Genelkurmay Başkanı’ydı.. Emekli olup köşesine çekileli bir ay bile olmadı.. Ses kaseti ansızın internet sitesine düşüverdi.
(Buraya not düşmek istiyorum..
Bir: Önceki Başkan’ın ses kaseti görevdeyken internete düşmüştü.. Onun emekliliği beklenmemişti..
İki: İnternete düştü tabirine taktım.. Yasadışı dinlemeyi yayınlayanların kendilerini bu işten sıyırma ayracı sanki.. Günah benden gitti der gibi; internete düşen!..
Aaa, dikkatli olsaydın da düşmeseydin!..)
*Ses kaydının içeriği vahim..
Terörle mücadele eden askerlerin ne halde olduğunu gösteriyor ki, vay anasına deyip geçiştirilecek cinsten değil..
Bayram tatili üç gündü.. Pazartesi yarım iş günü, cuma tam iş günüydü.. Bakanlar Kurulu, bu iki günü idari tatil ilan etti.. Önü, arkası cumartesi pazara denk gelince, Ramazan Bayramı dokuz gün oldu..
Çalışanlar sevindi..
Sevindi ne demek göbek attı..
Peki, bu kararın Türkiye’ye maliyeti ne!
Cumartesi, pazar tatillerini saymıyorum..
Üç günlük Ramazan Bayramı’nı da dikkate almıyorum..
Sadece yarım günlük pazartesiyle cuma gününü hesaba katıyorum.. Bakanlar Kurulu’nun kararıyla Türkiye’nin kaybı 4.5 milyar lira..
Ortalık ne zaman kan gölüne dönse.. PKK ne zaman şiddet kussa aklıma hep 1 Mart tezkeresi gelir..
Acaba derim, o tezkere geçseydi, PKK bugün varlığını sürdürebilir miydi? Sürdürse bile bugünkü kadar güçlü olabilir miydi? 50 kilo bombayı patlatabilir miydi? Bu mesele 2003’ün ilk aylarında çok tartışıldı..
Açık söyleyeyim, ben de tezkereyi reddedersek ileride ağır bedel ödeyeceğimizi savunanlardandım..
Savaşa bulaşmayacaktık, kendi sınırımızı sağlama alacak, PKK’nın dağınık, silahsız, moralsiz, amaçsız, çaresiz militanlarına kışkış diyecektik..
Kamplarını dağıtacaktık!..
*
Az sayıda kişi bunları söyledi ama tam tersini savunanlar büyük çoğunluktaydı..
Televizyonlara çıkan yorumcuları dinliyorum, gazetelerdeki yazıları okuyorum..
Kimse bu soruya yanıt veremiyor..
Silvan’dan başlayıp Çukurca’da doruğa ulaşan PKK saldırılarına henüz kılıf bulunamadı..
Şu nedenledir, bu nedenledir diyen, diyebilen yok..
Barışı konuşurken savaşın göbeğine nasıl düştük, niye düştük, neden düştük?
Kocaman bir soru işareti..
İmralı’nın bildiğini zannetmiyorum..
Gittiğim her şehirde, uğradığım her semtte, geçtiğim sokakta kafamı kaldırır yukarılara bakarım..
Balkonlara..
Yaşam var mı diye bakarım..
Gözümü alamam..
Çiçeklerle süslenmiş, masa sandalye konulmuş, tarzı olan, yaşayan balkona rastlarsam acayip sevinirim..
Çünkü bizde balkonlar ıssızdır..
Evin sakinleri tarafından terk edilmiştir, kendi haline bırakılmıştır, unutulmuştur..
Dün, PKK saldırılarının amacı belli.. Ankara’yı şiddet çukuruna çekmek istiyorlar derken en çok kimin işine yarar sorusuna da yanıt aramıştım..
Arkasında ‘Suriye olabilir mi?’ demiştim..
Suriye istihbaratı El Muhaberat’ın tezgâhı.. Hani, Ankara Suriye’deki olaylar bizim iç meselemiz demişti ya, al sana iç meselen dedirtecek ısmarlama bir saldırı..
Olamaz mı?
Sen misin soran.. Sen misin kuşkulanan..
Meğer, Suriye’nin ne çok sevdalısı varmış!..
Şaştım da kaldım.. Biri, Suriye de nereden çıktı diyor; sanki Kanada, Meksika olamaz mı demişim gibi.. Kel alaka bir ülkeyi söylemişim gibi..
12 şehit verdiğimizi duyunca ilk aklıma gelen bu oldu..
Saldırının arkasında Suriye olabilir..
El Muhaberat..
Niye mi böyle düşündüm..
Bir ay önce 13 şehit verdiğimiz Silvan saldırısından beri bölge durmuyor.. Her gün bir şehit, iki şehit.. Adam kaçırma, yol kesme..
Sonunda dün doruğa ulaştı..
Amaç belli..
Kim mi vuracak? Federasyon Başkanı vuracak.. Federasyon üyeleri vuracak.. Kulüp başkanları vuracak..
Oh, bu badireyi de atlattık diyen taraftar dahil herkes vuracak..
Yakındır..
Eli kulağındadır..
Duvara kafa vurma dönemi başlayacaktır..
*
Federasyon bu karanlık tablodan bir şekilde sıyrılır.. Yırtar da denilebilir..