Salı günü başlayan 19. Milli Eğitim Şûrası’ndaki ilginç gelişmeleri Eğitim-İş Başkanı Veli Demir’den dinliyoruz.
- Şûra’da iktidar yanlısı Eğitim Bir Sen’in önerisiyle ilköğretim 4. sınıftan itibaren başlayan “Din Kültürü ve Ahlak Dersi”nin 1, 2 ve 3. sınıflara kadar indirilmesi gündeme alındı ve kabul edilerek komisyondan geçti. Çok büyük ihtimalle Şûra Genel Kurulu’ndan da geçecek ve uygulama belki de önümüzdeki öğretim yılından itibaren başlanacak.
- Başka hangi konular ele alındı?
- İnanmayacaksınız ama, turizm ve otelcilik okullarından “servis” dersinin kaldırılması konusu tartışılıyor. Niye mi bu derse karşılar? Çünkü bu adamların kafa yapısına göre servis dersi eşittir içki dersi! Eğer bu da kabul edilirse, özellikle yabancı turistlerin ülkemize gelirken yanlarında bir de servis elemanı getirmeleri gerekecek.
- İyi de sizler bunlara karşı çıkmıyor musunuz?
- Tabii ki karşı çıkıyoruz. Ama yaklaşık 600 Şûra delegesi öyle seçilmiş ki içinde bizim gibi düşünenlerin sayısı 10 bile değil. Ayrıca üzerimizde müthiş baskı var...
CHP?niye suskun?
Eğitimde şeriata geçiş adımlarına CHP’den itiraz gelmiyor. Sorarsanız CHP yöneticileri eğitimdeki geri adımlara “Mütedeyyin
Demokrasilerde muhalefet partisi yaptığı görev yüzünden eleştirilmez. Ama beklenen verimliliği göstermiyorsa pekâlâ eleştirilir...
Konumuz anlaşıldığı gibi yine CHP. Genel Başkanı Kılıçdaroğlu diyor ki:
- Bana 4 yıl verin, başarılı olamazsam 4 yıl sonra emaneti geri alın...
Demokrasilerde böyle talep olmaz...
Parti lideri iktidara geldiği takdirde neler yapacağını anlatır... Halk ikna olursa ona 4 değil, 40 yıl avans da verir...
Kılıçdaroğlu istediği 4 yılda neyi nasıl yapacak? Halk bu sorunun cevabını bekler...
Efendim iktidara gelirsek sosyal yardımları iki katına çıkaracağız...
19. Milli Eğitim Şûrası bugün Antalya’da toplanıyor. Bilindiği üzere bir danışma kurulu olan milli eğitim şûraları; ihtiyaç belirleme, hedef saptama ve strateji açısından son derece önemlidir ve şûralarda görüşülerek karar altına alınan konular Milli Eğitim politikası olarak yaşama geçirilir. Yine bilindiği üzere AKP iktidarı döneminde toplanan bütün şûralarda iktidar yandaşı Eğitim Bir Sen’in istek ve önerileri büyük ölçüde kabul edilerek hayata geçirilmişti... Örneğin önce 4+4+4 ile 12 yıllık zorunlu eğitim ortadan kaldırıldı... Ardından normal liselere gidişin önü adeta fiilen kapatılarak zorunlu imam hatip yönlendirmesine geçildi... Her okulda mescit ile yola devam edildi...
Eğitim - İş Başkanı Veli Demir dün Eğitim Bir Sen’in yeni önerilerini anımsattı:
- Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin, okul öncesi eğitim kurumları ile ilkokulun bütün sınıflarının ders programlarında yer alması.
- Özel imam hatip okullarının açılmasının önündeki engellerin kaldırılması.
- Karma eğitim mecburiyeti kaldırılarak, kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı eğitim görebileceği okulların da bir seçenek olarak sunulması...
Cumhuriyet yönetimi Batı eğitimini model almıştı. AKP, Suudi
Yaşlılık korkulası bir durum mudur? Gençlere öyle görünür ama... Romalıa devlet adamı Marcus Cİcero’nun klasikler arasına giren kitabı “İhtiyarlık” ı okursanız anlarsınız ki... Hiç de öyle değildir...
İhtiyarlığı korkulu yapan dört sebep vardır... Birincisi insanı işlerden uzaklaştırması, ikincisi güçten düşürmesi,üçüncüsü pekçok zevkten mahrum etmesi, dördüncüsü ölüme yakın oluşu... Çiçero der ki:
“İhtiyarlar gençlerin yaptığı işleri yapanmazlar ama çok daha büyük, çok daha iyi işler görürler. Büyük işler kuvvet veya çeviklikle değil, düşünce, söz geçirme, ortaya doğru fikirler koyma ile başarılır. İhtiyarlar bu meziyetlerden mahrum olmak şöyle dursun, onları arttırmışlardır.”
Yaşlandıkça hafıza zayıflar derler. Çiçero’nun savunması:
“İhtiyarların alacaklarını vereceklerini unuttuklarını hiç duymadım. Bir ihtiyarın hazinesini gömdüğü yeri unuttuğunu da”
Ölüm korkulacak birşey değildir Çiçero’ya göre. Doğal bir sondur. Umutsuzluğa gelince:
- Ne kadar yaşlı olursa olsun bir yıl daha yaşayabileceğini düşünmeyen var mıdır?
