İki koltuk arasındaki kol koyulacak şeye ne deniyor? Kolçak mı? İşte onu ele geçirmek için verilen savaşlara dirsek savaşları denir.
Hayatın anlamı, varoluşun temeli, sınırlarını çizip “burası benim” demekte, o kolçağı ele geçirip bayrağı dikmekte, dirseği oraya gururla dayamakta gizli.
Sen dayamazsan başkası gelir, dirseğini oraya sanki babasından kalan evindeki koltuğundaymış gibi rahat rahat dayar.
O huzur içinde yolculuğun tadını çıkarırken siz tam kaburgalarınızın bittiği hizada, onun hafif aşağısındaki karın boşluğunda bir adet dirsekle hayatınızı geçirmek durumunda kalır o meşhur soruyu sorarsınız: Ben nerde yanlış yaptım?
Ama hayır, geri çekilmeyin. Koltuğun diğer tarafında kaydıkça o dirsek size daha da yaklaşacak. “Babasının malı gibi” rahatlığı tavan yapacak.
Biraz dişinizi sıkın konumunuzu kaybetmeyin. Geri çekilirseniz kaybettiğiniz toprakları geri almak daha zor olacak. Direnin. Ya da bel altında bir dirsekle yaşamayı öğrenin.
***
İdeal olan koltuğa oturur oturmaz teklifsizce kolçağa dirseği dayamaktır. Sakın “acaba rahatsız eder miyim” diye düşünmeyin. Hayatta iki seçenek var. Ya siz ya da onlar rahatsız olacak. Dirseği koyun, şimdi onlar düşünsün.
Bunu yaptınız mı bir kere bu artık bir “veri”dir. Sanki tarihin başlangıcından beri o kolçak size aitmiş, o dirsek orada duruyormuş gibi davranın. Evrene bu enerjiyi yayarsanız kimse oraya bir daha dirseğini koymaz.
Siz tesadüfen pozisyon değiştirip dirseğinizi kaldırsanız bile kolçak sizindir. Yanınızdaki bunu benimseyecek, hayatını bu şekilde geçirmenin yollarını arayacak bir süre sonra zaten kolçak dirsek gibi konular hayatından çıkıp gidecek, tek derdi kendi küçük koltuğunda huzur içinde uyumak olacaktır.
İşte o noktada dizi devreye sokun. Açın açın. Dizinizi açın rahat oturun. Dirseği koyan dizi açmaya da hak kazanır. Kurallar böyle değil ama olsun, yapabildiğiniz kadar yapın, ileri gidebildiğiniz kadar gidin. Neden diye soranlara “çünkü gidebiliyorum” deyin.
Teknik olarak konuşursak uluslararası normlar ve içtihatlar iki yanınızdaki kolçaklardan birine sahip olmanızı makul kılar. Sol bel altında dirsek var ama sağdaki kolçak sizin en azından. Siz de başka birinin bel altını zorluyorsunuz.
Bir diğer ekol ise kolçağı kaybeden dizleri açmada eşitler arasında önceliklidir der. (Primus inter pares).
Ama o iki dirseği birden dayayan bir de dizleri yana açanlar yok mu? İşte bu ancak diktatörlüklerde olur.
Dirseği kaldırmaya niyeti olmayan, dizlerini de iyiden iyiye açmaya başlamış, bütün vücut kısımlarıyla sizin koltuk sahanızı ihlal eden birine karşı ne yapılabilir?
Kesin çözüm olmamakla birlikte bazı yöntemler var. Şaşırtmaca bunlardan biri. Kalkarmış gibi yapın, “oh kurtuluyorum toptan” diye size yol verecek. Kalkmayın. Dirseği koyun dizi açın. Şaşırtmaca işe yarar, çalışmadığı yerden geldiniz.
***
İşin püf noktası bu apaçık savaşı aslında hiç savaş yokmuş gibi yürütmekte. En ufak bir oflama puflama yandakini mağdur duruma düşürür. Size sorunlu muamelesi yapılmasına yol açar. Mağdurken bir anda zalim muamelesi görür her şeyi kaybedersiniz.
Böyle bir savaş vardır ama yüz yüze temasta gülücükler ve kibarlık elden bırakılmaz. Bu savaşı kazanmanın sırrı böyle bir savaş yokmuş gibi sabırla ve sinsice savaşmakta.
Uçakta 10 saat kadar süren bir dirsek savaşı sonrasında ağır yenilgi alan biri olarak yazıyorum bunları.
Siz başka bir şey mi anladınız yoksa?
Medyada büyük beklenti!
Şarkıcıdan şarkı isterken peçeteye yazıp garsonla sahneye yollamak adeti vardır. Hala yaşatılıyor mu bilmiyordum, meğer devam ediyormuş. Gazetelerde muhtelif köşeciler üç beş yılda elinde bavulla çıka gelen gazeteciye istekte bulunuyor köşelerinden.
“Bir gemicik belgesi vardı bir bak bakalım bavulda var mı?”
“İsviçre’den bavul dolusu parayla gelen bakan kimmiş onu da bir şeyederseniz...”
Medya “hizmet”ten gelecek belgelere odaklandı. Marta kadar daha neler göreceğiz kimbilir. Hakikaten enteresan memleketiz.
İtiraf ediyorum
* Adalet Bakanı’nın “mahkumları utandırmadan soyuyoruz” açıklamasının ardından mahkumlardan da “utanmadan soyunuyoruz” açıklaması gelecek mi merak ediyorum.
* Başbakan’ın belediye başkan adaylarını tanıtırken yaptığı 1998 model Eurovision şovu bana Deniz Baykal’ın Michael Jackson gibi yanar dönerli ışıkların arasından kürsüye gelişini anımsattı. Neler gördü bu gözler...
* Yahoo e-mail adresi olanların birleşip bir parti kurmasını istiyorum. Hayatta hiçbir mail sahibi Yahoo mail sahibi kadar zulüm ve mobbing’e uğramamıştır. Ne yapalım kardeşim zamanında adımızla soyadımızla almışız Yahoo’muzu. Şimdi gmail’li olacağız diye mehmet alt çizgi tez 111 nokta kom falan mı olalım Ahmet Altan gibi? (bkz. ahmetaltan111@gmail.com)