Müslüman tehciri...

16 Eylül 2015

Vatandaş mesaj geçmiş, şöyle diyor: “Ermeni göçüyle ilgili Osmanlı’yı suçlayanlar nedense Suriyeli bebek ve çocuk göçmenler için ellerini oynatmıyor.”
Doğru... Ermeni tehcirinde 1 milyon kişinin göç ettirildiği söylenir.
ABD’nin petrole el koymak için indiği Güney Asya ve Ortadoğu’dan ise milyonlarca insan Avrupa’ya akıyorlar. Yollarda perişan oluyorlar. Denizlerde çoluk çocuk boğuluyorlar. Ucuz petrol kimin içindi? Batılı sanayi ülkeleri için. Onlar ne mi yapıyorlar? Bir ara kapıları açtılar. Göçmenlere şefkat gösterip ülkelerine kabul eder gibi yaptılar. Ve sayı çoğalınca dün yine kapattılar. Avrupa’ya giren göçmen sayısı henüz 1 milyonu bile bulmadı...
Türkiye ise 2 milyon sığınmacıyı aylardır besliyor. Barındırıyor. Bazıları:
- Efendim Suriye’yi Türkiye karıştırdı tabii ki aldığı göçmenlere bakacak, diyor.
Hayır... Ankara taşerondur. Ortadoğu suçlusu ABD ve Batı’dır. Özgürlük ve demokrasi getiriyoruz diye yakıp yıktılar. Bölgeyi yaşanmaz hale getirdiler. İnsanlar göçe zorlanıyor, Batı’nın kapısına yığılıyorlar. Ve... Ermeni tehciri konusunda çok duyarlı olan... Türkiye hakkında 100 yıl önceki olaylar için soykırım ve mahkûmiyet kararları çıkaran Batı ülkeleri

Yazının Devamı

Devlet hukuku...

15 Eylül 2015

Devlet güçleri ve onları yönetenler her an her kanunsuzluğu yapabilir...

Bizim devlet güçleri bir görev yaparken kanun ve kanunsuzluk sınırının nereden geçtiğine bakmaz. Paldır küldür hareket eder...

Cizre’de neler oldu? Bilmiyoruz. Devletin açıklamasını bekliyoruz. 16 cenazeden söz ediliyor. Bu insanlar nasıl öldü, kim öldürdü? Açıklanmalı.

Biz bu hesabı sorma hakkına sahibiz...

Ama herkes bu hakka sahip değil...

Kim yasa dışı PKK örgütünü bir özgürlük ordusu gibi görüyorsa... Kim şehirlerde roketatarla dolaşmayı olağan görüyor, polis ve asker katillerini devletin güvenlik güçleriyle eşit sayıyorsa... Özetle, kim terör örgütünün hukuksuzluklarını hoş görüyorsa... Onların devletin hukuksuzluğunu eleştirmeye hakkı yoktur... 22 Ocak 2015’te Hürriyet’te Gülden Aydın’ın Cizre izlenimlerini okuyoruz:

“Cizre’nin büyük bir bölümü bugün “kurtarılmış bölgeler” olarak ya YDG-H ya da Hizbullah’ın denetiminde. Taraflar pompalı tüfeklerin yanı sıra kalaşnikof, ağır makineli, bixi, roketatar ve el bombası da kullanıyorlar... Cizre’de devlet, olayların başından itibaren geri planda görünüyor...”

Aylardır süregelen bu tabloyu eleştirdiniz mi? Kamyon yakanları, yol kesenleri kınadı

Yazının Devamı

Şatafatlı ideoloji!

13 Eylül 2015

Geçen hafta piyasaya mutlaka okunması gereken bir kitap çıktı; “Şatafatlı Mağlubiyet”...

Yazarı Levent Gültekin kendisini:

“Ortaokul yıllarımdan beri İslamcı hareketin içindeyim” diyerek tanıtıyor.

Kitapta en geniş yer 13 yıllık İslamcılık serüveninin yarattığı hayal kırıklığına ve öncesine ayrılmış. Altını çizdiğimiz satırlar:

* İslamcılık iktidara gelip içindeki canavar ortaya çıkınca biz mevzuyu anladık.

