Her taraf orta direk Rus dolu. Az Alman. Bir iki Türk... Dev gibi bir otel. Basmışlar betonu sahile. Lüks görünümlü. Ama sadece görünümlü. En iyimser tabirle “gücümüz buna yetti” Las Vegas’ı tadında. Girerken kolunuza bir bileklik takılıyor içeride her şey bedava. Aman ne güzel.
Kahvaltıya iniliyor. Devasa bir kahvaltı reyonu, adeta bolluk. Binler arasında yer bul, tabağını koy, o tabağa iki peynir biraz zeytin, biraz preslenmiş hindi salamı koymak için kuyrukta bekle, markasını bilmediğin reçellerden tabağını donat.
Ardından sahil keyfi. Sahile in, in ki tatilin tadını çıkar.
Şezlonglarda yer kapma mücadelesi sonucu kıyıda kenarda Orta Asya steplerinden ya da Sibirya ya da Urallardan ya da Bavyera’nın köylerinden bu şezlonga transfer edilmiş ailelerle omuz omuza denize gir.
Deniz de ne deniz. Akdeniz’in mavi suları olmuş kahverengi. Bir karış suyun dibi görünmüyor. Ne gam. Denizi beğenmediysen havuzda tarzancayı iyi bilen animasyoncularla “Yatcaz Kalkcaz” şarkısı eşliğinde el çırpma ya da havuza atlama eğlencelerine katıl.
Ardından Karla Kola marka koladan ya da Pera marka biradan ya da Eko marka rakıdan içebilirsin.
Akşama doğru gene yemek. Çay için kuyruk, kahve için kuyruk, su için kuyruk, soda için kuyruk...
Gece diskoya. Diskoda sosyalleşme, adı sanı duyulmamış markada içki şişelerinden edilen kokteyller iç. Merdiven altı imalatı votka, rakı, şarap gırla. Şanslıysan ya da bünyen kuvvetliyse zehirlenmeden, komaya falan girmeden diskodan doğru yatağa.
Ertesi gün. Aynısı. Ertesi gün. Aynısı. Ertesi gün. Aynısı...
Rüya gibi bir Türkiye tatili...
Böyle geçen bir haftanın ardından oturduğun şezlongdan doğru Avrupa’nın, ya da Rusya’nın, ya da Ukrayna’nın, ya da Uralların, ya da Sibirya’nın kasabalarındaki eve transfer. Şahane bir Türkiye deneyimi. Seneye gene inşallah. “Erken rezervasyonda patlama yaşanıyor” vs vs...
***
Alanya’daydım. Turizm gelişiyor, şu kadar milyon turist geliyor denen turizmimiz bu. Haftalığı her şey dahil üç kuruş on para için çevre ve doğa katliamı. Yüzlerce binlerce otel.
Şimdi Datça ve koyları da otel yapılaşmasına açılıyor. “Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Plan Hükümleri” işte bunu içeriyor: Palamutbükü’ne Kargı koyuna, daha nicelerine otel yapılsın, sahiller otellerin olsun, paket turla gelenler kalsın.
Türkiye bu hesapsızlığı, bu çevre katliamını, bu vizyonsuzluğu hak etmiyor.
New Balance giyen işçi mi olur?
Soruyorlar: New Balance giyen işçi mi olur? New Balance giyen işçi de olur, dar pantolon vintage yelekli gösterici de olur, tazyikli suyun önünde duran DJ de olur, haklar ve özgürlükler için yürüyen “Kanuni” de olur, kolunda çantayla gaz yiyen kırmızılı kadın da olur, omuz omuza Taksim’e çıkan Fenerbahçe-Beşiktaş-Galatasaray taraftarı da olur, el ele tazyikli sudan kaçan ulusalcıyla Kürt de olur, iş çıkışı ceketi kravatı atıp yürüyüşe giden beyaz yakalı da olur. Hepsi olur.
Her fırsatta yeni Türkiye yeni Türkiye diyenler işlerine gelince eski klişelere sarılmayı ne de güzel biliyor.
“Başörtülü kadınlar neden makyaj yapıyor” diye sormaktan ne farkı var bunun?
İkisinin de yanıtı şu: “Sana ne?” Sen özgürlüklere, haklara, demokrasine, ekonomine, vatandaşına sunduğun yaşam kalitesine bak. Gerisine herkes kendi karar verir.