Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünkü Milliyet’in manşeti. Adam facebook’ta tanıştıkları kadını iki aylık bir online muhabbetin ardından evine davet ediyor. Kahvaltı ediyorlar, hoş beş derken adam yakınlaşmaya çalışıyor.
Kadın olmaz ileri gitme diyor. Adam soyunmaya başlıyor. Kadını cinsel ilişkiye zorluyor. Kadın dur yapma n’oluyor diyor, adam dinlemiyor. Karşı koyunca ağzını elini kolunu tutup zorla cinsel ilişkiye giriyor, tecavüz ediyor kadına.
Kadın can havliyle yan odaya kaçıp kapıyı kilitliyor. Adam “aç kapıyı seni isteticem, ciddiyim” diyor (!). Sonra eline bir bıçak alıp “tamam gel beni öldür” diyor. Bu işkence saatler sürüyor. Kadın kurtulup kaçıyor, şikayetçi oluyor dava açılıyor. Bunun sizin başınıza geldiğini düşünün.
***
Hakim ne dedi biliyor musunuz? Rıza var. Kadın adamın evine gitmeseymiş. Önceden flörtleşmeseymiş.
Yani bir kadın bir adamla konuştu, iki kelam laf etti ya da diyelim olur ya, öpüştüler... Adamın sonrasında her türlü zorbalığa hakkı var. Hukuk bunu söyledi.
Bir insanın bir şeyi istemediğini anlatması için “yapma istemiyorum” demesi kafidir. Daha ne yapacak, mesaj vermek için kendini mi yakacak? Ama bizim hukukumuzda “hayır” yeterli değil.
Mahkeme adama alt sınırdan ceza vermiş. Niye? Çünkü iyi hal göstermiş adam duruşmalarda. Tecavüz et, ceketini ilikle, 12 yıl yerine iki buçuk yıl yat çık. Sonra belki başkalarına aynı şeyi yaparsın...
Bu davada hakimin kadın olmasına rağmen bu şekilde karar vermesine şaşılıyor. Şaşacak şey arıyorsak yardımcı olayım: Tecavüz yoluyla evlenme teklifi bu hükümet zamanında neredeyse yasal hale geldi.
Tecavüz yoluyla hamile kalan kadına “o çocuğu doğuracaksın” diyen devlet, bunu da normal karşılıyor. “E adam evlenecekmiş ama...”, “E sen de ne gidiyorsun adamın evine madem?”
Son 10 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 oranında arttı.
Kadının hali bu. Her türlü gündemden daha önemlidir, daha acildir.
Kadınına özgür ve eşit bir birey gözüyle bakmayan, hakkını koruyamayan toplumdan bir halt olmaz.
Söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi televizyonu açıp birbirine hakaret eden, tekme tokat girişen ceketli kravatlı “sayın” adamları izleyebilirsiniz..

Haberin Devamı

Sağolasın Duman!

Haberin Devamı

Sağolasın Duman. Kara günümüzde yine endam ettin, çıktın ortaya ey Duman. İçimiz sıkılıyor, yüreğimiz daralıyor, aklımızı yerinde zor tutuyoruz ne zamandır. Yalancıların sesi doğruyu bastırmış, gerçeklerin üzeri gazla örtülmeye çalışılıyor. Arsızlık yükselen değer, kötülük sıradan, sansür naklen. Otosansür ete kemiğe bürünse, dile gelse, canlı yayında “eee... evet... kem küm...” diye kitlenen spikeri görse isyan eder, “böylesini ben bile yapamam” derdi...
Tam zamanında yetiştin “Melankoli”nin klibiyle...
Sağolasın Duman. Biliyoruz ki o şarkı başka bir olayın ardından yazıldı, başka bir acı tarif edildi. Ama acılar hep aynı değil mi? Bütün kayıplar, gidenler arkada aynı hisleri bırakmıyor mu? Tam da Berkin’in ölümüyle, her zaman vicdan sahibi olmuş bir halkın genç evlatlarını andığı gün bu şarkı öyle iyi geldi, öyle anlattı ki hislerimizi...
Sağolasın Duman. Belki tamamen tesadüf bu şarkının o gün e-posta kutumuza düşmesi, klibin o gün her yerde izlenmeye başlaması. Bilmiyorum, önemli de değil. Şunu biliyorum ama, iyi geldi, insanlığımızı hatırlattı.
Sağolasın Duman. Bu halkın yıllarca bağrına bastığı isimler sapır sapır döküldü. Bizden de birer parça koparıp sonsuza kadar kalbimizden silindiler. Sen sağlam duranlardan oldun. Çocukların kafasına gaz kapsülüyle nişan alınırken şarkını yaptın, desteğini verdin.
Sağolasın Duman. “Başbakanım başbakanım” diye konuşanlardan, “o hırsızsa ben de hırsızım” diye kendini halkın kanını emenlerin önüne atanlardan olmadın.
Sağolun isimleri say say bitmeyecek bütün vicdanlı, lafını eylemini esirgemeyen sanatçı insanlarımız. Biz sizi biliyoruz. Gırtlak çatlayana kadar bağırmaya, azarlamaya, her gün gazeteye ilan vermeye, yeri göğü posterlerle donatmaya, 30 kanaldan hakarete, polise, gaza, suya, TOMA’ya bir şarkı, bir şiir, (bazen bir “caps”) yeter.
Tarih bunları yazar...