* Gerçek Müslümanlık dediğimiz ilk 15 yılda hayat bulabildi. Yani 1400 yılda 15 yıl.

Hz.Ömer’den sonra artık biz yeryüzünde gerçek Müslümanlığın yaşadığını göremedik.

“Peki neden?” sorusu üzerinde kafa yormamız gerekmiyor mu?.

Yazının Devamı

Cizre’nin önemi

12 Eylül 2015

Cizre’nin stratejik önemi nereden geliyor? Emekli General Nejat Eslen anlatıyor:

- Suriye’de malum 1 milyon 700 bin Kürt yaşıyor. Sayının son göçlerle düşmüş olması çok muhtemel. Bu sayıyla Kürtlerin Suriye’nin güneyinde oluşturmaya çalıştıkları koridoru kontrol etmeleri mümkün değil. O halde ne yapmak lazım... O zaman Türkiye - Suriye sınırını buharlaştırıp Türkiye’nin güneyindeki Kürtlerle Suriye’nin kuzeyindekileri birleştirmek lazım.

Cizre Türkiye - Suriye sınırının en doğusundadır. Sınıra çok yakındır. Hemen güneyinde Cezire kantonu var. Cizre ile Cezire arasındaki sınırı kaldırmak, burayı geçiş noktası yapmak, PKK ile PYD’yi buluşturmak... Amaç budur... Cizre’de başarılı olurlarsa kontrol ettikleri alanı batıya doğru genişletecekler, Hatay’a kadar uzanan bir koridor oluşturacaklardır... PKK’nın niyetleri ve planları sır değildir. Bunlar KCK sözleşmesinde yazılıdır.

AYDIN

Yazının Devamı

İncirlik sırları!

11 Eylül 2015

Türkiye üzerinde bir bölünme programı uygulandığı kuşkuları yoğunlaşırken...

ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın 3 Eylül’de CNN Türk’te yayınlanan röportajını ıskalamamak gerekiyor... Röportajı yapan Hande Fırat’ın İncirlik’te ne kadar kalacakları sorusuna cevaben Büyükelçi Bass dedi ki:

“Üstünde uzlaştığımız hedefe ulaşmak için, yani DAEŞ’i zayıflatmak ve nihayetinde yenilgiye uğratmak için ne kadar zaman gerekirse, o kadar burada kalacağımızı düşünüyoruz. O nedenle, bu konuya belli bir zaman dilimi açısından değil, belirlenen hedefler açısından yaklaşıyoruz... DAEŞ’e karşı askeri operasyon yürütecek ABD ve diğer potansiyel koalisyon güçlerinin zaman içinde Türkiye’de hatırı sayılır büyüklükte bir varlığa sahip olacağını ve önemli katkılarda bulunacağını tahmin ediyoruz.”

DAEŞ’i yenmenin en az 20 yılı alacağı söyleniyor, böylece ABD ve ‘potansiyel koalisyon güçleri’ en az 20 yıllığına Türkiye’ye yerleşecek demektir. Büyükelçi Bass’ın sözlerini yorumlayan Stratejist Cahit Dilek diyor ki:

- ABD’nin amacının IŞİD’le mücadele ediliyor görüntüsü altında Suriye ve Türkiye’de özerk Kürt bölge yönetimlerinin oluşumunu izlemek, denetlemek, gerekirse müdahale etmek olduğu büyük

Yazının Devamı

Öcalan kartı!

