Çanakkale savaşlarının 99. yıldönümünde... Binlerce şehit verme pahasına itilaf devletleri donanmasını Çanakkale’den geçirmeyen kahramanların aynı zamanda İstanbul’da birçok tarihi eseri de kurtardığını bilir miydiniz?
Eğer saldırganlar Çanakkale’yi geçseydi şimdi muhtemelen Ayasofya’nın, belki Kız Kulesi’nin yerinde yeller esiyor olacaktı.. Neden mi?
1915 Şubat’ında herkesin düşüncesi itilaf donanmasının Çanakkale’yi mutlaka geçeceği yönündedir. İngiliz donanması iki yüz yıldır yenilmemiştir. Alan Moorehead “Gallipoli” adlı ünlü kitabında anlatır:
“Mart başlarında İstanbul’dan göç başladı. Devlet arşivleri, bankalar, altınlar Eskişehir’e nakledildi. Bazı çok kıymetli sanat eserlerini gömme teşebbüslerine geçildi. Haydarpaşa’da biri Padişah ve ailesi diğer yabancı diplomatlar için iki tren hazır bekletiliyordu...”
Alman Büyükelçisi Wangenheim, tüm değerli eşyasını Amerikan Büyükelçiliği’ne nakletmiş, Büyükelçi Morgenthau’ya:
- Elçiliğe tek kurşun atsınlar Fransız ve İngiliz elçiliklerini havaya uçuracağız, gidin bunu İngiliz Büyükelçisi’ne söyleyin, dinamitler hazırlandı bile, diyordu...
Gallipoli’den okuyoruz:
İktidar kavga edecek yeni birini buldu...
Şimdi hedefte Anayasa Mahkemesi Başkanı var...
O Anayasa Mahkemesi Başkanı ki... Yıllardır ruh gibi AKP’nin yanında oldu...
Kapatma davasına neredeyse tek başına karşı koydu...
Yüzlerce kararda AKP’yi kolladı...
Ama sen misin Başbakan’ın koyduğu Twitter yasağını kaldıran...
Başbakan “Bu karar gayri millidir, saygı duymak zorunda değiliz” dedi, savaşı başlattı...
AKP, Yalova’dan sonra Hatay’da da kısıtlılar oy kullandığı gerekçesiyle seçimin iptalini istedi. YSK bunun üzerine aldığı ara kararla Hatay İl Seçim Kurulu’na söz konusu iddianın araştırılması talimatını verdi. Oradan gelecek sonuca göre YSK seçimi iptal edecek ya da etmeyecek. İktidar, iptal kararı verilmesi durumunda yenilenecek seçimden başarılı çıkmak için şimdiden kolları sıvamış, o çerçevede bazı “operasyonlara” başlamış durumda. Onların neler olduğunu CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’dan dinliyoruz.
“AKP’nin seçime itiraz etmesinin hemen ardından Hatay Adliyesi’ndeki Adalet Komisyonu Başkanı değiştirildi. Tayin dönemi olmamasına rağmen İl Seçim Kurulu Başkanı ile Defne İlçe Seçim Kurulu Başkanı’nın tayinleri çıkarıldı. Bilindiği üzere bu makamlardaki kişiler seçimlerin adil ve dürüst yapılması konusunda yasalarla yetkili ve görevli kılınmış kişilerdir. Onların yerine ne nitelikte kişilerin geleceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.”
Bu arada hukuku temsil eden YSK’nin marifetlerine ne demeli...
YSK oy kulunma hakkına sahip olmayan “kısıtlı”larla ilgili yeterli araştırma yapmıyor. Onlara seçmen kartı gönderiyor. Ancak itiraz üzerine kısıtlıların oylarını iptal
Başbakan Erdoğan, kendisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile ilgili şantaj kasetleri olduğunu açıkladı grup toplantısında. Erdoğan böylece Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı’nı suçlama ve kuşku altında da bırakıyordu. Kamuoyu onlar için “Demek ki şantaja konu olabilecek illegal faaliyetler içindeler” diye düşünecekti bundan sonra... Geçiyoruz...
CHP’li Umut Oran, İçişleri Bakanı’na dün sordu:
“Bu kasetlerin varlığını hükümetiniz nasıl bilebilmektedir? Siz izlediniz mi? Bu kasetleri çekenler hangi kuruluşta görevlidir?”
Yerinde sorular... Dönüyoruz geçen martın 27’sinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bugün ve Kanaltürk ortak yayınında söylediklerine... Kemal Bey, Erdoğan’ın Deniz Baykal kasetini izlerken çekilmiş videosunu izlediğini söylüyor:
- Erdoğan’ın gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gözlerimle gördüm...
Kılıçdaroğlu, “Nerede gördünüz?” sorusuna “Onu açıklayamam” diyor...
Bu kasette Baykal videosunun dağıtım emrini Erdoğan’ın verdiği görülmektedir.
Muktedir dün resti çekti, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen halka şöyle seslendi; “Taksim’den ümidinizi kesin, devletle bir gerilime lütfen girmeyin”...
Bahanesi? Şu:
- Bu aziz millet artık sokaklarda polisle göstericilerin çatışmasını görmek istemiyor.
