Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yok, yok medya bitti; eskiden her şey ne güzeldi, “kağıt nostaljisi” falan diye kafa ütüleyecek değilim. Gazete sorunsalım kavramsal ya da etik değil

Her sabah belli sayıda gazete alıp okuyorum. Gazeteleri kağıttan okumayı seviyorum. Hayır “Dokunmak hoşuma gidiyor, kağıdın keyfi başka” falan gibi ahkamlar kesmem. İşime gelince internetten de okuyorum çünkü. Ama işin aslı kahveyle, çayla gazete okumak hoşuma gidiyor. Eski kafalılıksa eski kafalılık. Övecek değilim, sadece hoşuma gidiyor işte.
Sorunum şu ki ne zaman bunu yapsam illa birisi gelip gazetelerime sulanıyor.
Bazen hiçbir şey sormadan gazetelerimi karıştırmaya başlayanlar oluyor.
Dik dik bakınca “A pardon sizin miydi, ben kafenin sanmıştım” diyorlar.
“Okudunuz mu?” “Gazeteleri alabilir miyiz?”

Hep dert mi anlatacağım?
Hayır kardeşim alamazsınız. Ben okuyorum. Ayrıca onları satın aldım. Okuduktan sonra da vermem. Bazen dönüp bir şeye bakmak istiyorum. Daha son lokmayı çiğnerken önümdeki tabağı kaçıran işgüzar garson gibi gelmeyin üzerime...
Ayrıca ben neden bütün bunları açıklamak zorundayım? Gazete satın alıp okuduğum için neden ezik ezik dert anlatıyorum her sabah en az üç dört kişiye? Neden özür diler gibi konuşuyorum? Ve bunun için neden kendimi bencil ve uyuz biri gibi hissediyorum?
“Hayır” yanıtından tatmin olmayıp zorlayanlar var: “Sadece ekine bakıp getireyim?” diyen mi istersin, oturduğu yerden bıkıp usanmadan seni kesip masadan kalktığın anda atmaca gibi gazetelere üşüşenleri mi? Model model...
En tahammül edemediklerimse “hayır” yanıtını alınca bozulanlar. Ne yani yemeyeceğiz gazeteni diye ters ters bakanlar. Bunu şahsına yapılmış bir hakaretmiş gibi kişiselleştirenler, arkasını dönüp yürürken kendi kendine sesli sesli terslenenler, oturduğu masada sağa sola beni işaret ederek bir tür hastaneden açmış Carrie Mathison (izleyiniz “Homeland”) muamelesi yapanlar.
Arkadaş gazete 50 kuruş. İçinde emek var. Beğen beğenme, insanlar bunu hazırlıyor, birileri yazıyor, birileri basıyor, birileri dağıtıyor.

Satın al bir zahmet!
Ha “Yazılı basın bitti, ben internetten okuyorum” diyorsan, e o zaman buyur internetten oku, hepsi bedava, neden benim gazeteme sulanıyorsun?
Bugünkü kuşaklar müziği bedava bir şey, doğal bir hak olarak bildi, öyle benimsedi. Onlar doğduğunda öyleydi çünkü. Hadi diyelim sen de basını böyle gördün, öğrendin, internetten bakılan foto galeri, cep telefonuna gelen link, Facebook’ta like edeceğin resim olarak tanıdın bildin.
İyi güzel. E ama gazeteme sulanma...
Mp3 sever gelip “CD’nizi alabilir miyim, dinlemiyorsanız” diye soruyor mu? O işi çoktan geride bıraktı. Sen de bırak. Ya da 50 kuruşuna kıy satın al bir zahmet.
Bir de “yazılı basın bitti” deniyor.
Benim gördüğüm, yazılı basın hâlâ kıymetli. Memlekette daha “gideri” var.
(Not: Okuduktan sonra bırakıyorum zaten gazeteleri, isteyen okusun diye. O kadar da gıcık değilim.)