10 Eylül 2015

Terörün tırmanarak sürmesi ülkede öfke ve üzüntüyü artırırken bir yandan da “Öcalan neden devreye sokulmuyor?” merakı daha sık dile getiriliyor.
Gazeteci Müyesser Yıldız diyor ki:
- Son katliamlarla istenen, beklenen, hedeflenen belki tam da bu; en umulmadık çevrelerin bile, “Kurtar bizi Öcalan” demesini sağlamak olmasın?
Temmuz ortalarında bir televizyon programında HDP Lideri Selahattin Demirtaş’a neden silah bırakma çağrısı yapmadıkları soruluyor. Yanıtı:
“Bizim çağrımıza kalmış olsa sabah kalkar akşama kadar çağrı yaparım. Çağrıyla olacak iş değil. Buradan çağrı yapıyorum PKK kesinlikle Türkiye’ye karşı silah bırakmalıdır. Ama benim çağrım çözüm değil ki... Kim yaparsa bırakacak, Abdullah Öcalan... O da hangi şartlarda yapacağını açıkladı.”
Demirtaş bir başka konuşmasında şunu söylüyor:
“Neden silahlar konuşuyor, niye ölüyor bu insanlar, kimin için ölüyor? Toplum barış istiyor. Barış noktasında iyi bir aşamaya gelmişken, neden müzakere masası devrildi?”

Yazının Devamı

Çok tarafsızlar!

9 Eylül 2015

Dağlıca’da 16 askerimizin şehit edilmesi üzerine mi yoksa güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonlarda öldürülen PKK’lılara duydukları üzüntü nedeniyle mi bilemiyoruz. Emek Partisi, DİSK, KESK, Barış Bloku ve TMMOB önceki gün yaptıkları açıklamalarda “Barış” taleplerini dile getirdiler.
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, “Eller tetikten derhal çekilsin”... DİSK Genel Başkanı Kani Beko, “Hiç kimsenin ölmesini istemiyoruz”... KESK Eş Başkanı Lami Özgen, “Bu ülkede çocuklar Cumhurbaşkanı’nın rejiminden daha önemlidir”... Barış Bloku Eş Sözcüsü Gençay Gürsoy “Hangi taraftan gelirse gelsin şiddet eylemlerine son verme konusundaki taleplerimizi yükseltelim”... TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı “Bu ülkede savaş öyle ya da böyle durdurulmalıdır” dediler...
Böylece “Çatışmasızlık süreci sona ermiştir” diyerek terörü yeniden başlatan terör örgütüne tek bir laf, hatta sitem dahi etmeden... Terörü başlatan örgüt ile teröre karşı mücadele eden devletin güvenlik güçlerini aynı kefeye koyarak ve ikisine de “ellerini tetikten çekme” çağrısında bulunarak devlet ile terörist örgüt arasında tarafsız bir tavır aldılar. Daha doğrusu saldırgan örgütten yana davrandılar. Belli ki PKK ile

Yazının Devamı

Öngörülmüştür!

8 Eylül 2015

“Tayyip Erdoğan, 2009 yılında, dönemin ana muhalefet lideri Deniz Baykal’la terör konusunu görüşmek istemiş, Baykal bu görüşmenin kamera kaydına alınmasını talep etmiş, Erdoğan kabul etmeyince Baykal, düşündüklerini Erdoğan’a bir mektupla iletmişti. Dün o mektup hatırlatıldı. Bakın o mektupta özetle ne deniyordu:

1. Siz, “açılım” adı altında PKK ile, Kandil ile müzakere içine girerek terörü meşrulaştırıyorsunuz. Terörle mücadele yerine müzakere kararının ağır sonuçları olur.

2. Siz, elinde silah olan güçlere, “alan hakimiyetini” teslim ediyorsunuz. Bu tercih, terör örgütünü bölgede egemen güç haline getirir.

3. Bu siyasi tercih ile siz, terör örgütüne destek vermeyen yerel halkı, Kürt kökenli vatandaşlarımızı PKK’ya teslim ediyorsunuz. Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sorununu, “PKK sorunu” ile eş değer hale getiriyorsunuz.

Sonuç: Çözüm sürecinde PKK’nın silah depoladığını, devletin ise süreç zarara uğramasın diye her şeyi görmezden geldiğini bizzat iktidar itiraf ediyor. Çözüm süreci başından sonuna kadar bir çözülme süreci olarak yürütüldü, bugünkü kanlı mecraya bir hatalar zinciri sonunda varıldı...

HÜR

Yazının Devamı