Yazılanlara topluca baktım ve gördüm ki.. Çoğunluk, bundan sonra ne olacağından ziyade cemaatle-AKP arasında çatışma var mı yok mu meselesiyle meşgul..
Yoğunlaşma bunun üzerine..
Mesela dün.. Yeni Şafak’ın iki yazarı (biri milletvekili ve Başbakan’ın danışmanı) aynı sayfada yan yana bu konuyu ele almış..
AKP’li Yasin Doğan; ‘çatışma yok, hiçbir zaman da yaşanmamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır’ demiş..
Hatta böyle bir çatışmanın üretilmek istendiğine işaret etmiş..
Ali Bayramoğlu, çatışma görüntüsü vardı ama ‘sorunu örtme istikametine girildiğini’ savunmuş..
*
Öğle saatlerinde Beşiktaş’ın ilk on biri belli oldu. Şöyle bir baktım golcü yoktu. Oyunu rakip alanda tutacak topçu vardı. Simao ve Quaresma bu işin erbabıydı. Hele gününde olurlarsa sağdan soldan yapacakları ataklarla rakibi delik deşik ederlerdi.
İyi de golü kim atacak?
Carvalhal’ın bir bildiği vardır dedik. Stadın yolunu tuttum. Çünkü Braga’yı kimse Carvalhal’den daha iyi tanıyamaz.
* * *
Maç başladı, Carvalhal’ın taktiği belli oldu.
Hedef gol yememek... Kalabalık orta saha ile rakibi durduracak, orta alanda meşgul edecek.
Peki hücum?
Bugün pazar.. Vaktimiz her zamankinden fazla.. Arkamıza yaslanıp ‘olan biteni’ anlamaya çalışalım..
Gerçi tüm açıklığıyla anlamamız zor.. Karmaşık bir konu; tek boyutu, tek yönü, tek bir açıklaması yok..
İki kelimeyle özeti şu..
Devlet krizi..
Biliyorum bu tabir çok kullanıldı.. Kurumlar arasındaki ufak tefek çekişmeler bile böyle anlatıldı..
Bu onlar gibi değil..
Bu harbiden devlet krizi..
MİT Müsteşarı’nın ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağrılması az buz bir iş değil..
Özel yetkili savcı yetkisini aştı, aşmadı tartışmasıyla noktalanacak bir mesele de değil..
MiT’in ‘görevsizlik’ ve ‘yetkisizlik’ itirazı kabul edilse bile her halükârda dallanıp budaklanacak..
Çünkü, medyaya sızan bilgilere bakarsak MİT hakkındaki iddialar çok vahim..
MİT’in KCK’yı yönettiği iddia ediliyor..
İçine sızdığının, aktif rol üstlendiğinin, bazı silahlı eylemlere göz yumduğunun ötesinde..
İstihbarat toplama vazifesini aştığı söyleniyor..
Beşiktaş çok iyi oynadı diyemeyeceğim ama akıllı oynadı diyebilirim.. Hele Kayseri, hele Mersin, hele Fener maçından sonra ‘şahaneydi’ bile denilebilir..
Beşiktaş, Kayseri maçını alabilirdi..
Mersin maçını da.. Hadi çok da abartmayalım Fener’le de berabere kalabilirdi diyelim..
Hiçbiri olmadı..
Neden mi?
Beşiktaş şaşkındı, ne yaptığını bilmez haldeydi, çekülü kaymıştı.. Ortayı bulamıyor, gol yollarına akamıyordu..
Sivas karşısında tam da ‘bu enayilik ortadan kalktı’ diyecektim..
Soru; gazetecilere, yazarlara en fazla mektup nereden gelir? Cevap; cezaevinden..
Ne yapsınlar ki..
Dertlerini anlatmaları, seslerini duyurmaları için ellerinde tek bir araç var..
Mektup..
Genelde tecritten şikâyet edilir, sık sık uygulanan disiplin cezaları nedeniyle açık görüşün engellenmesinden..
Bir de..
Özellikle kadın mahkûmlar hastanede muayene olurken başlarında asker beklemesinden dert yanıyorlar..
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bir meseleyi enine boyuna konuşmadan başka bir meseleye geçiyoruz..
Pas geçtiğimiz konulardan biri de üniversitede yaşananlardı..
Öğrencilere verilen cezalar diyelim..
Festival afişi astın, gösteriye katıldın, sosyal medyada yöneticileri eleştirdin af yok..
Bir aya kadar uzaklaştırma..
Daha vahim durumlar da var..
Örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle üniversiteden kovulanlar da var..
Zannediyorum ki son yıllarda en çok duyduğumuz iki kelime bu..
Başbakanımızın talimatıyla..
Bakanlar, belediye başkanları yaptıkları bir işi, bir projelerini anlatırken mutlaka Başbakan’ın talimatıyla yapıldığını söylüyorlar..
Sadece büyük projelerde değil..
Küçük işlerde bile; ‘Başbakan’ın talimatıyla’ olduğunun altı çiziliyor..
Misal mi?
Çok..