yazdı (20 Ekim).
Önce hak verdim çünkü çok mantıklı geldi. Mertçe, delikanlıca... Buna kim itiraz edebilir?
Ama sonra bu bakış açısı bende kahpe Bizans temalı Türk filmi etkisi yarattı.
Biz hep mertçe dövüşüyoruz ama onlar masa başında kazanıyor. Tek tek hepsini dövüyoruz, gene de onlar kazanıyor.
İlkokul kitaplarımız da böyleydi.
Biz hep mertçe savaştık, Çinliler bizi yenemedi ama içten çökertti. Ne yaptılar, araya nifak tohumları soktular. E sokturma... Demek her şey dayakla olmuyor.
Biz hep mertçe dövüşmek, delikanlıca döverek üstün gelmek taraftarıydık. Bileğimizin hakkıyla, kılıcımızın gücüyle...
Onlar masa başında kazandı. Kapalı kapılar ardında el sıkışıldı, hesaplar yapıldı. Bunlar hep iğrenç şeyler olarak kabul edildi bizde.
Ya arkadaş, siyaset dediğin anlaşmadır, masaya oturmaktır, ittifaktır, ödün vermektir, ortak çıkarları bulmaktır, yasalar çerçevesinde kendi kitlene, taraftarına, destekçine, seçmenine daha iyi şartlar sunabilmek için karşı tarafı ikna etmektir. Bazen ödün verirsin, bazen kazanırsın. Her şekilde sesini duyurursun. Dayak atmaktan önemli şeyler var hayatta.
“Mertçe seçime girelim”, “delikanlı gibi sandıktan kim çıkarsa...” Bunlar ilkokuldan kalan bilinçaltı cümleleri.
Seçim ittifakı yapmak neden namertçe olsun ki?
Ne yani iki parti İstanbul için anlaşsa, ortak adayla seçime girip kazansalar, namert mi oluyorlar? O adaya oy veren seçmen daha mı az makbul oluyor, kalleş mi oluyor? Masa başında mı kazanmış sayılıyor?
***
Borgen en sevdiğim dizilerden. Danimarka’da hükümet ve koalisyonun iç yüzünü anlatır. Partiler irili ufaklı ama hepsi parlamentoda temsil ediliyor. Birlikte hükümet kurmak için birbirileriyle müzakere etmeliler.
Bazen ittifak ediyorlar, bazen kavga ediyorlar. Neticede büyük ya da küçük hepsinin parlamentoda temsiliyet kabiliyeti var, herkes oyuna dahil. Amaç elbette ki yasalar çerçevesinde aldığın sorumluluk gereği partine ve seçmenine en iyi şartları ve pozisyonu sağlamaya çalışmak.
Türkiye’deki gibi seçmenin yarısından fazlası, destekledikleri parti ilk sırayı alamadı diye sistematik olarak ötekileştirilip 12 yıldır siyaseten yok sayılmıyor.
Sağlıklı bir sistemde ittifak da yapılır, bir adaya karşı diğer adaylar da desteklenir. Bazen çok sevmediğin, yüzde yüz benimsemediğin birine oy da verilir. Hepsi meşru ve kabul edilebilir davranışlardır.
İki turlu oylamanın olmadığı, her defasında oyların yarısından fazlasının temsil edilmediği, “güçlü olan diğerlerini mertçe dövsün” ön kabulüyle işleyen bir siyaset ikliminde ittifak olmasın da ne olsun?
Ne diyeyim; seçim ittifakını namertlik olarak görenle demokrasiyi sadece sandık olarak gören kuzendir.

Haberin Devamı

Fazıl Say kimi kastetti?

Haberin Devamı

Eleştirdi Fazıl Say: “O kadar sıradan şarkılar için aylarca stüdyoda kalınır mı” diye sordu özetle. Soru doğru. Ama kastedilen popçularsa hedef yanlış.
Popçular o kadar fazla zaman harcamıyor stüdyoda. Olsa olsa evlerinde aranjör sırası bekliyorlar, stüdyoda değil. Aranjör şarkıyı bitirince de okuyup çıkıyorlar.
Stüdyoda asıl zaman harcayanlar Mor ve Ötesi, Duman gibi gruplar. Onların şarkıları da klişe pop şarkıları değil. Gruplar birlikte bir ruh yakalamak için uzun provalar ve kayıt süreçleri geçirirler. Bu bütün dünyada aynıdır. U2 da böyle yapar Metallica da. Çünkü grup üyeleri klasik müzikteki gibi sadece icracı değil, o müziğin sahipleridir. Her biri farklı katkıda bulunur. Bugün Duman’ın basçısı Ari Barokas basçı değildir sadece. Ya da Mor ve Ötesi’nde Kerem Özyeğen sadece gitarist değildir. Şarkılarla ilgili konuşur, birlikte son haline getirirler. “Evde beste yapsınlar, stüdyoda çalsınlar” olmuyor yani hayat. Biraz ezbere olmuş bu eleştiri...