Haberin Devamı

Yazılı basın asla ölmez

Gazetelerle ilgili 5 film

Haberin Devamı

* All The President’s Men: “Başkanın Bütün Adamları”. Araştırmacı gazetecilik böyle yapılır. Gerilim ancak bu kadar iyi verilir.
* The Paper: Bir gazeteciyle haber yaptığı insanlar arasındaki mesafeye dair şahane bir hikaye var bu filmde.
* The Front Page: Sağlam içen, kurt gazeteciler üzerine. Jack Lemmon ve Walter Matthau gibi iki eski kurt. Yönetmen Billy Wilder. “The Apartment”ı sevenler izlemeli.
* His Girl Friday: Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri bana kalırsa. 1940 tarihli bu basın parodisinden bugün bile öğrenecek çok şey var.
* State of Play: İngiliz dizisinin 2009 tarihli yeniden çekimi. Russel Crowe gazeteci ve bir cinayeti araştırırken olaylar karışacak. Biraz gazetecilik, biraz polisiye...

Haberin Devamı

PAZAR ALBÜMÜ

“Wenu Wenu” Omar Souleyman

Omar Souleyman. Suriyeli Kürt müzisyen. Türkiye sınırındaki Resulayn’da doğmuş. Hani şu Suriye’deki iç savaş haberlerinden tanıdığımız Resulayn... İç savaştan kaçıp Türkiye’ye gelmiş. Yaz başında Urfa’da mülteci olduğunu öğrendim. Şu ara New York’ta konserler veriyor. 40’larında siyah gözlüklü, bıyıklı Kürt diyarlarında sıkça rastlayabileceğiniz tipik bir Ortadoğulu müzisyen. Tarzı mı? Fantezi-arabesk-elektronik dans olarak özetlemeye çalışalım. Düğünde haydi beyler tadında oyun havaları çalar ya. O tür. Yoğun elektro bağlamalı Kürtçe ve Arapça şarkılar. Zaten yıllarca düğünlerde çalmış.
Omar Souleyman, Björk’ün “Crystalline”ini cover’layarak ilgi çekti. Damon Albarn ile çalıştı. 2011 itibariyle Glastonbury’de bile çaldı. Yeni albümü New York’ta, Brooklyn’de kaydedildi. Prodüktör Four Tet. Referansları çok iyi. Albüm NME, Q, Uncut, Mojo’dan 100 üzerinden 80 almış. Rolling Stone 70 vermiş. Observer 60’ta karar kılmış. Sıra dışı işlere merak salan Batılıların ilgisini çektiği, kulaklarının pasını sildiği kesin. Müzik yerinde durmuyor, savaş tanımıyor. Çıkacağı, gideceği varsa Resulayn’dan da çıkıyor, dünyaya ulaşıyor.
Bizim için tanıdık, Batı için sıra dışı. Omar Souleyman ile tanışın.

Google'dan al haberi!

“Kadınlar evde oturmalı”, “Kadınlar konuşmamalı”, “Kadınlar mutfakta olmalı”, “Kadınlar köle olmalı”...
Google’da arama yaparkan arama çubuğuna bir sözcük yazdığınızda size bu sözcükle ilgili en fazla aranan ifadeleri otomatikman getiriyor yazılım. Yani bir anlamda lafınızı genelleyerek tamamlıyor Google. Kadınlar (women should) yazınca çıkanlar bunlar. Geçen hafta dünya basınında haber oldu. “Yuh” dedik tabii...
Merak ettim acaba erkeklerle ilgili ne önerecek Google.
“Erkekler karılarına sadık kalmalı”, “Erkekler erkeklerle yatmamalı”, “Erkekler hep dua etmeli”... Manzara pek muhafazakar.
Peki çocuklar? “Çocuklar erken yaşta İngilizce öğrenmeli”, “Çocuklar suç işlediklerinde yetişkin muamelesi görmeli”, “Çocuklar tokatlanmalı”.
Dünya çok sıkıcı bir yer dedim. Ve lakin dayanamadım, ona buna bakmaya başladım. Sonunda Türkiye yazınca ne çıkacak bakayım dedim (Turkey should).
Türkiye AB’ye girmemeli. Türkiye Suriye’yi işgal etmeli.
Allah akıl fikir versin. Eskiden “kahve geyiği” denirdi.
Şimdi Google’dan al haberi.