Yargı Paketi, Güvenlik Paketi gibi paketleri anlamak için uzun uzun kafa yormaya gerek yok. Bunlar basit ve net paketlerdir.
Yargı paketi, yolsuzlukları soruşturmayacak, iktidarın çıkarlarını önlemeyecek bir yargının oluşması,
Güvenlik paketi ise polis devletinin güçlendirilmesi içindir ...
Genel amaç, AKP’nin halka rağmen iktidarda tutunabilmesidir.
Bundan önceki çabaları da o yöndeydi...
Orduyu, medyayı, üniversiteyi, yargıyı bu amaçla baskı altına alıp pasifize ettiler.
Ettiler ki kimse halkı uyandırmasın, iktidar gözden düşürülmesin.
Haberi okumuş olmalısınız... Şöyle:
“Ankara’daki 1 milyon 568 bin kişiye ait tapu bilgilerinin çalındığı ortaya çıktı. Tapu verilerini ele geçirenlerin, bu bilgileri 500 lira karşılığında sattığı belirlendi. Tapu bilgilerinin başta emlakçılar ile bazı banka, kredi kuruluşlarına satıldığı öğrenildi. Polis, teknik - fiziki takibin ardından operasyon başlattı...”
Tapu bilgileri başkalarının eline geçerse ne olur?
Ankara’nın ünlü emlakçısı Salim Taşçı dün telefondaki sorumuz üzerine en kötü ihtimali dile getirdi:
- Bu tapuyu ele geçiren kişi noteri ayarlayıp bir sahte vekâlet çıkartarak size ait bir mülkü başkasına rahatça satabilir...
- O sahtekâr elinde tapu olmasa da sahte vekâlet çıkartarak başkasına ait mülkü satamaz mı?
- Satar... Ama tapudaki bilgileri vekâletnameye koydurursa Tapu Dairesi’ni ikna etmesi kolaylaşır.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün dün Meclis’te “Dersim halkı ne istiyor?” başlıklı bir basın toplantısı düzenledi. Aygün, “katliam” olarak nitelendirdiği bu olaydan dolayı devletin özür dilemesini, ayrıca Seyid Rıza’nın mezarının bulunarak cesedinin sahiplerine teslimini istedi. Toplantının sonunda arkadaşımız Fahrettin Fidan’ın Aygün’e sorduğu sorular ve aldığı cevaplar şöyleydi:
- Olayda sadece ölen isyancı sivillerden ve onların ölümlerine duyduğunuz acıdan söz ettiniz ama isyancıların katlettiği 33 askerimizden hiç söz etmediniz. İkinci sorum da şu; Cumhuriyet yönetimi Dersim’e, hiçbir isyan, hiçbir kalkışma yok iken, sırf ora insanına eziyet, zulüm olsun diye mi operasyon düzenledi?
- Bu konuları burada tartışamayız. Biz burada mezar yerlerini konuşuyoruz. 33 askerin öldürüldüğü yalandır. Tarihçi kılığındaki bazı insanlar söyleye söyleye gerçek haline getirdiler. 3 Mayıs 1937 itibarıyle ölen toplam asker sayısı sadece 2’dir.
- Diyelim ki öyle, peki bu askerler niye ve nasıl öldü?
- Çatışmada öldü.
- O zaman askerle çatışan bir karşı tarafın olması lazım, kimdi o taraf?
Her şey birbirine karıştı, kim vatansever, kim vatan haini o da anlaşılmaz oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün dedi ki: “Başbakanlığım döneminde biz meşhur Tophane’deki Galataport’un ihalesini yaptık. İhale bitti, kazananı belli, hepsi belli. Aradan iki yıl geçti. Şimdi yargı karar veriyor; yürütmeyi durdurma. Bu yatırımcı, projelerini yapmış, milyonlarca dolar harcamış. Ee, bu yatırımcı bundan sonra yatırım yapabilir mi? Cumhurbaşkanı hıyaneti vataniye içinde olursa suçludur. Peki yargıç hıyaneti vataniye içinde olursa nedir?”
***
Söz konusu davayı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği açmıştı. Ana iddia kamuya açık olması gerek alanın, özel kullanıma açılarak yapılaşmaya maruz bırakılmasıydı. Danıştay 6. Daire talebi reddetmiş, dava Daireler Kurulu’na taşınmış bu defa yürütmenin durdurulması kararı çıkmıştı.
Yürütme ne zaman durdurulur? Bir; hukuka aykırılık varsa... İki, uygulama durumunda geriye doğru telafisi imkânsız zararlar doğacaksa... Danıştay, kararını bu sakıncalara dayandırmıştır.
Kabahat yargıda mı? Hayır devlette; imar yasalarına uygun plan yapmamıştır... İhaleyi alan şirket proje masrafı yaptıysa bunun kabahati de kendisinde; açılan davanın sonucunu