* * *
1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olması 2009 yılı nisanında TBMM’de bütün partilerin evet oyuyla kabul edildi... 2010’dan itibaren üç yıl coşkulu ve olaysız Taksim kutlaması yapıldı. Derken geçen yıl yasak geri döndü... Bahane Taksim Meydanı’ndaki inşaat idi. Bu yıl ise tekrar “Esnaf zarar görür” mazeretine başvuruldu.
Son 1 Mayıs’lar ve Gezi gösterileri gösterdi ki... Kitlelerin Taksim’e çıkması yasaklanıp polis halkın üzerine sürülmedikçe olay çıkmıyor.
Ama yasaklarsanız olaya davetiye çıkıyor...
Ümit Kurt tarihçiymiş... Amerika’da doktora yapıyormuş. Taner Akçam’la birlikte kitap da yazmışlar. Taraf gazetesine üzerinde çalıştığı “Müslümanlaştırılmış Ermeniler” konulu bir röportaj vermiş. Röportajda gazeteci Tuğba Tekerek soruyor:
- Anadolu’da Müslümanlaştırılmış Ermeni nüfusun bu kadar çok olması kendisini Türk sananlara ne düşündürmeli?
- En başta “Türk” kimliğinin tamamen inşa edilmiş ve başka kimliklerin yokluğu üzerinden var olduğunu düşündürmeli. Yani aslında Türk, “varlığını” Ermeni’nin, Rum’un, Süryani’nin “yokluğuna” borçlu. Bugün nereden baksanız bir milyona yakın Müslümanlaştırılmış Ermeni’den bahsediliyor. Dolayısıyla Anadolu dediğimiz coğrafyanın Türkleştirilmiş bir coğrafya olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Türklük tamamen inşa edilmiş bir kimlikmiş... Aslında yok ama var edilmiş!
Geçenlerde Selim Demirgil’in “İktidarın sembolleri ve ideoloji” adlı kitabında Ahmet Cevdet Paşa’nın bir raporu gözümüze ilişti. Diyor ki orada:
“Devlet-i Âliyye Yavuz Sultan Selim zamanından berü hilafet-i seniyyeyi haiz olduğuna nazaran din üzerine müesses bir devlet-i azimdir. Lakin andan evveli bu devleti tesis edenler Türk oldukları cihetle hakikat-i halde bir
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Köşk’ten ayrılmasına yakın, görevi süresince kendisine verilen hediyeleri Köşk’te bırakacağını açıklamış ve bunların bir listesini yayınlamıştı... Liste şöyleydi:
Halı (30), kilim (13), tablo (55), Kuran-ı Kerim (4), kalem takımı (4), tüfek-tabanca (4), kılıç - kama - balta ve mızrak (24), saat (4), madalyon (7), nişan-berat (4), heykel (23), Süs eşyası gümüş - porselen ve mermer (86), süs eşyası cam - bakır - toprak - tahta (83), maket (11), tabak (16), gümüş tepsi (5), vazo (22), kutu (15), çay - kahve, çatal - bıçak takımı (15), çanta (1), takı eşyası (9), mask (2), ev eşyası - sandalye (2), sehpa (1), şifonyer (1), şehir anahtarı (1), müzik aleti (1), plaket - flama - bayrak rozet (77), kitap - kaset - albüm - belge ve broşür (179), kumaş menşeli hediyeler; kaftan - yerel giysiler - masa örtüsü (50), madeni hatıra paralar (27), resim - fotoğraf - portre (71), öğrenci kabullerinde öğrenciler ile il ziyaretlerinde verilen hediyeler (396)...
Peki Abdullah Gül ne yapacak?
Sezer hediyelerin Cumhurbaşkanlığı makamına verildiğini düşünürken, Gül bunların şahsına verildiği görüşündedir. Birkaç yıl önce Suudi Arabistan Kralı’ndan ne tür
MİT’in yetkilerini alabildiğine genişleten MİT yasası Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Gül ne yapacak? Merakla bekleniyor. Devlet içinde yasa dışı hareket etme imkanlarına sahip güçlerin yaratılması her zaman tehlikelidir. İktidarlar bir süre onları kullanır. Böylece korku devleti yaratarak muhalif örgütlenmeleri ezme yoluna gidebilirler. Ancak o güçler de zaman içinde iç ve dış çıkar grupları adına iktidarı kullanabilir hatta çok güç durumlara düşürebilirler.
Yeni yasa bu yüzden endişeleri beraberinde getiriyor.. Bakın kim ne diyor:
Kemal Kılıçdaroğlu: “İnsanlar konuşmasın, seslerini çıkarmasınlar, medya rahatlıkla yazmasın diye yola çıktılar. Askeri darbenin yapamadığını, halkın oylarıyla gelmiş bir siyasal parti yapıyor. Yapılan düzenleme ile MİT’e yurtiçi ve yurtdışında operasyon yapma yetkisi veriliyor. Yani adam öldürme yetkisi veriliyor.”
CHP’li Ali Serindağ: “MİT yasası tamamen hükümete bağlı, tamamen Başbakan’a bağlı bir istihbarat örgütünün temel taşlarını döşüyor.”
Eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan: “Bu yasadan sonra devlet içinde resmi organize suç çeteleri oluşacaktır.”
Eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekin: “Yasa sonrası