Mehmet Tezkan

Biliyorsun ki, ‘İstanbul Cup’tan beri Türk milleti seni sever. Senin de İstanbul’u sevmen gerekirdi. Ne de olsa kariyer merdivenlerini tırmanmaya İstanbul’da başladın.
Taa Dünya ikinciliğine kadar geldin.
Final oynasaydın kötü mü olurdu?
Hadi final zordu diyelim, sakatlıktan yeni çıktın diye ses çıkarmayalım. İnsan yarı finale kalamaz mı?
Ya herro ya merro taktiğiyle oynadın kaybettin.
Önceki gün de böyle oynamıştın.
Yine kaybettin..

PKK saldırılarıyla sarsıldık, teröre odaklandık.. Üstüne deprem acısı geldi..
Başka meseleleri konuşmaz olduk..
Geçen hafta sessiz bir tartışma yaşandı.. Tartışmanın konusu üniversitelerin sessizliğiydi..
Memlekette ne olursa olsun üniversitelerin çıtı çıkmıyor..
Neden!
Basit gibi görünüyor ama çok büyük sorun.. Çünkü bir ülkede bilim adamları susar da onların yerine kifayetsiz insanlar konuşmaya başlarsa o ülkenin geleceği aydınlık olmaz..
Üniversiteler liseleşirse bedeli on yıllar sonra çıkar..

Dünyanın en iyi kadın tenisçilerini iki adım ötede çıplak gözle seyretmek heyecan vericiydi.. İlk gün muhteşem başladı.. Dünyanın bir numarası Wozniacki de korta çıktı, dünyanın iki numarası Sharapova da..
O zaman anladım ki, Türkler de uzun boylu, sarışın, güzel tenisçi seviyor..
Wozniacki ve Sharapova da sanki bizden biri gibiydi.. Bir ilgi, bir ilgi.. Görmeliydiniz..
Wozniacki’yi anladık, o bizim reklam yıldızımız.. THY’nın tanıtım meleği..
Peki Sharapova ne!
* * *
Ama bir dakika..

Özel nedenlerle iki gündür kalem oynatamadım.. Ama aklım, fikrim, yüreğim Van’daydı..
Konuşmaların ana konusu Van depremiydi.. Çoğu kişi Japonya’da geçen mart ayında yaşanan büyük depremle kıyasladı..
Hani insanların bir şişe su almak için tek sıra kuyruk olduğu görüntüler vardı ya..
Onunla..
Kimse yiyeceğe içeceğe hücum etmemişti.. Birbirlerine saygılıydılar, kimse ikinci şişe suyu istememişti..
Başkasının hakkını kapmaya çalışmamıştı..
*

Meşhur Deniz Feneri soruşturmasını biliyorsunuz.. Meşhurluğu şuradan..
Almanya’da yıllar önce dava bitti, Türkiye’deki soruşturma safhası üç yıldır bitmedi..
İddianamesi yazılmadı..
Dört ay önce, yolsuzluğun Türkiye’deki uzantısı olduğu iddia edilen kişiler tutuklanmıştı..
Zahit Akman ve arkadaşları..
Serbest bırakıldılar..
Çarpıcı bir gelişme falan yok.. Onları aklayan yeni bir belge de ortaya çıkmadı..

Ortalık yangın yerine dönmüyorsa.. Birbirlerine ters bakan Türklerle Kürtler kavgaya tutuşmuyorsa.. Mahalleler arası atışmalar çatışmaya dönüşmüyorsa.. Karşılıklı dükkân basma, kahvehane basma olayları yaşanmıyorsa..
MHP lideri Bahçeli’ye borçluyuz..
Dün yine en kritik günde ülkücü camiayı uyardı.. Provokasyonlara gelmeyin, bin yıllık kardeşliğimizi bozmayın dedi..
Bu o kadar önemli ki..
BİR: Kendi tabanına sokağa çıkmayın, gösteri yapmayın, şehit cenazelerinde sakin durun talimatı verdi..
İKİ: Kürtlere ilişmeyin dedi..
En ufak taşkınlık iç savaşın bile kapısını açar.. Ne bin yıllık kardeşlik kalır, ne kız aldık kız verdik demeceler..

Lafı uzatmayacağım.. Hepimizin içi acıyor, metanetimizi kaybetmemeye çalışıyoruz ama yüreğimiz haykırıyor.. İsyan ediyor..
Toplantı saatinde şehit ailelerinin fotoğrafları gelmeye başladı; birer ikişer.. Subayların ‘şehidiniz var’ diyerek kapıyı çaldıkları anın fotoğrafları..
Yazı işleri masasının gözleri doldu, boğazı düğümlendi..
Başımız sağolsun..
*
Lafı uzatmayacağım dedim.. Ama birkaç soru sormadan da edemeyeceğim..
PKK militanları bu saldırıyı nasıl gerçekleştirdi?

Gündemin yoğunluğundan olsa gerek üzerinde durulmadı.. Gazete sayfalarında, televizyon haberlerinde yer bulamadı..
(Başka konulardaki sözleri ağır bastı)
Başbakan’ın Kızılcahamam’da yaptığı konuşmada bir bölüm var ki.. Üzerinde durmaya, kodlarını çözmeye, tartışmaya değer..
Gelin önce o bölüme bakalım..
*
“AK Parti sadece Türkiye’nin değil, dünyanın partisidir. Mogadişu’dan Saraybosna’ya, Şam’dan Üsküp’e, Sana’dan Bişkek’e, Abu Dabi’den İslamabad’a, Gazze’den Bingazi’ye, Priştina’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dünyanın neresinde bir mazlum varsa AK Parti onun yanı başındadır.”
*