Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu davet etti, Lefkoşa’ya gittik.. Öğle yemeğinde bir masanın etrafında toplandık..
Konu malumunuz.. 40 yıldır bitmeyen mesele.. Rumlarla müzakere süreci..
Aslında sonucu şimdiden belli..
Yine çözümsüzlük çıkacak..
1 Temmuz’da masadan oturulduğu gibi kalkılacak.. Kalkılacak da herkes yoluna gidecek mi?
Yani ‘Ada’da iki devletli formül resmiyet kazanacak mı? Çok zor..
Ama birkaç yıllık ‘görüşmeme’ durumu olacağı kesin..
İktidarın 28 Şubat’tan hesap sorma hakkı vardır.. 28 Şubat’ın izlerini silme hakkı vardır..
Ama bunu çocukların üzerinden yapma hakkı yoktur..
28 Şubatçılar ne yaptı?
Zorunlu eğitimi 8 yıla çıkardı..
Niye çıkardı?
5 yıl az, çağdaş dünya 8 yılı bile az buluyor, 11-13 yıl zorunlu eğitimi öngören ülkeler var diyerek mi?
Daha iyi eğitim verebilmek için mi?
Galiba 7 Şubat ‘milat’ olacak demiştim.. Oluyor da.. İlk işaret medyadan geldi.. İktidara yakın duran kalemlerle iktidara uzak duran kalemler arasındaki mesafe daraldı..
Aslında kalmadı gibi bir şey..
Memleketin hali konusunda aynı tespiti yapmaya başladılar..
Demokrasinin kara delikleri bir süredir söyleniyordu ama iktidara yakın cephe duymazdan geliyordu..
Yok farz ediyordu..
Gerçi son zamanlarda eleştirenleri yaftalamaktan vazgeçilmişti.. Otoriterleşme eğiliminden söz edenin üzerine topluca saldırılmıyordu..
CMK’nın 250 ve 251’inci maddelerine dikkat çekenler ‘senin niyetin başka’ diye susturulmuyordu..
Başbakan öyle bir söz söyledi ki üç gündür konuşuyoruz, tartışıyoruz.. Her birimiz bir yere çekiyor, bir sonuç çıkarmaya çalışıyor..
Dediği şu: Seçilmişi atanmışa kul etmeyiz..
İyi de ne var bunda..
Tamam söz doğru söz de, alkışlanacak söz de, son gelişmeleri izah etmedi.. Cuk oturmadı.. Sanki havada kaldı..
Veya havada kalmış gibi oldu!..
Niye mi?
Şundan..
Perde arkasında şu var diye başlayan ifadelerle o kadar çok şey yazıldı ki..
Cemaat-iktidar çekişmesinden başlandı, MOSSAD’ın parmağı olduğuna kadar gidildi..
Kimi, MİT’in içine sızan yabancı ajanları suçladı..
Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olduktan sonra yaptığı büyük temizliğe dikkat çekildi.. Yabancı ajanları temizlediğine..
Oyun içinde oyun var, bu iş onların tezgâhı demeye getirildi..
*
Kimi, emniyet ve yargıya sızan İsrail ajanlarından söz etti.. MİT’i itibarsızlaştırma planından..
İ lk yarı kötü, uyuz, zevksiz maçtı. İkinci yarı atak, heyecanlı, gollü maç oldu. Niye mi böyle oldu?
Gördüğüm kadarıyla Carvalhal ilk yarıda daha doğrusu golü yiyene kadar Braga maçının antrenmanını yaptırdı..
İki kanadın önünü Veli ve Necip ile sağlamlaştırdı. Rakibin üzerine gitmedi, rakibin üzerine gelmesini bekledi. Oyunu orta göbekte sıkıştırmaya çalıştı. Quaresma ile rakibi zorlamayı...
Yüksek toplarla da Almeida üzerinden golü aramayı hedefledi.
Q7, Braga’daki maçta olduğu gibi sahaya yine serbest adam çıktı.. ‘Ne yaparsan yap bir şeyler yap’ taktiğiyle..
Dedim ya provaydı.
Valla olmuyor, ne kadar istesem de olmuyor.. Pazar günleri farklı denizlere yelken açmak istiyorum, siyasi ortam izin vermiyor..
Bu aralar olmuyor..
Günlük meselelerden uzak pazar keyfi yaşanamıyor!.. Yine böyle bir haftadayız..
MİT krizi konusunda birçok senaryo yazıldı.. İçlerinde akla mantığa sığan da vardı, akıllara ziyan olan da..
Haa.. Belki de, ‘akıllara ziyan’ dediğimiz, olan biteni en iyi anlatan senaryodur!
O kadarını bilemem..
*
Yargıtay 13. Ceza Dairesi karar almış.. Özetle demiş ki..
Soruşturma uzun, dava kısa sürmeli.. Bütün deliller toplanmadan yazılan iddianame reddedilmeli..
Aslında bu evrensel kuralı hatırlatmak için karar almaya gerek yoktu.. Olması gereken zaten buydu..
Bizde ise tam tersi oluyor..
Soruşturma kısa, dava uzun sürüyor.. Şüpheli önce tutuklanıyor, sonra delil aranıyor.. Dava sürerken bile delil aranıyor!.
Bu yüzden insanlar ‘delilleri karartmaması için’ hapiste tutuluyor..
Sonuç; inandırıcılık yüzdesi azalıyor..